Sincan'da tank yürütme emrini de Erbakan mı verdi?

Hasan Karakaya

 
Gazeteler, "fıkra gibi savunma" demişler, Çevik Bir'in savunması için... Kesinlikle katılmıyorum... Çünkü, "fıkra"da bir "asalet" vardır, "estetik" vardır, "incelik" vardır, "zarafet" vardır, "zekâ" vardır...

"Fıkra" dediğin;

İnsanı, güldürürken düşündürür...

Peki, Çevik Bir'in savunmasında, tüm bunlardan bir eser var mı?..

Yani, "asalet" var mı?..

"Estetik" var mı?..

"İncelik" var mı?..

"Zekâ kırıntısı" var mı?..

Hiçbiri yok!..

Öyle bir "savunma" ki;

Her tarafından "yalan" fışkırıyor!..

Kaba mı kaba!..

"ÜRET" Mİ DEDİ, "YÜRÜT" MÜ DEDİ?

Buyrun, bir-iki cümle...

Çevik Bir, duruşmada yaptığı "28 Şubat savunması"nda demiş ki;

"Erbakan emir verdi

Ben de uyguladım!"

Bu sözleri duyunca, eskiden olsa "Oha" derdim, "Yuh" derdim ama şimdi biraz uslandım, sadece "İnsaf" diyorum.

İnsaf be Çevik general!..

El insaf!..

Merhum Erbakan Hoca emir verdi, sen de uyguladın, öyle mi?..

Gerisini boşver de;

Sincan'da "tank" yürütüp, "demokrasiye balans ayarı"(!) yapmanı da Erbakan Hoca mı emretti?..

Evet, evet;

"Tankları yürütme" talimatını da merhum Erbakan Hoca mı verdi?..

Yoksa Erbakan Hoca başka bir "lâf" dedi de, sen "yanlış" mı anladın?..

Meselâ, Erbakan Hoca, size "Tank üretin" dedi de, lâfı kıçından anlayan siz, onun "Tank üretin" sözünü "Tank yürütün" olarak mı anladınız?..

Öyle olmalı!..

ERBAKAN-BİR TANK ATIŞMASI

Bakın, bugün 1. sayfamızda Devlet eski Bakanı Hasan Aksay ağabeyin, "Erbakan Hoca'dan dinlediği" bir olayı aktarıyoruz.

Olay şu:

Merhum Erbakan Hoca, zaten hepsi "ithal" edilen "tank"ların, bir de "modernizasyon" için İsrail'e, hem de "batık İsrail firması IMI"ye gönderilmesine çok fazla içerlemiş olacak ki; bir gün, komutanlara demiş ki;

"Bu tankları tamir etmek için İsrail'e göndermek yerine, Kayseri'deki fabrikamızda yapamaz mıyız?.. Bunu yapmanız için, size her türlü imkânı sağlarım!.. Yapar mıyız?.."

"Yaparız" demiş komutanlar...

Dahasını da söylemişler;

"Fazlasına gerek yok. Bu ihale parasını bize verin. Personel, makine, malzeme alalım yeter. Bizim tankları yapalım. Komşu ülkelerin, Pakistan'ın tanklarını yapalım. Aldığımız parayı da size kâr olarak iade edelim."

Hoca bu cevaptan öyle memnun olmuş ki, "Hasan, bizim ordumuz böyle aslan, böyle vatanperver, böyle kahraman" demiş...

Peki, ya sonra?..

Çevik Bir, "Yaparız" diyen bu komutanların karşısına dikiliyor ve yüksek sesle azarlıyor hepsini.

Askeri tabirle "fırça" atıyor!..

Azarlıyor!.. Hakaret ediyor!..

Öyle ya;

"Tank reorganizasyonu"nun İsrail'den alınması demek; hem "komisyonun kesilmesi" demek, hem de, yavaş yavaş "tank üretimi"ne geçmek demek!..

"Tank üretmek" demek de,

"Bağımsızlığa ilk adım" demek!..

Çünkü, "tank"ın arkasından "top" gelecek, "helikopter" gelecek, "uçak" gelecek!..

Bu da; ne İsrail'in işine gelir, ne de "emperyalist Batı ülkeleri"nin!..

Bu işe, yol yakınken "Dur" denilmeli ki, "Erbakan'ın hayali"nin önüne geçilebilsin!..

