Küçücük bir haberi farketmek ya da okumayı bilmek aslında kapsamlı, dikkatle hazırlanmış, aşama aşama uygulanan, çok rahatsız edici bir senaryoyu bütün boyutlarıyla önünüze seriyor, birbirinden bağımsız gibi olaylar arasındaki bağlantıyı apaçık ortaya koyuyor.
Haber İsrail'de yayınlanan Yediot Ahranot gazetesinde yayınlandı (Hürriyet 29-09-2010): İsrail istihbarat servisi Şhin Bet, "Eğitim amacıyla Türkiye'ye gönderilmek üzere Hamas'a militan bulmaya çalışan İsrail vatandaşı bir Arap'ı tutukladı." Tutuklanan kişinin devşirdiği ve Hamaslı yaptığı Filistinlileri, eğitilmeleri amacıyla Türkiye veya Suriye'ye göndereceğini itiraf ettiği öne sürülüyor. Dikkat edelim; bir Hamaslının Türkiye'de askeri eğitim almasından söz ediliyor!
İddianın Suriye boyutu şaşırtıcı değil. Şam yönetimine yönelik bu tür suçlamalar yeni değil ve "Suriye'nin Hizbillah'a ve Hamas'a destek verdiği"ne yönelik İsrail/ABD tezleri bunun sayısız örnekleriyle dolu. Yani eski bir dosya.
Ancak, ilk kez böyle bir iddiaya Türkiye'nin adı karıştırılıyor. Buraya dikkat! İsrail'le ilişkiler gerildikçe "kara propaganda" örneklerine bir yenisi ekleniyor, çok saçma iddialar uluslararası medya üzerinden servis ediliyor. Endişelerimizde haklıysak, önümüzdeki haftalarda bu konuda daha iddialı, aynı merkezlerden yönlendirilen çıkışlara tanık olacağız.
İsrail basını üzerinden dünyaya nasıl bir mesaj veriliyor? "Bakın, Türkiye teröre destek veriyor" demek istiyorlar. Kamuoyu bu söyleme göre yönlendiriliyor, zihinler böyle kodlanıyor.
İran'a ve Suriye'ye karşı en etkin baskı aracı olan bu suçlamaların Türkiye'ye karşı da kullanılır olması, bu yönde bir kamuoyu algısı oluşturulmak istenmesi, Türkiye'nin İran ve Suriye ile ortak cephe olarak gösterilmesi Batı kamuoyuna verilen ve karşılık bulacağı varsayılan etkin bir mesaj, büyük kampanyanın ilk aşamaları, "kara propaganda"nın yeni bir örneğidir.
Daha önce bu yönde üretilip ve servis edilen iddiaları hatırlarsak, hepsinin birbirini beslediğini, aynı eğilimin, girişimin alt unsurları olduğunu göreceğiz. Neler söylenmişti:
"Türkiye, Batı'dan kopup İslam dünyası ile yakınlaşıyor." "Türkiye Laiklikten uzaklaşıp İslam'a yöneliyor." "Türkiye Batı'ya sırt çevirip İran'a yaklaştı." "MİT Müsteşarı İran yanlısı." "Türkiye, İsrail'le ilgili gizli bilgileri İran'a verecek." "Türkiye; Suriye ve Lübnan'a silah aktarıyor, bu silahlar Hizbullah'a ve Hamas'a gidecek. Dolayısıyla bu örgütleri silahlandırıyor." En son "AK Parti İran'dan 25 milyon dolar seçim yardımı aldı..."
İddialar böyle sıralanıyor. Dikkat ediyor muyuz; bütün bu iddiaların aslında bir resim oluşturmayı, bir harita çizmeyi amaçladığını fark ediyor muyuz?.. Senaryoyu oluşturan ve uygulayanlar Türkiye'yi düşman ilan etmişler ve geleneksel düşmanlarına karşı kullandıkları propaganda ve suçlamaların aynısını Türkiye'ye de yapar olmuşlar.
"PKK ne ise Hamas odur" demişlerdi. Rusya'ya da "Hamas ne ise Çeçenler odur" dediler. Türkiye'ye yönelik kampanyaları, aslında nitelik olarak birbiriyle alakası olmayan bu benzetme esas alınarak programlanmış. Bundan sonra; "Türkiye terörü destekleyen ülke" söylemini güçlendirmek için akla hayale gelmez girişimlerde bulunacaklar.
Bu çok tehlikeli, Türkiye-İsrail ilişkilerini hızla düşmanlık aşamasına getirecek bir eğilim. Peki bu eğilimin etkileri ne olacak? Bir tür Soğuk Savaş mı?
Bugünlerde PKK'nın etkisizleştirilmesi, silahların susturulması, Kürt sorununa çözüm üretilebilmesi için yoğun çabalar yürütülüyor. Türkiye, ABD, Irak ve Kuzey Irak arasında görüşmeler yapılıyor. ABD'nin Irak'taki komutanı Ankara'ya geliyor. İçişleri Bakanı Erbil'e gidiyor. MİT Müsteşarı ABD'ye gidiyor, Erbil'e gitmeye hazırlanıyor. Abdullah Öcalan üzerinden bir tartışma devam ediyor. Kandil'de PKK liderleri toplantılar yapıyor. Bütün bunlar, Türkiye'nin en büyük sorununa çözüm bulmayı amaçlıyor. Nereye kadar gidilebilir, ne kadar başarılabilir, göreceğiz.
Bu arayışlara PKK'dan direnç var, iç kamuoyunda direnç var, bölgede kısmen de olsa direnç var, devlet içinde ve bazı iddialara göre MİT içinde bile direnç var. Tam bu dönemde; "PKK ne ise Hamas odur" diyenlerin, Türkiye'yi teröre destek vermekle suçlayıcı iddiaları medya üzerinden servis etmesi daha bir önemli hale geliyor. Bu direnç merkezleriyle nasıl bir ilişkiye girebilirler?
Süreç bu aşamada değilken bile, İskenderun'da olduğu gibi, bazı saldırılarda rolü olduğuna dair tahminler üretilen o ülke ve çevreler, Türkiye'yi böylesine açık hedef haline getirdiklerinde ve bu hassas dönemde neler yapabilir? Çözüme yönelmeyenlerle el altından iş tutabilirler mi? Karayılan İsrail'e çağrı yapmamış mıydı; "Türkiye ortak düşmanımız, gelin birlikte mücadele edelim" diye. Bu ihale talebine nasıl cevap verilir?
Gerçekten tehlikeli bir döneme giriyoruz. Bir küçük haber bizi nerelere götürüyor. Tabi okumayı bilirsek. Bu yüzden, özellikle de bu dönemde, en küçük haberleri bile dikkatle okumayı öneriyorum....
yenişafak