İslam Devrimi önderi Merhum İmam Humeyni"nin İslam Ümmeti"ne kazandırdığı en büyük değer kuşkusuz ki, dünya Müslümanları arasındaki mezhebi ihtilaf ve farklılıkları, "tek ümmet" eksenine dönüştürme iradesi olmuştur.
Zira bu irade, İmam Humeyni"nin kendi kişisel fikri ve ideali olmasının ötesinde, Kur"an"da müminleri "tek bir ümmet" (Ümmet-i Vahide) olarak tanımlayan Rabbimizin Müslümanları ayrılık ve ihtilaflardan kaçınmaya çağırmasına kalbi ve ameli icabetten başka bir şey değildir.
Dolayısıyla, farklı etnik ve mezhebi aidiyetleri olan dünya Müslümanlarını bütünleştiren, birbiriyle kaynaştıran ve tek bir hedefe yönelten her adım Rabbani bir iradeyi yansıttığı gibi, Müslümanlar arasında mezhebi, kavmi ve hizipsel ayrışmalara yol açan her adım da şeytani iradeyi yansıtmaktadır.
İmam Humeyni, dünya Müslümanları için sahih bir kimlik tanımlaması yaparken "Muhammedi İslam" deyimini kullanmıştır; bu tanımlama mezhebi bir ekseni değil, farklı mezhep mensuplarının ümmet, vahdet ve mukavemet ekseninde bütünleştiği; istikbar, tuğyan ve zulme karşı tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesini ifade eder. Dolayısıyla, Muhammedi İslam kimliğinin bir ayağı ümmetin vahdetini ifade ederken, diğer bir ayağı da, İslam"ın küresel ve yerel tüm düşmanlarına karşı cihad ve direnişi öngörür.
İslam devriminin asli karakteri de, bütün yeryüzü coğrafyasında dünya Müslümanlarına Muhammedi İslam ekseninde bir kimlik ve istikamet kazandırmaktır. Bu cihetle, "İmam"ın hattı" belli bir mezhebe mensup olanların değil, "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır.
İslam dünyasında, İslam Devrimi"ne karşı oluşan kuşku ve tereddütlerin başlıca sebeplerinden biri de, "devrimin mezhebileştiği" yönünde kaygılarının ortaya çıkması olmuştur.
İslam devriminin kendisi "mezhebi" değildir; ancak, ne yazık ki, ister İran"da veya İran dışında, kendilerini devrime nisbet eden kişi ve gruplar arasında, "devrimi mezhebileştirme" gibi bir sapma da ortaya çıkmış ve kendini göstermiştir.
Bir taraftan İslam devrimi ve rehberiyet vurgusu, diğer taraftan da, mezhebi farklılıklardan hareketle Müslümanları birbirine ötekileştirme çabaları, bir yönüyle gaflet olsa da, diğer yönüyle ihanetten başka bir şey değildir. Her nerede ve her kim Müslümanlar arasında mezhebi ayrışma ve kamplaşmalara sebebiyet veriyorsa, mezhebi farklılıklardan dolayı Müslümanlar arasındaki ünsiyeti zaafiyete uğratıp aradaki bağları gevşetip koparacak çabalar içine giriyorsa; adı, sanı, gerekçesi ve iddiası her ne olursa olsun, atılan bu adımları "devrime ve Muhammedi İslam kimliğine ihanet"ten başka bir şey ile tanımlayamayız.
Birileri kalkıp "Ey Sünniler, bu tarafa gelin!" diğerleri de kalkıp "Ey Şiiler buraya gelin!" diyerek ümmet arasına mezhep duvarları örmeye kalkıyorsa, Ümmet cephesini "mezhep ekseni"nde ayrıştırıyorsa, sonuçta her iki taraf da, emperyalizmin İslam"a karşı sürdürdüğü savaşa stratejik ve lojistik destek sağlıyor demektir. Bu da ümmetin parçalanması için her yola başvuran "büyük şeytan" ile işbirliği yapmaktan başka bir şey değildir.
Bizim yanında duracağımız eksen, "mezhep ekseni" değildir, asla olamaz. "Mezhep eksenli yapılanmalar" ile "Muhammedi İslam" kimliği bir arada duramaz ve barınamaz.
Onun içindir ki, bir kez daha; Şiiyi ötekileştiren Sünnilikten ve Sünniyi ötekileştiren Şiilikten beri olduğumuzu belirtirken, ümmetimizin çatısının ve direğinin "mezhep" değil, "vahdet ve mukavemet" olduğunun altını çizmek istiyoruz.
Bu yazıyı yazmamızdaki asıl sebep, Müslümanlar arasında "ehl-i beyt" "müstebsir" "müteşeyyi" vb. kavramlar etrafında kamplaşmalara sebebiyet verecek sapmalara karşı bir uyarıdır.
İslami uyanış dönemi ve asrındayız.
Bu asır, mustazafların müstekbirlere karşı kıyam asrıdır.
Bu asır, Şii-Sünni bütün dünya Müslümanlarının, Muhammedi İslam bayrağı altında toplanma asrıdır.
Bu asır emperyalizm ve siyonizme karşı direniş asrıdır.
Bu asır, Amerika"sız ve İsrail"siz bir dünyayı kurma asrıdır.
Kısacası bu asır, vahdet ve mukavemet asrıdır.
O halde biz neredeyiz, hangi saftayız, bunu belirleme durumundayız...
velfecr