Şeyh Estağfirullah, Podolsky ya da Obama Sendromu..
Lübnanlı (hrıstiyan arab) Emin Me'lûf (Amin Maalouf)'un, 700 yıllık bir ömürden sonrasında çöken Endülüs'ün son yıllarını dramatize ettiği ve türkçeye 'Afrika'lı Leo' ismiyle tercüme edilen tarihî romanında, bir tip vardır:
'Şeyh Estağfirullah..'
Bu lakab, o kişiye, hemen her cümlesinde (Allah affetsin) mânasında, 'Estağfirullah' dediği için takılmıştır o zâta.. 'Şeyh Estağfirullah', Endülüs'ün küffara karşı savunulmasında, herkesten daha ateşli ve gayretlidir, halktaki cihad ruhunu devamlı bileyler..
Yazar, Şeyh'in bu çırpınışlarını onun sonradan müslüman olmasına da bağlar.. Ayrıca, Şeyh, Endülüs'ün arab müslümanlarından farklıdır, sarışındır ve mavi gözlü.. O çöküş yıllarında, birilerinin kendisine, eskiden aid olduğu toplumun, yani düşmanların yanında yer alabileceği gibi bir ithamda bulunacağı endişesini de taşır.. Bu yüzden herkesten daha bir ateşli 'cihad' yanlısıdır.. Evet, belki de o sırf o saikle daha bir ateşlidir..
Elbette, bu, mutlaka öyle demek değildir, ama, kişi kendisini yabancı bilmese bile, birilerinin her an bir çiğlik yapması ve ona biolojik kökleri veya eski inançları dolayısiyle şübhe ile bakması mümkündür. Bu gibi değerlendirmeler bugün de daha az yaygın değildir..
Bir müslüman, uzuuun yıllar kaldığı ve 'İslâmî hükümler'e göre yönetilmeye çalışılan bir coğrafyayı anlatırken, 'Ben burada kendimi asla yabancı hissetmedim, ama, yabancı olduğumun hatırlatılabileceğini de asla unutmadım.' paradoksuyla özetlemişti durumunu..
*'AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONASI'NIN ORTAYA ÇIKARDIĞI BİR YENİ DURUM.. Almanya, ulusal takımında Podolsky isimli bir Polonya vatandaşına yer verdiği için, önce, bazı bulvar gazetelerinde, Polonya'nın Almanya'yı Podolsky aracılığıyla vuracağına dair, Polonya medyasında yer alan iddialar tekrarlanıyordu, ürpertiyle..
Tam tersi oldu ve Podolsky iki gol attı Polonya'ya ve almanların gözünde kahraman oldu, Polonya gözünde ise, hain!.. Halbuki o golü atamasaydı, almanlar gözünde hain olacaktı..
Dahası, Polonya'dan Podolsky'nin vatandaşlıktan atılmasına dair tepkiler yükseldi.. Üstelik de, Eğitim Bak. Yard. Miroslaw Orzechowski başı çekmekte.. Bu kişi, 'Birileri bir başka ülkenin ulusal formasını giyiyorsa, içinde vatandaşlığını inkâr etme arzusu vardır' diyor.
Podolsky ise, Polonya kalesine gol attığı zaman, içinin yandığını belirtmiş..
Ve Türkiye- İsviçre maçı oynanırken de aynı durum yaşandı.. İsviçre takımında TC vatandaşı olan üç oyuncu vardı.. Bir de Behramî isimli bir İranlı.. Sarışın olmayan tiplerden bazıları da muhtemelen yabancı kökenliydi ve İsviçre yerlisi olanlar azlıkta kalıyordu, yani..
Ve H. Yakın isimli oyuncu Türkiye takımına gol attı.. Atmasaydı, İsviçre medyasında ağır suçlamalara uğrayacaktı.. Atınca da, kendi halkına karşı gol atmış gibi oldu.. Devre arasında, bir alman tv. kanalında bu durum değerlendiriliyor; 'Türkiye/ Türkiye!' tezahüratı sonunda 'Türkler Türkiye'ye gol attı..' deniliyor ve Podolsky de hatırlanarak, ortaya çıkan durumun, gerçekte, 'globalleşen bir dünyada yaşanan 'mülti-kültürel' bir yeni sosyal gerçeklik olduğu'na dikkat çekiliyordu.. Yanlış da değildi, bu değerlendirme.. Bir yeni durum bu..
Türkiye takımı sahadan yenik ayrılsaydı, H. Yakın'ın durumunu tasavvur edebilirsiniz. Nitekim, o ihtimale karşı internetlerde dolaşan bir haberde, 'Arkadaşlar, yenilirsek üzülmeyin, Fransa takımının yarısı müslüman oyuncu..' tesellisi veriliyordu..
