Bugün İsra gecesi. Hüzünlü Kandilinizi tebrik ediyorum. Tarihte “Sene-tül Hüzün” diye Hicri 10’da (Miladi: 619) Mü’minlerin annesi Hz. Hatice ve Peygamberimizi himaye eden amcası Ebu Talib’in vefat ettiği ve müşriklerin Müslümanları boykot ettiği yıla denir. O yıl Resulullah’ın büyük oğlu Kasım, ardından küçük oğlu Abdullah onun da ardından amcası Ebu Talib vefat eder. Amcasının kaybından bir ay sonra da annemiz Hz. Hatice’yi kaybeder. Bir yılda 4 vefat haberi. Bu senenin ilk çeyreğindeyiz. Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve onun şubeleri olan camilerimiz mahzun. Bugün, İsra’nın yıldönümünde İsra’nın gerçekleştiği makam olan Mescid-i Aksa mahzun.
İki kıblemiz de işgal altında aslında. Tuva işgal altında, Tur-i Sina işgal altında. Adalet dağıtan şehid Bağdat, Necef, Kerbela kan gölü. Hz. Adem’in ilk Mekke’den ilk hicretinde ev yaptığı, ilk kardeş kavgasının yaşandığı, ilk ölümün gerçekleştiği, ilk kanın toprakla buluştuğu şehir Bilad-ı Şam ve Mescid-i Aksa’nın mik’ad alanı olan “Arz-ı Mev-ud” kan gölü. Gelecek günlerin neler getireceğini bilmiyorum. Sonuçta bu bizim için bir imtihan. Zalimler, Fasıklar, Münafıklar, Müfsitler için bir bela. “İçimizdeki beyinsizler yüzünden” biz de acı çekeceğiz, bu ateş zalimlere yardım edenleri de yakacak.
Sonunda bu da geçecek. Ama unutmayın, “belanın da belası var”. Bu yaşananlar bizim için bir ibret dersi olmalı. Bir musibet, bin nasihat’tan daha iyidir. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer olabildiği gibi, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz O’nun ipine tutunursak, unutmayalım ki, “Hak şerleri hayreyler / Sen sanma ki gayreyler / Arif anı seyreyler / görelim Mevlam neyler / Neylerse güzel eyler! Korku ve panik yok, tartışma yok, dikkat, ihtiyad / tedbir, sabır ve tevekkül var! İbadetlerini aksatmama var. Kur’an-ı Kerim’in lafzını ve manasını okumak var. İtikaf’a girmek var. Geçmişin muhasebesini yapmak var. Siyer ve Peygamberler tarihini okumak var. Ölümle yüzleşmek var. Kıyamet ve ahiret gününü düşünmek var.
Bakın bu zor günler, o geleneksel içi boşaltılmış kurumları yerle bir edecek. Mehdi ve Mesih beklentisi, şeyhinin kerameti ile kurtuluş arayanlar da yorulur bu kriz uzun sürecek olursa. Kehanetler, komplo teorileri, sihir-büyü, ezoterik çözümler hepsi bir yere kadar.
Ramazan’a çok kalmadı. Bu sene toplu teravi namazları, ramazan etkinlikleri ve toplu kadir gecesi, toplu iftarlar olmayacaktır herhalde. Bakalım kurban kesimi ve bayramı, hac mevsimi gelince ne olacak. Ama benim için sorun değil. O’ndan gelen başım gözüm üzere. O’nun kaderidir kaderim, O’nun tayin ettiği zaman öleceğim. O’nun ikramıdır rızgım, Amenna ve Saddakna!. Ben O’ndan razıyım, yeter ki O benden razı olsun. Hayırlı / Şerefli bir ömür ve Hayırlı / şerefli bir ölümdür duam.. Benin kendi yaptıklarım ve yapmam gerekirken yapmadıklarım ile ilgilidir kaygım! Yoksa, beni gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, “ol” deyince olduran, “öl” deyince öldüren, Kadere, Rızga ve Ecel’e hükmeden, “Din günün”ün sahibi bir Allah’ım var. Ne gam!
İsra 26 Recep 1441 / 21 Mart 2020 Cumartesi, Berat Kandili 7 Nisan 2020, Kadir Gecesi 23 Mayıs 2020, Ramazan Bayramı 24 Mayıs, Kurban Bayramı 31 Temmuz, 1-3 Ağustos, Hicri Yılbaşı 1 Muharrem 1442 / 20 Ağustos 2020, Aşure Günü 10 Muharrem / 29 Ağustos 2020, Mevlid Kandili 28 Ekim 2020.
Tek başına kendi ve ailem de değil kaygım. Elbette en yakınım, kendimden başlar yapacaklarım, en çabuk ve en kolay şekilde, güzel örnek olmak ve tecrübe sahibi olmak için. Yoksa ne ülkem, ne de İslam dünyası ile sınırlıdır kaygım. İnsanlık, ah insanlık.. Keşke beni öldürmeye gelenler bende dirilse de cennete giderken beraber olabilsek, Taife giden Peygamber gibi olabilsek.
Şimdi her zamankinden daha çok ibadet, dua ve hepsinden önce tevbe etmemiz gerek. Övünmeyi-dövünmeyi bırakıp, şunu kabul edelim artık:
“Biz zalimlerden olduk” ve bütün bu olanların sebebi olarak bizim de ihmallerimiz vardı. Bu belaların hiç biri sürpriz değil benim için. Adım adım, göz göre göre geldi.. Deprem de öyle geliyor. Çevre de. Ahlaki durumumuz ortada. Herkes ötekileri suçlamadan önce kendine baksın!. Başkasının gözünde çöp aramadan önce kendi gözümüzdeki merteği çıkaralım. İman ettikten sonra Hak yoldan sapanlar yok mu! Dilleri ile söylediklerini kalpleri ile tasdik etmeyenler, başkalarını öğütlediklerini kendileri yapmayanlar, ehliyet-liyakat, emanet konusunda sözleri ile işleri birbirine uymayanlar yok mu, onlar inkarcılardan daha çok gazabı celb ederler yaptıkları ile. Çünkü Allah’ın gazabı, O’nun adını kullanarak O’nun rızasının aksine davrananları daha çabuk cezalandırır. O, bu gökdelenleri diken kibir sahibi “koyun çobanları”ndan yakanızı kurtarın. “Komşunuzun bahçesinden ya da kamudan çaldığınız yontulmuş taşı kendi evinin temeline gömenler”, o taşları evinizin temelinden söküp sahibine iade etmedikçe Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız! Helal-haram gözetmeden her haltı hapur hupur yiyenler, malı götürenler, başkalarının malına mülküne çökenler, karşı çıkanları ezenler, ehliyetsiz, fasık ve müfsit, kibir sahibi kişilere makam dağıtanlar ve o makamlarda oturanlar “yakın olan bir azabı bekleyin” denmedi mi size!.
Dün yazdım, yine yazıyorum: Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmez. Onların üstüne pislik ve bela yağdırır, onların işlerini sarp dağlara sardırır. Her şey geçicidir. Her gecenin bir sabahı vardır.
Selâm ve dua ile.