Ayasofya açıldı ya birilerinin içine bir korku düştü: Sıra Hilafet’te mi?
“Hilafet gelirse Laiklik elden gider” diye korkuyorlar. Birilerinin kafasında gerçekten hiçbir zaman olmayan dine karşı bir din gibi algılanan bir Laiklik var. Bunlar aslında ne Laikliği, ne Cumhuriyeti, ne Bizantinizm’i, ne Teokrasiyi bilirler. Bilmediklerini de bilmezler, herkese de akıl vermeye kalkarlar. Çoğuna tek kelime ile Cumhuriyet nedir deseniz, bunların çoğu “Halkçılık” diyeceklerdir. (Denenmiştir, siz de deneyebilirsiniz) Halk, Ulus, Millet nedir onu da bilmezler. Bu hesaba göre bunlar 6 oku da bilmiyor demektir, çünkü Cumhuriyetçilik ve Halkçılık iki ayrı oktur.
Aslında Hilafet olmadan zorlama ile de olsa o Laiklik dediğiniz şey de olmaz.
Laiklik bir kilise kurumudur ve meşruiyetini İncil’den alır. Dayanağı Hz. İsa’nın “Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya, kıral’ın hakkı kıral’a aittir.” Sonunda kıral da Tanrı’ya aittir.
Laiklikte sözkonusu olan “Din” ve “Devlet” değil, “Kilise Devleti” ve “Seküler siyasi Devlet”tir. Burada kilise denilen kurum Vatikan’ın şahsında egemen bir devlettir. Kilise devleti ve seküler devlet, ruh ve beden ilişkisi şeklinde tanımlanır. Seküler devlet kılıcı ile ruhani devleti korur, ruhani devlet de siyasi devleti Tanrı adına takdis eder. Dünyada birkaç Laik devlet vardır ve en meşhuru Fransa’da bile kamil anlamda bir laiklikten söz edilemez. Türkiye’deki Saint Benoit, Saint-Joseph, Notre Dame de Sion gibi kilise tarikatlarının mektepleri Fransa’nın himayesindedir ve Fransa’nın, başkenti Strasbourg olan Alsace-Lorraine Laiklik kuralları ile yönetilmez. Tıpkı Köln’ün başkenti olduğu Kuzey Ren Vestfalya, Vatikan’la yapılan kontrata göre yönetilir.
Türkiye’deki tek parti ve darbe süreçlerindeki Laiklik uygulaması Sovyetik laiklikle kıyaslanabilir.
Türkiye hiçbir zaman Laik olmadı. Hep Mustafa Kemal’in Tanrı, yarı tanrı olup olmadığı tartışıldı, adına “amentü”, “mevlid” yazıldı. “Kemalizm Türkün dini” olarak tanımlandı. Yani resmi ideolojisini dinleştiren bir rejimden söz ediyoruz. Şeriat=İrtica dendi. Dindar=Mürtecidir. İstiklal Marşının şairi Mehmet Akif safahatında, “İrtica’ın sizin lehçedeki manası bu mu?” diye sorar?
Laik bir devlette dini kurum ve dini vakıflar devletin tekelinde olur mu? Laik bir devlet okullarda kendi yazdığı kitabı din dersi diye zorunlu hale getirip topluma dayatır mı?
Kaldı ki, Hilafet kaldırılmadı. Hilafet makamı “Hilafetin mana ve mefhum olarak Cumhuriyetin şahsı manevisinde mündemiç” olduğu kanun metnine yazıldı. O zaman Hilafet misyonunun gereğini yerine getir deseniz yine “Laiklik elden gidiyor” diye bağıracaklar. Yasa böyle. O zaman bırakın dünya Müslümanları kendi halifelerini kendileri seçsinler! Yine “olmaaaz” diyecekler. Dünyada evrensel temsilcisi olmayan tek dini topluluk İslam toplumudur. Ve bu Müslüman ümmetin evrensel temsilciliği olmadığı için bu gün 110 ülkedeki Hilafete bağlı emlak, vakfiyeler, pay-ı mal edilmiştir. Müslümanlar bulundukları ülkelerdeki iktidarın insafına bırakılmışlardır. Bu lanetli bir oyundur.