Yeni bir çağ.. Globalleşmenin azgın dalgaları yeni limanlar bulduruyor insana.. Esasen bizim mes'elemiz de futbol değil, bu vesileyle ortaya daha bir çarpıcı şekilde çıkan önemli bir başka konuya, sosyal tepkilerde etkili olması muhtemel bir sendrom'a işaret etmek: Şeyh Estağfirullah, Podolsky, H. Yakın veya Obama Sendromu..
*BAŞKANLAR SİSTEMİ DEĞİL, SİSTEMLER BAŞKANINI BELİRLİYOR!
Kenyalı müslüman bir babanın ve hristiyan bir annenin oğlu olarak Havai adalarında doğan ve çocukluğunda Endonezya'da medreselerde bile okutulmuş ve sonra annesi eliyle hristiyan olarak yetiştirilmiş bir Barack Hussain Obama, şimdi B. Amerika'da Demokrat'ların başkan adayı.. Cumhuriyetçi'lerin adayı ise, Vietnam savaşçısı ve 5 yıl esir kalmış olan McCain!.
McCain, saldırgan bir savaşçı ruhu taşımak açısından, Bush'tan geri değil..
Ama, Amerikan halkı, Obama'yı seçerse.. En azından bir zenciyi seçecek bir olgunluğa erişmiş sayılabilir, ama, tereddüdler sürüyor.. 'Ya, kendi köklerine sıcak bakarsa; ya, Amerika'yı ikinci plana atıp müslümanlarla Siyah Afrika'yı öncelerse..' korkusu hâkim.. Müslümanlardan niceleri de, emperyalist sistemin başına getirilecek bir Başkan'ın nasıl bağlandığını düşünmeden, Obama'nın siyah Afrika'ya ve müslümanlara daha anlayışlı olabileceğini sanıyorlar..
Obama da bu zıd ihtimal ve iddialar karşısında, iki arada bir derede.. Önce, 'İran'la görüşmelerde bulunabileceğini' söylemişti.. Yahudi lobisi sert tepki verince ise, işgal altındaki Kudüs'ün İsrail rejimine aid, 'ebedî ve bölünmez başkent olarak kalacağını' ilân etti.. Çünkü, Obama da seçilirse; rolü, Podolsky ve Yakın gibi karşı kaleye gol atmak!
Ve şimdi ise, Daniel Pipes gibi ünlü Amerikan stratejistleri, Obama'nın seçilmesi halinde, Bush'un, seçim sonrasında (4 Kasım-31 Aralık arası) iki ay daha sürecek olan başkanlığı sırasında, İran'a saldırıp, ateş topunu Obama'nın kucağına bırakacağını yazıyorlar..
Ahmedînejad ise, hangi bilgilere dayanıyor bilinmez, 'Bush artık bize saldıramaz son döneminde..' diyor ve içerden de eleştiri alıyor, 'Düşmanı niye tahrik ediyorsun?' diye..
* ATILAN TAŞ, ÜRKÜTÜLEN KURBAĞAYA DEĞİYOR MU?
TC'de, 'laik- oligarşik dikta'nın temellerinin çatırdamakta olduğu korkusuyla her türlü entrikanın tezgahlandığı oynadığı bir sırada, ağzı makinalı tüfek gibi çalışan F. Altaylı gibi bir kişinin tv. proğramına çıkıp, sonra da oyuna getirildiklerinden yakınan kızlarımızın söyledikleri o çarpıcı söz gerekli miydi, değil miydi, ayrı konu.. Asıl facia, 'tuzak sorularla oyuna getirildikleri'nden yakınmaları.. Hangi ülkede yaşadığınızı, nasıl korkunç tuzaklar oynandığını bilmiyor musunuz ki, 'filanı severim, filanı sevmem..' diye, birilerinin bamteline basıp laiklik yaygaralarının koparılmasına vesile olur, sonra da 'Fadime Şahin olmayacağız!' diye uyanırsınız.. Biraz geç değil mi? Atılan taş, ürkütülen kurbağa değiyor mu?
Kimin proğramına çıktığınızı ve o ekranlarda kimlerin ne tuzaklara düşürülüp, sonra da, 'Oyuna getirildik, sözlerimiz çarpıtıldı' diye yakındıklarını duymamış mıydınız? Bu konuda görüşlerini sorup öğreneceğiniz büyükleriniz yok muydu hiç, a benim kızlarım, bacılarım..
Size, 'söyledikleriniz hep doğru olsun, ama, her doğruyu söylemeyin..' diyen olmadı mı hiç? '28 Şubat entrikaları'nı bildiğiniz, 'F. Şahin olmayacağız' sözünüzden belli, ama, tuzağa başka türlü düşürülmüşsünüz.. Umarım, nicelerinin uyanmasına vesile olan bir hata olur bu..
Saflıklarımızdan faydalanılarak daha nice oyunların kurulabileceği günlerdeyiz.. Ekranlarda arz-ı endam etmeyi bırakıp; söylediklerimizden değil, söylemediklerimizden korksunlar..
vakit