Görev yaptığım Üsküdar Üniversitesi bünyesinde kurduğumuz Postkolonyal Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezimizi, sosyal medyada daha tanınır ismiyle PAMER’i faaliyete geçirdiğimiz zamandan bu yana neredeyse iki sene geçti. İkinci akademik yılını tamamlıyor da diyebiliriz. Hali hazırda alanında çalışma yapan ülkemizdeki tek kurum olması ile de önemli bir yeri var benim ve benim gibi gönül veren diğer akademisyenler, öğrenciler ve sivil toplum çalışanlarımızın kalbinde. Bu kısa ve fakat son derece verimli süre içerisinde dört koldan çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bunu kelime manası ile söylüyorum, zira eşzamanlı olarak yürütülen paralel -ama “paralel” değil- çalışmalarımız gece gündüzümüzü alıyor. Çok şükür ki alıyor, insanlığa faydalı bir şeyler yaptığımızın mut’mainliği içerisinde, Rabbin sağladığı bereket ile söylüyorum bunu. Bereket öyle bir şey ki zaman, mekan, para, pul ile ölçülemez, bir kaba sığmaz, şekli, rengi, kokusu tasvir edilemez. Berekettir işte! Hissedilir ve implikasyonları yaşanır. Zaman içinde zaman, imkan içinde imkan, imkansızlık içinde imkan, imkansızlıklar içinde imkan ve dahası demektir bereket... Doğru insanlarla doğru yerde karşılaşmak, yarım kalan cümleyi tamamlamak misali, birbirine omuz vermektir bereket...
İşte biz de bereketli, samimi bir ekiple kimi zaman sessiz, kimi zaman derinden, ama mutlaka istikrarlı bir şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bugün köşeme bu konuyu misafir etmemin sebebi sevgili öğrencilerimizin, PAMER araştırma grubumuzun hazırlamış olduğu güzel bir çalışmayı sizlerle paylaşmak. Öğrencilerimiz deyince, zannetmeyin ki hepsi çalıştığım üniversitenin çatısında eğitim alıyor, önemli bir kısmı öyle olmasına rağmen, aramızda İstanbul’un hemen hemen bütün üniversitelerinden gelen gençler kadar, mesleğini icra eden, kamu ve dışarıda çalışan erişkinlerimiz de var. Frei Berlin Üniversitesi’nden PAMER fellowumuz, çok yakında Dr. unvanını alacak olan Nursem Keskin Aksay’ın yönetiminde geçtiğimiz iki yıl boyunca bir dizi çalışmaya imza attılar. Bu çalışmaların bence en önemli kısmı, teorik olduğu kadar, insan hayatında pratik bir karşılığı da olması. İnsanı anlamaya bir adım daha bizi yaklaştırmayı hedefleyen üniversitemizden ve bu merkezden başka türlü çalışma da beklenemezdi zaten, diye düşünüyorum. Bu çalışmalarda, hem postkolonyalizmin teorisini öğreniyor, metodolojisini kavrıyor, sonra da öğrendikleriyle amel etmek üzere yeryüzüne yayılıyorlar. Yani arazi çalışması yaparak teoriyi pratikle besliyorlar. Ancak iş, burada da bitmiyor. Zira teorik çalışma ile alanda gördüğünüz gerçekliğin bir şekilde aynı filtreden geçirilerek süzülmesi, topladığınız verilerin, bir şekilde insanlığın yararına sunulacak bilgi özeti haline getirilmesi, ham bilginin, işlenmesi gerekiyor. İşte bunu da üniversiteye bağlı sosyal bilimler dergimizin bir makalesi olarak yayınlayarak başarıyorlar. Düşününüz, çoğu yirmili yaşların başında, bir kısmı onlu yaşların sonunda bir dizi genç ve fakat ne istediğini bilen, idealist insan, sözü sözde bırakmayarak, akranları misali kafelerde vakit öldürmeyerek, nargile çekmek yerine, sözü yazıya dökerek bilgi dünyasına katkı sunuyor. Hem uluslararası literatüre girsin diye İngilizce sunuyor, hem de Türkçe sunuyor. Böyle bir çalışmanın üçüncüsünün meyvelerini topluyoruz, bu hafta. Sınırların Ötesinde “teller, duvarlar, hayaller ve HAYAT” diyerek. Görsellerle postkolonyal izlenimler sunan bu sergi ulus-devlet sınırı mı yoksa insanlık sınırı mı? sorusuna cevap arayan bu bir avuç idealist insanın gayretleri ile size ulaştı. 30 Mayıs tarihine kadar Üsküdar Üniversitesi Altunizade Merkez Kampüsü’nde sizleri bekliyor.
yeniakit