Aylık İlim ve Kültür dergisi İnzar, Aralık ayı başyazısında büyük bir çöküş yaşayan İslam beldelerinin yaşadığı sorunlara dikkat çekilerek, "Bugün ümmetin içine düştüğü durum bunu ifade etmektedir. Müslümanlar izzetini, itibarını kaybetti, kâfirlerin saldırıları ve sömürülerine karşı güçlerini yitirip zayıf düştüler." denildi.
İnzar'ın 'İttihad' başlıklı başyazısını istifadenize sunuyoruz:
Bislillahirrahmanirrahim
“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılığa düşmeyin…” (Al–i İmran: 103)
Her dönemin kendi şartlarına göre öne çıkan konuları vardır. Ümmet olarak içinde bulunduğumuz zaman diliminde Müslüman fertlerin, İslami yapıların ve idarecilerin şu anda en öncelikli ihtiyacı, kendi aralarındaki çekişmeleri, atışmaları ve kavgayı bırakıp ittihat ve ittifak içerisinde olmalarıdır. Onlarca yıldır Müslümanlar birbirlerinin kanlarını oluk oluk akıtmakta, kardeş olması gerekenler birbirlerine düşman nazarıyla bakmaktadır. Bu nedenle yıllardır ümmet coğrafyasının hiçbir yerinde Müslümanlar huzur ve sükûnet yüzü göremiyorlar.
Birbirlerine karşı merhametli ve tevazu sahibi, kâfirlere karşı da çetin olmaları gereken Müslümanlar, ilahi düsturları unutup Müslümanlara karşı çetin, kâfirlere karşı zelil duruma düştükleri andan itibaren huzuru ve selameti kaybettiler.
Müslümanlar, dostluk ve kardeşlik elini uzatacağı kardeşlerinin hatasız ve mükemmel Müslümanlar olmasını şart koşmamalıdır. Kâfirlerin İslam topraklarını istilaları devam ederken, ehl-i tevhid ve ehl-i kıblenin birbirleriyle menfi yönden tartışma, atışma ve savaşmayı haklı gösterecek hiçbir gerekçe olamaz.
Müslümanlar sun'i olarak üretilen ihtilaflar nedeniyle birbirleriyle uğraşmakta, savaşacak gücü ve imkânı elde etmek için kâfirlerle türlü türlü ittifaklar kurarak Müslüman kardeşleriyle çekişmekte ve savaşmaktadırlar. Herkes kendine göre bir gerekçe ve haklı olduğunu gösteren deliller ileri sürebilir. Müslümanların kendi aralarındaki ihtilafları çözmek için savaşmasını gerektirecek ve en kötüsü de kâfirler ile ittifaklar kurarak Müslüman kardeşi ile savaşmasını haklı kılacak hiçbir gerekçenin kabul edilmeyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Biz Kur'an ve sünnetten bunu anlıyoruz. Müslümanın mercii ve kaynağı Allah'ın (cc) kitabı ve Peygamberin sünnetidir. Kesin, bağlayıcı ve emredici ilahi fermanlara rağmen Müslümanlarla savaşmayı hele hele kâfirlerle koalisyonlar kurarak İslam toplumunun kalbinde İslami söylemlerle bu savaşı sürdürmenin bir izahı ve haklı bir gerekçesi olamaz.
Müslümanlar, küfür güçlerini kendi iç sorunlarına dâhil etmeden aralarında hal etmelidirler. Kâfirlerin müdahil olduğu sorunlar, zahiren halledilmiş olsa bile sonuç olarak ümmetin ve İslam'ın aleyhine sonuçlanacaktır.
Tüm Müslümanların her konuda fikir birliği içerisinde olmaları düşünülemez. Farklılıklara rağmen azami çoğunluğu teşkil eden ortak müştereklerde bir araya gelip ortak tavır belirlemelidirler.
Müslümanların birbirleriyle çekişip çatışması, güç ve kuvvetlerinin yitirilmesine ve ümitlerinin kırılmasına sebebiyet verir. Bugün ümmetin içine düştüğü durum bunu ifade etmektedir. Müslümanlar izzetini, itibarını kaybetti, kâfirlerin saldırıları ve sömürülerine karşı güçlerini yitirip zayıf düştüler. Allah'ın kitabı ve Resulünün sünnetine layıkıyla sarılmadıkları ve ümmetin menfaatini milli çıkarlarının önüne almadıkları için kendilerini toparlayamadılar. Bunun üzerine kâfirler, İslam coğrafyasına musallat olarak katliamlar yaptılar, İslam ülkelerinin zenginlik kaynaklarını sömürdüler. Bu zilletten kurtulmanın bir tek yolu vardır. O da; “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılığa düşmeyin…” ilahi fermanının gereğini yerine getirmektir.
