Seyyid Kutub'a dönemin firavunundan af dilemesi halinde kendisin affedileceği hatta kültür mişteşarlığı makamına getirtileceği bildirildiğinde Şehid Muallim şu sarsıcı cevabı verecektir:
" Eğer Hakk'ın hükmü ile idama mahkum edilmişssem razıyım karşı gelemem. Yok eğer batılın hükmü ile idama mahkum edilmişssem ondan daha şerefli ve üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan af dileyemem"
Şehadet mektebinin aziz üstadı ŞEHİD SEYYİD KUTUB
Suudi Arabistan'dan Mısır'a göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak 1906 yılında Asyut Kasabasında dünyaya geldi. Anne ve babası son derece dindar, takva sahibi insanlardı. Çocuklarının eğitimi ve ruhlarına İslam'ın lezzetini tattırmak için büyük çaba sarf ederlerdi. Seyyid Kutub, babası İbrahim Kutub'un çocuk eğitimindeki hassasiyetine binaen "Babam her yemekten sonra ellerini açarak dua eder, biz de hep birlikte amin derdik. O, yüksek sesle Fatiha'yı okurken biz de bilmediğimiz halde mırıldanarak, söylediklerini tekrarlamaya çalışırdık. En çok dikkat ettiği şey bizim ruhumuza ahiret duygusunu yerleştirmekti." der. Bu hassasiyetlerinin neticesi olarak Seyyid Kutub gibi kardeşleri Muhammed Kutub, Emine ve Hamide Kutub'lar da ilim, takva ve mücadele ruhlu olmalarıyla temayyüz etmişlerdir.
EĞİTİM YILLARI
Asyut'ta ilkokul'u bitirdiğinde Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmişti. Daha sonra babası onu Kahire'ye götürüp Ezher'in orta bölümüne kaydetti. Lise okurken babasını yitiren Seyyid Kutub o yıllarda edebiyata yönelmiş, şiir yazmaya başlamıştı.
Seyyid Kutub çok zekiydi bütün sınıfları başarıyla geçer, okulları iftiharla bitirirdi. Yüksek tahsilini Kahire'de Dar'ul Ulûm Fakültesinde yaptıktan sonra 1933 yılında bu fakülteye edebiyat hocası olarak tayin edildi.
AMERİKA'YA YOLCULUK
Amerika'ya gitmeden önce Müslüman Kardeşler Cemiyetiyle birtakım irtibatları olmuş, Yeni Fikir isimli İslami bir mecmua çıkarmaya başlamıştı. 1941 yılında Maarif Vekaleti tarafından Sosyoloji Doktorası yapmak üzere Amerika'ya gönderilen Üstad Kutub, burada batı kültürüyle İslam arasında mukayeseler yaptı. İslam'dan uzak bir topluluğun ne kadar sefahet içerisinde olduğunu gözleriyle müşahede etti. Özellikle Hasan El-Benna'nın şehadetinin Amerika'ya yansıması onu çok etkiledi. Okumayı çok seven Üstad Kutub, günde on saat kitap okurdu. Amerika'dan döndükten sonra da akademik çalışmalarına profesör oluncaya kadar devam etmiştir.
İHVAN HAREKETİNDE AKTİF ROL ALIYOR
Amerika'dan döndükten sonra tamamen İhvan'ul Müslimin Hareketine katılan Seyyid Kutub, hareketin İrşad müdürlüğünü yaparken bir yandan da halkın şuurlanmasına yönelik fikirsel eserler kaleme alıyor, faaliyetleri oldukça geniş ve tesirli oluyordu. 1954'de tutuklanmadan önce İhvan'ul Müslimin Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyordu.
YILLARCA CEZAEVİNDE KALIYOR
1952 yılında Mısır'da yapılan askeri ihtilal neticesinde devlet tarafından aşırı sosyalizmin tatbikine başlandı. 1954'de Müslüman Kardeşler Hareketi feshedilip, teşkilatın on binlerce mensubu zindanlara dolduruldu. Hareketin altı büyük âlimi idam edilip, birçokları işkenceyle öldürüldü. Seyyid Kutub'da tevkif edilip, on beş yıl ağır kürek cezasına çarptırıldı. On sene Limanneze Cezaevinde kaldıktan sonra Irak Devlet Başkanının Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ı ziyaret edip Üstad Kutub'un serbest bırakılmasını istemesi üzerine 1964'de serbest bırakıldı. 1965'de "Yoldaki İşaretler" kitabını neşredince kırk bin İhvan mensubuyla birlikte Seyyid Kutub'da tutuklanıp devlete darbe girişiminden yargılandı.
