Senin Adın Bir Ceset Bir Cenazedir Dostum!

Mehmet GÖKTAŞ

Biliyor musun dostum, hayatını kaybettiğin andan itibaren adını da kaybettin. Seninle yakından ilgilenen hiç kimse senden isminle bahsetmedi; o an için “ceset” dediler sana. “Şu an cesedi neredeymiş, cesedi gören var mı?” diye sordu seni soranlar.

Senin ölüm sebebini araştırmak için yapılan otopsi çalışmaları esnasında da bir defacık olsun isminden söz edilmedi, “ceset” denildi hep; “Ceset üzerinde yapılan çalışmalarda darbe izine rastlanmamıştır, beyne giden damarlarda, kalbe giden damarlarda...” diye uzun uzun bir şeyler söylendi sadece.

Seni morgdan aldılar ya dostum, işte o andan itibaren ismin değişti, “cenaze” oldu;

Senden bahsedenler artık “Cenaze yıkandı mı, cenaze neredeymiş şimdi, cenaze namazı hangi camide kılınacakmış, cenaze köye mi götürülecekmiş yoksa buraya mı defnedilecekmiş...” dediler.

Her ne kadar ufak bir kağıtla tabutun önüne ismin iliştirilmiş olsa da imam onu hiç görmedi, “er kişi niyetine” diye kendi bildiğini okudu, tabi cemaat de ona uyarak adından hiç söz etmedi.

Herkes mezarından çekilip giderken imam kalmıştı baş ucunda telkin vermek için. İşte sadece orada adını söyledi “ey filan kadının oğlu” diye. Bilmem ki sen bu dünyada kendini tanıtırken, takdim ederken bir kerecik olsun “ben filan kadının oğlu falanım” dediğin olmuş muydu? Evet, telkin esnasında ne babanızın adını söyledi, ne dedenizin. Hani yeri geldiğinde hiç durmadan övündüğün soyunu, sülaleni, ulusunu bir kerecik olsun anmadı imam.

Tamam, taziye için gelenler bir kaç günlüğüne de olsa adından bahsetmişlerdir, işte hepsi bu kadar.

Sen neticeye bak; cesetsin, cenazesin ve bir de filan kadının oğlusun vesselam.

Düşünebiliyor musun, zaten seni tanıyan en son insan öldüğünde sanki sen bu dünyaya hiç gelmemiş gibi olacaksın.

Biliyorsun mezarınızın başına gelenler daha sonra ayrılıp gitmişti ya, malın mülkün mezara kadar olsun seninle gelmemiş evde kalmıştı. Duyduğumuza göre şu an mirasçıların bunun kavgasını yapıyorlarmış, en son mahkemenin yolunu tutmuşlardı.

Biliyor musun dostum, ne acı bir şey? Bir tek kuruşunu bile yanında götüremediğin servetin simdi kuruş kuruş hesabını vereceksin.