"Sünnilere ölüm, Şiilere ölüm" sloganları mı atacağız artık! "İran benim, Suudi Arabistan senin" mi diyeceğiz? İki karşıt cepheye göre mi mevzileneceğiz bundan sonra?
Libya'ya bakarken, Suriye'ye bakarken, Yemen'e-Bahreyn'e bakarken durduğumuz yeri bu ayrışmaya, cepheleşmeye göre mi belirleyeceğiz?
Biriler böyle bir ayrışma üzerinden çatışmalar, öfkeler, düşmanlıklar inşa ediyorsa ve bu bizde bir tür akıl tutulmasına yol açıyorsa ne yapacağız, teslim mi olacağız?
Baas düşmanlığımız Alevi düşmanlığına, Baas sempatimiz Sünni düşmanlığına mı neden olacak? Alevi isek Suriye'deki kanlı baskınları, ölümleri, kıyımları mı onaylayacağız? Ölümlere duyduğumuz üzüntü ve acı bizden saymadığımız herkesi küfür, düşman cephesine mi sürükleyecek? Öfke gözlerimizi kör ettiğinde, en yakınımızdakinden mi alacağız intikamı?
S. Arabistan ve İran kaynaklı mezhep krizi bu sefer Suriye üzerinden Türkiye'ye ihraç ediliyor, farkında mısınız? Bu, Türkiye dahil, bütün bölge için yıkımdır...
Bunu Irak'ta denediler. Şii-Sünni liderler öldürüldü. Camiler-türbeler bombalandı. Bağdat sokaklarında yüzyılladır beraber yaşayanlar birbirini boğazladı.
Adı Ömer olan öldürüldü, aileler parçalandı, Baas zulmünün acısını çekenler Baas zulmünün intikamını böyle aldı. On binlerce insan bu yüzden öldürüldü. İşgalin yok ettiğinden daha fazla insan bu yüzden hayatını kaybetti.
Mazlumların zalimleşmesiydi ibretle izlediğimiz şey. Bu coğrafyanın ayıbıydı, zayıflığıydı, bir kez daha yenilgisiydi. Mezhep üzerinden, kimlik üzerinden, kan üzerinden yürütülün güç savaşının, kirli projelerin Irak sınırları dışına taşması engellenebildi. Kör savaşın bütün bölgeye yayılması kısmen de olsa durdurulabildi.
Ancak bu sefer farklı... Kanla beslenen bir rejimin, Afganistan'dan Kızıldeniz kıyılarına kadar mezhep kimliğine odaklı nüfuz genişlemesi için çalışan bir ülkenin, Şii yayılmasına karşı "Sünni Blok"un öncülüğüne atanan ülkenin bölge düzeyinde, çoğu zaman başkaları adına yürüttüğü keskin hesaplaşma, bizim sokaklarımıza acı olarak, ölüm olarak, öfke olarak yağıyor.
Bizim sokaklarımıza yağan kötülükle onların hesapları aynı değil.. Herkes kendi temsilcilerini saldı sokaklara, kin pazarlıyor. Zalim öldürürken, mazluma yardım ediyor görünen de başka sokaklarda aynı mazlumları öldürüyor.
İşte bu zamanda, acı ve öfkelerimiz bizi hiç bilmediğimiz yerlere savurmamalı. Bu coğrafyaya ölüm yağdıranlara diz çöküp yalvartmamalı. Karşı olduklarımıza, kötü olana her zaman karşı durmalıyız. Irak'ta kötü olanlar Suriye'de iyi olamaz, bu yanılgı bizi çok daha büyük ızdıraplara sürükleyecek.
İngiliz basınındaki yayınlara, Türkiye'de bazı çevrelerin öfkelerine dikkat edelim. Birbiriyle nasıl da örtüşüyor. Orada da burada da, Baas yayın organlarında da bu kirli savaş besleyenlerin cephesinde de koro halinde mezhep üzerinden düşmanlıklar, öfkeler pazarlanıyor, farkında mıyız?
Libya'da gök gürültüsünü andıran bombardımanların sesi İstanbul'dan neden duyulmaz, neden kalpler buradaki yıkım için sızlamaz? Ne çabuk unuttuk Libya'yı. Kim, nasıl unutturdu? Orada yok edilenler Kaddafi'nin zenginlikleri değil, Libya halkının birikimleri. Yıkılan şehirler, yağmalanan kaynaklar bizim kaynaklarımız.
Düşüncelerimiz kadar hislerimizi de mi başkaları yönetir oldu? Suriye'de olanlara sesimizi yükseltmeliyiz. Bahreyn'de, Libya'da olanlara da... Durduğumuz yerden sağımıza solumuza küfretmemiz isteniyor bizden. Bu tuzağa düşmemeliyiz.
Bir yere olan düşmanlığımız, kontrolden çıkıp bütün yönlere yayılmamalı. Rejimlere duyduğumuz öfke kendimizden görmediğimiz insanlara yönelmemeli. İşgale duyduğumuz öfke, rejimlere sempatiye dönüşmemeli.
Bu coğrafyanın insanları, yüz yıldır dar iktidar hesaplarının, asırlık sömürge politikalarının kurbanı oldu. Her dönemde başka düşmanlıklar inşa edildi. Dün düşmanımız olan sonradan dosta, beraber yaşadıklarımız düşmana dönüştürüldü. Bazen rejimler üzerinden bazen rejimlerin kurbanları üzerinden oyunlar oynandı. Ne yazık ki, hemen hepsi tuttu.
Hiç kimse Baas rejimini savunamaz, onaylayamaz. Onlarca yıldır bölgede hüküm süren rejimlerin hepsi aşağı yukarı aynı durumda. Yine hiç kimse Suriye'de akan kanları meşrulaştıramaz, normalleştiremez, bize kabul ettiremez.
Ancak hiç kimse, Suriye'de olanlar üzerinden bize tuzak kuramaz, kuramamalı. Baas, mezhep refleksiyle kendine isyan eden herkese kıyım uygulasa bile biz mezhep tuzağına düşmemeliyiz.
"Sünnilere ölüm, Şiilere ölüm" bizim sloganımız değil, olmamalı. İlk kez Türkiye'ye doğru yayılan böyle tehdit görüyoruz. Bu slogan İstanbul sokaklarında atıldığı an, bittiğimiz andır. Biz yüz yılı daha heba edeceğimizin ilanıdır!
yenişafak