Seyyid Kutub'un hakkı haykırmasına zindanda da engel olunamadı. Fizilal-il Kur'an'ın son yarısını ve birçok kitabını cezaevinde kaleme aldı.
İŞKENCELER
Her geçen gün yeni yeni İhvan mensupları tutuklanıyor, ağır işkencelerden geçiriliyorlardı. Seyyid Kutub da çok ağır işkence görenler arasındaydı. Bilhassa şehadetine yakın son dönemlerde işkenceler daha da fazlalaşmıştı. O'na İslam tezini müdafaa etmekten vazgeçmesi ve devletin tatbik ettiği sosyalizm idaresinin meşruiyetini kabullenip halka telkinde bulunması teklif ediliyor ve vücudunu kızgın şişle dağlamak, kerpetenle etleri koparmak, başından aşağı kovalarla çok sıcak sular ve peşinden soğuk su dökmek gibi insanın kaldıramayacağı ağır işkenceler yapılıyordu. Zaten işkenceden aldığı yaralar ve bitkinlik yüzünden idam kararının verildiği son mahkemeye gelememiş, karar gıyabında verilmişti.
ŞEHADET
İdam edilmeden kısa bir süre önce Üstad Seyyid Kutub'a "Şimdiye kadar ki söz ve hareketlerinizde yanılmış olduğunuzu beyan ederek cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'dan özür dilediğiniz takdirde idam hükmünüzü bozacak ve sizi serbest bırakacaktır." teklifinde bulunulur.
Buna karşı Seyyid Kutub'un cevabı muhteşemdir, "Eğer idamı hak etmiş olarak hakkın emri ile ipe çekiliyorsam, buna itiraz etmek haksızlıktır. Eğer batılın zulmüne kurban gidiyorsam; batıldan merhamet dileyecek kadar alçalamam!.."
Ve 29 ağustos 1966'da Seyyid Kutub idam edilmek suretiyle şehid edilir. Hem idam kararı alındığında hem de uygulandığında Afganistan, Pakistan, Irak, Lübnan, İngiltere gibi çeşitli ülkelerdeki Müslümanlar protesto yürüyüşleri düzenlemişler, Cemal Abdunnasır yönetimini lanetlemişlerdir.
MEZAR YERİ BİLİNMİYOR
Seyyid Kutub'un mezarı ülkemizdeki bazı âlimlerinki gibi günümüze kadar ailesi dahil kimse tarafından bilinmemekte, devlet tarafından gizlenmektedir.
Üstad Seyyid Kutub, şehadetinden 14 yıl önce yazdığı "İslami Etüdler" isimli eserindeki şu ibarelerin hakkını canını feda ederek vermiştir, "Kalem sahibi kimseler birçok büyük işler yapabilirler. Ancak; fikirlerinin yaşaması pahasına kendilerini feda etmeleri şartıyla" Fikirlerinin, kan ve canları karşılığında manalanması şartıyla" Hak bildikleri şeyin hak olduğunu fütur etmeden söyleyip, gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri şartıyla..."
"Biz, fikir ve sözlerimiz uğruna ölsek de, o fikir ve sözler ruhlu birer vücut olarak kalacak yahut da onları kanlarımızla sulayıp canlılar, ruhlular arasında yaşatacağız"
Allah onu rahmetiyle kuşatsın.
Şehid Seyyid Kutub'dan ümmete bir tavsiye
"İtikada ilişkin doğru söz kekelenerek söylenmemeli, kem küm edilmemelidir. Tersine açık açık, dobra dobra söylenmelidir. Düşmanlar ne söylerse söylesinler. Ne dilerse onu yapsınlar. İtikad konusunda söylenecek hak söz insanların hevalarına ve arzularına göre belirlenmez. İnsanların istek ve durumları gözetilmez. Gözetilmesi gereken tek husus, tek hakikat, onu kalblere işlemek ve etkili hale gelinceye dek haykırmaktır.
İnanca ilişkin hak söz bu şekilde haykırılınca hidayete meyilli olan kalblerin en ücra köşelerine kadar işler. Hak söz evelenip gevelendiği, kem küm ederek anlatılmaya çalışıldığı zaman iman etme kabiliyeti olmayan kalbler yumuşamaz. Oysa kimi zamanlarda İslam davetçisi gerçeği yumuşatarak, hakikatleri süsleyerek, bu iman etme kabiliyeti olmayan kalblerden iyi bir karşılık alabileceğini umar."