Hatasız kul olmadığı gibi insanlardan müteşekkil olan cemaatler, İslami yapılar ve İslami oluşumlar da kusursuz değildirler. Affedilmeyen tek hata küfür ve şirktir. İttihad Müslümanların kendi aralarında olur. Ehl-i kıble olduktan sonra ittihad edilemeyecek grup olmaz.
Bu söylediklerimiz ve yazdıklarımız bazı insanlara ve Müslümanlara hayal veya imkânsız gibi gözükebilir. Şartlarımız ve ortamımız gereği belki fiili olarak şu an böylesi bir şeyi gerçekleştirmek durumda değiliz. Ancak bahsettiğimiz vasat ve müstakim duruşumuzun bir gün bizleri Müslüman kesimler arasında bir köprü kılacağına inancımız tamdır. Bizler yazdıklarımızla, söylediklerimizle ve yapıtlarımızla bunu gerçekleştirme çabası içerisinde olacağız. Böylesi bir noktayı yakaladığımıza da inanıyoruz. Bu vasat noktamızı korumak için hepimiz çok hassas olacağız ki Rabbimiz önümüzü açsın, dinine ve davasına hizmet için bizlere esbap hazırlasın.
Kavramlar, algı oluşturmanın önemli bir ayağıdır. Bu nedenle emperyalistlerin, İslam'ı ve İslam toplumunu tanımlamak için kullandığı kavramlar ne kadar masum görülse de Müslümanlar, kardeşlerimiz kullanılmamalıdırlar. Onların diliyle konuşmak, onların gözüyle Müslümanlara bakmak anlamına gelir. Küfür ehlinin kullandığı kavramlar Müslümanları parçalamak, birbirlerine düşman kılmak ve çatıştırmak üzere algı oluşturmak için kullanılan kavramlardır.
Birçok yerde olduğu gibi özellikle bugün halen ümmetin kanayan bir yarası durumunda olan Irak ve Suriye'de emperyalist güçlerin olayları ele alırken kullandıkları kavramlara dikkat edersek mesele daha net olarak anlaşılır: “Şii Milisler, Sünni Milisler, Ilımlılar, Radikaller, Sünni Türkmenler, Şii Türkmenler, Kürt peşmergeler…” Bu kavramların hiçbiri bize ait değildir. İslam toplumu kendisini bu şekilde tanımlayıp tasnif etmez/ etmemelidir. Maalesef bazı Müslümanların bu noktada gösterdikleri zaaflar nedeniyle kâfirlere, şeytan ve dostlarına yem oluyoruz, onların elinde istedikleri istikamet ve hedefte kullanılmaya müsait olan birer alet oluyoruz. Birbirimizin kanını dökmeye devam ediyoruz.
İnsanları birbirlerinden ayıran beşeri özellikler insanların birbirleriyle tanışması için Allah'ın (cc) belirlediği ayetlerdir. Fıtri ve insanidir. Müslümanları birbirinden uzaklaştıran ve kardeşlik hukukunu zedeleyen özellikler değildir. Müslümanlar kendileri için kullanılan sıfatların dışında bir sıfat kullanacaksa ancak beşeri ve fıtri özelliklerinden gelen sıfatlarını ve isimlerini kullanabilirler. Bu sıfatlar da Müslümanların birbirleriyle çatışmasına ve savaşmasına değil, hayırda yarışmalarına vesile olmalıdır.
Kâfir güçler, İslam dünyasını sadece mezhep ve meşrep eksenli ayrıştırmakla yetinmemekte, aynı mezhep ve meşrepten olanları bile bulundukları coğrafya ve etnik kökeni kullanarak daha da küçük parçalara bölmeye çalışmaktadır. Ne hazindir ki bu kavramlar ilk kullanıldığında garipsense de tamamen uydurma ve suni olan bu kavramlar bir müddet sonra Müslümanlar içerisinde de yer edinmektedirler.
Birilerinin ifrat ve tefritlerine karşı uyanık olacağız, kendimizi ve kardeşlerimizi koruyacağız. Ama bunu yaparken, hangi meşrepten ve mezhepten olursa olsun hiçbir zaman Müslümanlara düşmanlık etmeyeceğiz. Ne kadar aşırı ve uç tarafta olursa olsun tüm ehl-i kıbleyle küfre karşı ittihad ve ittifak yapılabilir.
Kâfirlerin hile ve oyunlarına karşı uyanık olmak zorundayız. Rabbimizin bizi kardeş kıldığı Müminlere gönül dünyamızda yer ayırıp onları sevmeli, bir bedenin azaları gibi durup bütünü oluşturmalıyız. Kin ve nefretimizi, birlikte secde ettiğimiz kardeşlerimize değil, küfre yöneltmeliyiz.
Rabbim kendi yanında sebepler hazırlayarak Müslümanların kuvvetlerinin bir olmasını ve kâfirlere yönelmesini sağlasın.
Allah'a emanet olun.