‘Semt-i cânân’a ‘şerbet-i şehadet’ içerek varanlardaki bu ‘direniş ruhu’

Selâhaddin Çakırgil

‘Semt-i cânân’a ‘şerbet-i şehadet’ içerek varanlardaki bu ‘direniş ruhu’ unutulmamalı..

NOT:‘15 Temmuz  Darbe Hıyaneti’ne karşı Müslüman halkımızın tarihinde daha önce görülmeyen ve 252 kurban ve 2 binden fazla da yaralı vererek sergilediği bir şanlı direniş’in 3. Yıldönümü münasebetiyle o akşam, Yeşilköy Havaalanı’nda düzenlenen ve yüzbinlerin katıldığı anma toplantısında Başkan Erdoğan’ın, 15 Temmuz 2016 gecesindeki o ‘darbe hıyaneti’ sırasında direnirken katledilen kurbanlar için okuduğu ve kime aid olduğunu belirleyemediğim şu mısraları buraya alayım:

"Hıyabândan geçip ‘semt-i canân’a vardı onlar..

Cennet vatandan ‘firdevs-i âlâ’ya erdi onlar..

Kimi onbeşlik fidan, kimi asırlık çınardı,

‘Salâ-yı şerif’le ‘Kur'an'ı öptü onlar..

‘Bezm-i Elest'te kesişmişti yolları,

Bir ‘takdir-i îlahî’yle yollara düştü onlar..

Dediler, ‘Altı da bir, üstü de birdir yerin’,

‘Şerbet-i şehadet’i bir lâhzada içti onlar..

O gül yüzlerinde güller açmıştı,

Ola ki, ‘bûy-ı Nebî’ye mazhar oldu onlar."

***

15 Temmuz günü, Amerikan emperyalizminin etkili yayın organlarından Washington Postgazetesinde -elbette büyük ödemelerle-  (Adalet İstiyoruz!)  mânâsına gelen ‘DEMANDİNG JUSTICE’ başlığıyla yayınlanan tam sahife bir ilânda dile getirilen doğru mantık, Amerikan kamuoyunda ‘Adamlar, doğru diyorlar..’ dedirttirir mi dersiniz? 

Yine de olabilir diyelim. Çünkü, Türkiye’nin Rusya’dan ‘S-400 füzeleri’ satın almasına karşı Amerikan Yönetimi’nin Türkiye’ye uzun zamandır yaptığı ağır tehditlere rağmen, Başkan Erdoğan geri adım atılmayacağını kesin bir kararlılıkla dile getirip bunu uygulamaya da koyunca, Amerikan Başkanı Trump gibi bir çılgın bile, ‘Bizden ‘Patriot füzeleri’ almak istediler, satmadık.. Onlar da bu silahları büyük para vererek başka yerden aldılar diye karşı çıkıyoruz, SAÇMA!..’ şeklinde bir akıl yürüterek, doğru bir noktaya varmış bulunuyor; bozuk saat bile günde iki kez doğru gösterir misali.

***

Söz konusu ilândaki Amerikalılara, kendi mahkemelerinde 25 yıl öncelerdeki bir mahkeme kararı hatırlatılıyordu. 

11 Eylûl 2001’de meydana gelen korkunç saldırılarla, -uçakların çarptırılmasıyla- yıkılan ve Dünya Ticaret Merkezi diye anılan ‘İkiz Kuleler’e karşı,  1993 yılında da bir bombalı saldırıda bulunulmuş ve bu saldırının Pakistan’lı sanığı hakkındaki tek delil de, onun evinde, Mısırlı, âmâ bir hoca olan Ömer Abdurrahman’ın ateşli vaaz kasetlerinin bulunmasıydı. 

Şeyh Ömer Abdurrahman Afganistan’da Müslüman savaşçıları cihad teşvik edişinin ödülü olarak, kendisine Sudan-Hartum’daki Amerikan Elçiliği’nce verilen daimî vizeli bir pasaportla B. Amerika’ya gitmiş ve oradaki câmilerde ‘irşad’larını sürdürmüş ve bu arada, kendisiyle yapılan bir röportajda, ‘Amerika, Avrupa gibi değil; tam bir özgürlük diyarı..’ demişti. 

Ama, Amerikan Mahkemesi o sanığı ateşli vaazlarıyla tahrik ettiğine karar verdiği Ömer Abdurrahman’ı da müebbed / ömür boyu hapis cezasına çarptırmış, 20 yıldan fazla hapiste olan Şeyh Ömer, geçen sene zindanda vefat etmişti.   

Şimdi Washington Post’taki ilânla, Amerikan kamuoyuna, F. Gülen’in de, Türkiye’deki ‘15 Temmuz Darbe Hıyaneti’ni planlayanların başındaki kişi olduğuna işaretle, ‘Mantığınızı birazcık çalıştırın..’ denilmek isteniyor. 

‘Adamlar haklı..’ diyen insaf sahipleri çıkar mı dersiniz? 

***

NOT: Dersim- Ovacık ilçesinde, 8 yaşındaki Ayaz ile 4 yaşındaki kızkardeşi Nupeldâ, mantar toplamaya gittikleri bir sırada terör örgütünün tuzak patlayıcılarına basarak dünya hayatına vedâ ettiler. 

Onlar kesinlikle mazlûm ve şehiddirler. Çünkü, onlar henüz günahla hiç kirlenmemiş ‘gerçek mâsum’ idiler. 

Ama, kendi elemanlarından birileri öldürülünce feryad’u figanları taa Meclis’e ve mâlum medya organlarına yansıyan terör seviciler, bu mazlûmların parçalanışı karşısında sessizliğe gömüldüler.   

Utanmak diye bir insanî hasleti  olanların düşünmesi gereken bir trajik durum..