Faşingler, kilisenin düzenlediği şeytan kovma cadılar ve fahişeleri lanetlemek için başlattıkları bir “Lanet” töreninin şeytan, fahişler tarafından ele geçirilmiş şekli gibidir bir bakıma. Yakılarak ve işkence ile öldürülen büyücüler ve fahişler kimi zaman arabalara bildirilir ve yakılacakları yere kadar pazar yerinden geçirilerek götürülürken, kimileri de onları taşlar domates ya da sebze-meyve atarak bu cezalandırmaya destek verilirdi.
Gel zaman-git zaman, o arabalara fahişeler bindi ve kendilerini alkışlattılar.
Karnaval, faşing dediğimiz şey de aslında bizdeki bahar bayramı gibi, pagan bir gelenek olarak başladı, kilise tarafından sahiplendi, ardından fuhuş ve sarhoşluğun serbest olduğu bir maskeli sokak gösterisine döndü.
Tarsuslu Pavlus, nam-ı diğer Yahudi Saul, Katolikliğin kurucusu olan kişi, aslında daha İS 50 yıllarında Hz. İsa’nın tebliğinin dışına çıkarak seküler Pagan gelenekleri kutsayarak yeni bir din icat etti. “Seküler kutsal” Hristiyanlığın her çeşidinde vardır. “Kutsal Fahişelik” Sümer Ana Tanrıçası İnanna’dan Hristiyanlığa geçmiş olma ihtimali var. Afrodit de zaten böyle bir inancın ürünüdür.
Ortodokslukta bir İkonoklast dönem var. 6. YY’dan 8. YY’a kadar kutsal olmadıkları halde, kutsalla ilişkilendirdikleri resim ve sembollere ayrı bir önem atfediliyordu. Bu “ikon”ların kendilerine şans ve bereket getireceğini hayal ederek, onları Tanrısal rahmetin vesilesi kabul ediyorlardı. İstanbul’da bu seküler kutsallara karşı “Putkırıcı”lık dönemi 8.YY’dan 9.YY’a kadar sürdü. İmparator 3. Leon ile oğlu 5. Konstantin’in başlattıkları reform hareketi aslında inançlarını Paganizmin pençesinden kurtarmak, “Putperest” sapmanın önüne geçmeyi hedefliyordu. Çünkü insanlar, özü unutup şekle tapıyorlardı. Hz. İsa, Meryem, Azizlerin resimlerinin kutsandığı, kilise duvarlarının bu resimlerle bezendiği bir dönemden söz ediyoruz. Sonunda put kırıcılar kaybetti ve put yapıcılar kazandı. 5. Konstantin’in gelini İmparatoriçe İrene 787’de ve ardından 843’te de Teodora put kırıcılara karşı ikonaları korudular.
Aslında bizim batıdaki fashing ve bu put kırıcılığı döneminden önemli dersler almamız gerek. Kutsal yapılar ve kişiler, semboller üreterek, dini olmadığı halde, dini karakter kazandırılan kişi, kuruluş, kavram ve kurumlarla din aslında mabet ve vicdanlara hapsedilen bir değere dönüştürülüyor. Anma toplantıları, sakal-ı şerif törenleri, Kâbe örtüsü ya da hoca efendilerin hediyeleri ya da üzerine özel semboller ve metinlerin yazıldığı kutsanmış bezler, türbelere bağlanan çaputlarla bezenmeye çalışılan bir din var.
Mesela Sultanahmet’te konsere karşı çıkıyoruz da, Ramazan şenliklerinde bizimkiler sahne kurup konser vermiyorlar mı idi. Evet o yanlış. CHP için, o gelenekten gelen insanlar için bu çok sıradan bir şey değil mi! Sormamız gereken, insanlar niye eski yönetimi bırakıp bunu seçiyorlar.? Ya hu Urfa Halilürrahman’daki o modern müzeyi biz yapmadık mı, ne anlatılıyor orada. Ya da Hz. İbrahim’in doğrusu mağaranın üstündeki nargile kafeden yükselen şarkılar, türküler neyi anlatıyor.
