Sır adam bulundu mu?

İbrahim Karagül

2006'nın son günlerinde İstanbul karmaşık bir istihbarat operasyonuna sahne oldu. Türkiye'ye gelen, daha doğrusu geldiği söylenen, İstanbul'da bir otele rezervasyon yaptıran İran Savunma eski Bakan Yardımcısı ortadan kayboldu. İran'dan Irak'a, oradan Suriye'ye geçtiği söylenen, Suriye'den Türkiye'ye giriş yapan ve İstanbul'da kayıplara karışan İranlı general Ali Rıza Asgeri'nin, İran gizli sırlarına vakıf, nükleer çalışmalardan Hizbullah'ın kuruluşuna kadar hemen "her şeyi bilen adam" olması, İstanbul'daki operasyonu çok daha önemli hale getiriyordu.

Kaçtı mı, işbirliği mi yaptı, kaçırıldı mı, nereye götürüldü, hangi üste tutuluyor, neden İstanbul'a gelmişti, gerçekte ne tür bilgilere sahipti, ABD-İsrail kaynaklarının iddia ettiği ölçüde gizli bilgilere sahip miydi.. Bunların hiç biri bilinmiyordu. Yaşayıp yaşamadığı da.. Ne İran gerçekleri açıkladı, ne Türkiye olayla ilgili bilgi paylaştı ne de ABD-İsrail kaynakları spekülasyonların ötesine geçip kamuoyunu bilgilendirdi.

Ortaya atılan iddialar sadece Asgeri'nin ne kadar önemli biri olduğuyla, ne kadar gizli bilgiye sahip olduğuyla alakalı şeylerdi. Devrim Muhafızları'na komuta etmiş, Hizbullah'ın kuruluşunda rol almış, İran savunma planlarını çok iyi bilen, nükleer sırlarına vakıf, Ortadoğu'daki bazı saldırılarda parmağı olduğu söylenen, Irak içindeki ABD-İran savaşının merkezinde, Irak'taki Şii örgütlerle İran arasındaki ilişkileri bilen birisi" Bunların ne kadar doğru, kimse bilmiyordu.

Türkiye'ye girişi bile dikkat çekici olması gereken böyle bir kişi İstanbul'un göbeğinden alınıp götürülüyordu. Sıradan vatandaşların bile izlendiği günümüzde, uluslararası niteliği öne çıkan ve bölgedeki gelişmeleri etkileyebilecek sırlara vakıf olan birinin Türkiye'yi girişinin fark edilmemesi mümkün mü? Türk istihbaratının da etkin olduğu Irak'tan alınıp, yine Türkiye'nin yakın işbirliği içinde bulunduğu Suriye üzerinden İstanbul'a getirilen, Türk istihbaratının iç içe olduğu ABD ve İsrail istihbaratı tarafından İstanbul üzerinden götürülen bir kişiden ve böyle bir operasyondan haberi olmayan bir istihbarat ne yapar?

İstanbul kadar Şam da zan altındaydı. Suriye istihbaratının haberi olmadan bu kişinin Şam'dan İstanbul'a gelmesi ya da getirilmesi mümkün değildi? O zaman, Türkiye ve Suriye ABD ve İsrail istihbaratlarıyla işbirliği yapmış olabilir miydi? Asgeri hakkında kamuoyuna sızan bilgilerin hepsi istihbarat kaynaklıydı. Kaçtığını ya da kaçırıldığını, Türkiye ve Suriye'nin rolü olup olmadığını, gerçekten Şam'a ya da İstanbul'a getirilip getirilmediğini, nerede tutulduğunu tam olarak bilmek mümkün değildi. Belki İstanbul'a hiç uğramadı, CIA uçakları olayında olduğu gibi Irak'tan götürüldü.

Bütün ihtimaller ortada karmaşık bir istihbarat operasyonu, adam kaçırma operasyonu olduğuna işaret ediyordu. Üç gün İstanbul'da kaldığı söylenen Asgeri, Türkiye'den kaçırılmışsa, CIA ve Mossad'ın en ciddi operasyonlarından biri olarak tarihe geçecekti. Yok, Irak'ta anlaşma yapılmış ve işbirliği içinde önce Türkiye'ye sonra da bir Avrupa ülkesine gönüllü olarak kaçırılmışsa da yine son derece kapsamlı bir istihbarat operasyonu olarak tarihe geçecekti.

İranlı generalle ilgili bilgiler öncelikle İsrail tarafından medyaya sızdırıldı. Bu durum, şüpheleri daha çok İsrail üzerinde yoğunlaştırdı. Hem İsrail basını hem de istihbaratı yakın kaynaklar, Asgeri'nin kimliğinden nasıl kaçırıldığına dair bilgiler aktardı. Şöyle:

Generalin Lübnan'daki Hizbullah'ın kurucusu olduğu, İsrail'e karşı saldırıları örgütlediği, İsrailli pilot Ron Arad'ın 1986'da esir alınması, Emel militanlarından Hizbullah'ın oradan da İran'ın eline geçtiği iddialarıyla gibi. Hatta Asgeri'nin 1983'teki meşhur Beyrut saldırısını organize ettiğini öne sürüldü Ekim 1983'te Lübnanlı bir kızın ABD askeri üssüne bombalı araçla düzenlediği saldırıda, 243 Amerikalı deniz piyadesi öldürülmüştü. ABD Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldı. Aynı gün Beyrut'taki Fransız askeri üssüne düzenlenen saldırıda ise 58 Fransız askeri öldü. Eğer böyleyse Asgeri onlar için bir suçlu ve işbirliği yapması mümkün değil.

Bu cümleler, Asgeri'nin kaçırılmasından sonra yazıldı. Konu bütün boyutlarıyla burada sorgulandı, gündemde tutuldu. Asgeri'den sonra başka isimlerin de İran'dan kaçırıldığı öne sürüldü. 16 Mart 2007 Cuma günü İran'dan İstanbul'a 5 İranlı'nın getirilip ve CIA'ya teslim edildiği iddia edildi. Ardından yine Türkiye'de benzer bir olay daha yaşandı. Varşova'dan kalkan, Atina'ya uğrayan, Ankara'ya inen, oradan da Trabzon'a giden bir uçak, İran'ın Tebriz kentine havalandıktan kısa süre sonra düştü. Düşürüldü desek daha doğru. Uçak'ta bulunanlardan biri de Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in emir subayı ve eski pilotuydu. O dönemlerde tuhaf gelişmeler oluyordu. Bu olayların hiç biri aydınlanmadı.

Şimdi yeni bir iddia ortaya atıldı. The Associated Press, İranlı generalin İsrail'de hapiste olduğu haberini yayınladı. Haberde, Ali Rıza Asgeri'nin üç yıl önce İstanbul'dan İsrail istihbaratı tarafından kaçırıldığı iddia ediliyor. Eğer böyleyse, İstanbul'un ortasından bu kadar önemli bir adam İsrail ajanları tarafından kaçırılmış oluyor. Bu utanç verici bir durum değil mi?