İşe o gün ve sonrasındadır ki, tankların "tamir" işi yine İsrail'e yaptırılmış ve "Bir"ileri de "komisyon"larını almaya devam etmiştir!..

Sormak gerekmez mi Çevik Bir'e;

"Tankların İsrail'de reorganize edilmesini de, Erbakan mı emretti?"

Madem konuşacaksın, konuş da "ibret" alsınlar... Yoksa sus da "adam" sansınlar!..

BİR'İN "İMZA" YALANI

Öyle bir "palavra" savurmuşsun ki; bu kadarını ancak "Norveç canavarı Breivik" yapar!..

Norveç'te "77 kişiyi katleden" Breivik de, savunmasında öyle demiş ya;

"Olanları kabul ediyorum ama suçlu değilim... Meşru müdafaa ile hareket ettim!.. Katliam yok, meşru müdafaa var!.."

Neymiş neymiş;

"Katliam değil,

Meşru müdafaa" imiş!..

Ne ilginç değil mi;

Çevik Bir de aynısını söylüyor;

"BÇG'nin yaptığı yasal bir çalışmadır!.. Cebir, şiddet kullanmadık!.. Hükümeti devirmeye değil, irticadan korumaya çalıştık!.. Hem sonra; Batı Çalışma Grubu da, Erbakan'ın talimatıyla kuruldu!!!..

14 Mart 1997'de dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, bakanlıklara ve Genelkurmay Başkanlığı'na, Bakanlar Kurulu kararına da atıfta bulunarak MGK kararlarının uygulanması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını, yasal düzenlemeye ihtiyaç olursa Bakanlar Kurulu'nun bu yasal düzenlemeleri de yapacağını, buna göre çalışmalara başlanmasını bildiren talimat vermiştir."

Yalan!..

Külliyen yalan!..

Evet, merhum Erbakan Hoca; birer "tavsiye" niteliğindeki "MGK kararları"nı, birkaç gün direndikten sonra imzalayıp, Bakanlar Kurulu'na göndermiştir ve o "18 madde" Bakanlar Kurulu'nda görülmüştür ama o kararlar bakanlar tarafından imzalanmamıştır!..

Zaten, o kabinede görevli Sayın Abdullah Gül de doğruluyor bunu;

"Erbakan'a; 28 Şubat kararlarını uyguladığımızda suç işlemiş olacağımızı söyledim."

Demek oluyor ki; o kararlar Bakanlar Kurulu'nda kabul edilmemiş...

Yani;

Çevik Bir "yalan" söylüyor.

ERBAKAN'LA BİR GÖRÜŞME

Bu vesileyle, şahidi oluğum bir tarihi gerçeği nakletmek istiyorum...

Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, "18 maddelik MGK kararları" arasında "İmam-Hatiplerin orta kısımları ile Kur'an kurslarını kapatmak" da vardı... MGK'nın "tavsiye" kılıflı "kesintisiz eğitim dayatması"na karşı, kamuoyu "5+3" istiyordu.

Ve bunun için de;

11 Mayıs 1997'de, Sultanahmet Meydanı'nda "dev bir miting" yapıldı...

Ki, "1 milyon civarında insan"ın katıldığı o miting ertesi günkü Akit'te şu başlıkla yer almıştı:

"Sultanahmet Muhtırası"

İşte o akşam, yani 12 Mayıs 1997 akşamı, "Erbakan'ın davetlisi" olarak Ankara'ya, Başbakanlık Konutu'na gittik... 10-15 gazeteci arkadaşla birlikte hem "yemek" yedik, hem de "Türkiye'nin gidişatı"nı konuştuk.

Merhum Erbakan Hoca, açıkça söylemese de, "Sultanahmet Mitingi" benzeri mitinglerin Türkiye'nin her yanında yapılmasını arzu ettiğini söylüyordu.

Zira, kamuoyu gibi, o da "5+3"ten yanaydı... Ve ayrıca, buna karar vermesi gereken de MGK değil, Meclis'ti!..

Açıkça, "Bu işi Meclis çözmeli" diyor, biz gazetecilerden de bu konuda destek istiyordu!..

Bunları, merhum Erbakan'ın ağzından bizzat kulaklarımla duymuş biri olarak diyorum ki; "Erbakan'ın kararları imzaladığını" iddia eden Çevik Bir yalan söylüyor!..