Mesela Ayasofya’da Sultanahmet’te şu yapılmasın. Süleymaniye Camii’nin vakfiyesinin hamamında kadın-erkek birlikte hamam keyfi yapıyor. Beynimiz, kalbimiz, midemiz ifsat ediliyor. İşi seremoni, ritüel ve ikonalara indirgersek, sembolik değerler üzerinden bir algı üretiriz ve o sembollere dokunmadan her şeyi yapabilirsiniz.
Batının bu faşinge mahkûm olması böyle bir şey. Tanrı kral Agustus’a adanan bir ayımız var, bunu dert edinmeyiz, anlamayız da, ama semboller üzerinden siyaset ve ideoloji, din temelli tartışmalara bayılırız.
Hristiyan tarihinden ve özellikle Pavlus’un hayatından bizim öğreneceğimiz birçok şey var. Pavlus’un yaptıklarını İslam’a uygulamaya çalışan içimizdeki FETÖ’istlerin kirli planlarında “LA” demeden iki yakamızın bir araya gelmesi zor.
Bir ay sonra miladi yeni yıl. Bakın “Kara Cuma”, Yeniden Diriliş ve Paskalya öncesi batıda neler yaşanacak. Batıda “Küllü Çarşamba/Aschermittwoch“ başlar herkes kılık, adeta kişilik değiştirir, anne-baba, oğlan-kız birbirini tanımaz, komik maskeler takarlar, alkol ve sex bu törenlerin adeta alamet-i farikasıdır. Faşing/karnaval gelenekte, bizdeki “Nevruz/Bahar Bayramı” gibi baharı karşılamak ve kışı kovmak amaçlı pagan bir şenlikti.. Bu çılgınlıkların tepe noktasında, resmi tatil olmamasına rağmen kimsenin işe gitmediği her türlü deliliğin serbest olduğu “Delilik günleri” vardır. “Güllü Pazartesi/Rosenmontag” ve “Kirli Perşembe”den, “Schmutziger Donnerstag/Küllü Çarşamba”ya kadarki son haftada yaşanır bu saçmalıklar. İyice günaha battıktan sonra Paskalya’ya kadar 40 günlük bir oruç dönemi başlar. Sonuçta “Rab İsa” onları affedecektir. “Delilik günleri”nin ardından “Küllü Çarşamba”da rahip, günahkâr cemaat üyelerinin alnına tövbe ve her şeyin geçici olduğunun ikonik sembolü olarak külden bir haç çizer. Ve onlar bağışlanmış olur. Bu işler Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği kabul edilen Paskalya öncesi “Kara Cuma”sına ve ardından “yeniden diriliş”inin kutlandığı “Paskalya”ya kadar sürer.
F. Gülen’in Cebrail olmadan Allah’la görüştüğüne inananlar ve bu tip kişilerin peşlerinden gidenler Adnaniler gibi, ya da Rock in Roll müziği eşliğinde zikreden zamane dervişleri yarın hiç hayal bile edemeyeceğimiz yerlere savrulabilirler.
Dikkat kitapta yazılı olduğu, Resulullah’ın öğrettiği ve örnekliğinde olduğu gibi yaşamayanlar yarın yaşadıkları gibi inanmaya başlarsa!. Kim bilir, belki o gün bugündür.
“Biz ıslah edicileriz” diye kapımızı çalan “müfsitler”e, dininizi vicdan ve mabede hapsetmeye kalkanlara, seremoni, ritüel ve ikonalara boğulmuş bir din icat etmek için fırsat kollayanlara kapı aralayamayalım.
FETÖ bitti diyorlar. İnanmayın, zincirlerinden kurtulup, kılık değiştirip, başka isimlerle aramızda dolaşıyor ve hatta itibar görüyorlar. Belki yarın FETÖ’cüler, BÇG’lilerle bir olup, kaldıkları yerden yola devam etmeye kalkabilirler. Neticede her ikisinin de arzı ihlas ettiği “makam” aynı değil mi!
Selam ve dua ile.