Halife denilen zat, Allah’ı ve İslam’ı temsil etmeyecek. Müslümanların seçimi ile gelecek ve Müslümanları temsil edecek. Sosyalistlerin, sosyal demokratların, Hinduların, Hristiyanların, Yahudilerin, dünyada ne kadar benzer örgütler varsa hepsinin evrensel temsilciliği var, işçilerin var, patronların var, meslek örgütlerinin evrensel örgütü, temsiliyeti var, ama Müslümanların da bir temsilcisi olsun deyince birileri bunu tehdit olarak görüyor. Bu nasıl kin, nasıl bir öfke, nasıl bir düşmanlık!. Bugün Müslümanlar şirazesi kopmuş bir kitap sayfası gibi darmadağın. Evrensel planda MESCİD-İ AKSA’YI, KÂBE’Yİ bile savunacak bir organizasyona sahip değiliz.
Buna karşı çıkanlar Müslüman olamazlar ya da Müslümanlık nedir onu da bilmiyorlardır. Müslümanlar kendi konfederasyonlarını kurmak isterlerse size ne, kime ne! Müslümanlar sizin şamar oğlanınız mı, siz kimsiniz ve bu yetkiyi kimden alıyorsunuz? Bu cür’et ve cesaretiniz nereden kaynaklanıyor? Hadi gücünüz yetiyorsa “Hilafetin mührü “olan “Emanet-i Mukaddese”yi Topkapı’dan çıkarın. Onu kime vermeyi düşünüyorsunuz. Buna gücünüzün yeteceğini mi sanıyorsunuz. Bunun dünya için, İslam dünyası için, Türkiye için ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Azıcık okusanız, inanıp inanmamanız sizin bileceğiniz bir şey. Ama üzerinde konuştuğunuz şey hakkında bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmayın. Ne dediğinizin hakikat perdesinde ne anlama geldiğini de düşünün. Öfkeniz aklınızı zail mi etti bilmiyorum. Müslümansanız, nasıl böyle bir şey düşünüyorsunuz, değilseniz size ne oluyor?
Birileri dini kişisel planda vijdanlara, içtimai planda mabetlere hapsetmek, ekonomi, toplum ve siyaset alanında dini yok etmek istiyorsa, bunu başaramayacaksınız.
Allah insanı “Halife” olarak, “yani rızasının tecellisinin vesilesi olmak üzere yarattı. “Galu bela” zamanı o sözleşmeye işaret eder. Biz bugün halife derken, bu iman eden insanları temsil edecek, onlar arasındaki ilişkileri düzenleyecek birinden söz ediyoruz. İmamet gibi bir de hilafet olacak. Bunu engelleyenler, Müslümanların gözünde ne durumdadırlar biliyor musunuz. Atatürkçülük, Laiklik perdesi arkasına saklanarak bu zulmü ila nihaye sürdüremezsiniz..
Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz. İlke olarak herkes için adalet, herkes için barış ve herkes için özgürlük istiyoruz. Ancak dini ve dindarları baskılayarak alamet-i farikaları yok edilmiş bir dini, İslam diye bize dayatmanızı asla kabul etmeyeceğiz. Ne biz kimsenin İlahı ve Rabbiyiz, ne de Allah’tan başka kimse bizim İlahımız ve Rabbimizdir. Kula kulluk da etmeyeceğiz. La ilahe illallah derken gün de 40 kez tekrarladığımız şiarımızı bir kez daha tekrarlıyorum: Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resulu! Ya Rab, bizi bu ikrarımızla haşret! Selâm ve dua ile.