Hem de "iftira" atıyor!..

Söyleyin Allah aşkına;

"Sultanahmet Mitingi"ne dikkat çekerek, "halkın sesi"ne kulak verilmesini ve bu meselenin Meclis'te çözülmesini isteyen bir Erbakan, hiç o kararları "Bakanlar Kurulu'nun imzası"na açar mı?..

O günlerle ilgili olarak, ancak ve ancak şu söylenebilir:

"Erbakan, o günlerde tam bir uyutma taktiği uyguladı!.. İpe un serme metoduyla, meseleyi zamana yaymaya çalıştı."

BU YAPILANLAR NE?

Ne var ki;

"DYP'li bazı milletvekillerinin satın alındığından" Hoca'nın haberi yoktu... İçlerinde; siyasetin "Doruk"larında olan "Cin" fikirli adamların da bulunduğu "paragöz"ler, hem Hoca'ya ihanet ettiler, hem "demokrasi"ye!..

Resmen ve alenen;

"Bir-iki trilyona satıldılar!"

Çevik Bir, şimdi kalkmış;

"Cebir ve şiddet kullanmadık!.. Erbakan kendi isteğiyle istifa etti" diyor!..

Peki, Hükümet'in altın oymak için "istifa" etmesi istenen milletvekilinin önüne "1-2 trilyon" koymak bir "cebir" değil midir?..

Ya 19 Mayıs törenleri?..

1997'deki "19 Mayıs törenleri"nde Hükümet'e "protokol boykotu" uygulamak ve törenlere katılan "Başbakan Erbakan'ın elini sıkmamak" da bir "şiddet" değil midir?..

Yoksa, onları da mı, Erbakan emretti?!?..

HOCA'NIN SERTLEŞTİĞİ GÜN!

Bir ayrıntı daha...

Genelkurmay'da 10 Haziran günü düzenlenen bir "brifing"te; Hükümet direkt olarak suçlanıyor ve Refah Partisi'nin, "plânlı irticai faaliyet içinde bulunduğu" iddia ediliyordu...

Sürekli, "ordu gözbebeğimizdir" diyen merhum Erbakan, belki de ilk defa öfkelenmiş ve sert bir tonda demişti ki;

"Genelkurmay işine baksın!"

Erbakan'ın bu açıklamasına, Genelkurmay'dan da aynı sertlikte şu açıklama geliyordu:

"Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmaya çalışan irticaya karşı mücadelede gerekirse silah kullanılacaktır!!!"

Çevik Bir'e göre; bu "tehdit"lerde, "cebir" yokmuş, iyi mi?!?..

Zaten, Norveç'te "77 kişiyi katleden" Breivik de öyle diyor ya; "Katliam yok, meşru müdafaa var!"

Bir'inki de aynı hesap!..

Beni, daha fazla konuşturmayın!..

Yoksa, "boşalma hakkımı" kullanır ve zıvanadan çıkarım!..

Ne yalan söyleyeyim;

Ben, Çevik Bir'in "zeki biri" olduğunu zannederdim...

Ama gördüm ki;

"Savunma"sında "zekâ"dan eser yok!

Teşekkür ve bir rica

2 Nisan günü geçirdiğim "kalp operasyonu"ndan sonra başlayan "geçmiş olsun" telefonları hâlâ devam ediyor...

Okuyucularıma, öncelikle şu güzel haberi vereyim...

Kontrol için dün Dr. Ayhan Olcay'a gittim... Her şey normal...

Doktor Bey'in tavsiyesi açık:

"Sigara içme, ilaç iç!"

Tavsiyesine elbette uyuyorum...

İnşaallah bundan sonra da uymaya devam edeceğim.. Benden işte bu güzel haberi duymak isteyen okurlarımız, "santral"deki arkadaşlarımıza; "İlla bağla da görüşelim" diyorlarmış...

Öncelikle söyleyeyim; santraldeki arkadaşlar, arayanların isimlerini tek tek bildiriyor bana...

Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum...

"Görüşme" meselesine gelince... Eskiden, saat 23.00'e kadar gazetede kalır, arayanlarla sohbet ederdim... Operasyondan sonra ise "eve erken gitmeye" başladım... Bir süre böyle olacak...

Birkaç hafta sonra, inşaallah iyice düzelirim ve akşamları yine sohbet ederiz... İlginize tekrar teşekkürler...

yeniakit