SIRAT-I MÜSTAKİM / İbn-i Teymiyye

Söz konusu ka­firlere özenme hastalığının çoğu kimselere bulaştığını ve bu yüzden bir çeşit Cahiliye Dönemi görüntüsüne büründükle-rini gördüğüm için bu konuda bildiklerimi kaleme almaya karar verdim.

SIRAT-I MÜSTAKİM

Doğru Yolun Gereği

Dinimizi kemala erdiren, üzerimizdeki nimetlerini ta­mamlayan İslamı din olarak benimsememizden hoşnut ola­cağını belirten, kendisinden bizleri gazaba uğramışların (yahudilerin) ve sapıkların (hristiyanlann) yollarından uzak tuturak dosdoğru yola (sırat-ı müstakim'e) nimetlendirdik-lerinin yoluna iletmesini dilememizi emreden [1]Allah'a ham-dolsun.

Şahadet ederim ki, Allah'dan başka ilah yoktur, O tek­tir ve ortaksızdır. Yine şahadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu, hak dinle ve dosdoğru şeriatle [2]gönder­diği, bu şeriata uymasını emrettiği ve;

"İşte benim yolum budur, ben ve bana uyanlar Al­lah'a basiretle davet ederiz." (Yusuf: 12/108) demesini buyurduğu Rasulüdür.

İmdi, ben zaman zaman gerek doğrudan doğruya ve ge­rekse sorulan sorulara cevap vererek bayram törenleri konu­sunda kafirlere özenilmemesi gerektiğini belirtmiş, bu ko­nuda klasik kaynaklarımızda bulunan yasaklayıcı bilgileri ve şer'i delilleri dile getirmiş, gerek kitaplı (ehl-i kitap) ve gerekse kitapsız kafirlerin izleyicisi olmaktan kaçınmanın şeriatteki gerçeklerini açıklamıştım. Bu nokta şeriatın önem­li bir temel kuralı ve bir çok detayı içeren ana ilkesi olma­sına rağmen, bu konuda söylediklerim hep kısa ve üstünkörü olmuş, verdiğim yazılı cevaplar da o andaki hazır bilgi­lerimle sınırlı kalmış, bununla birlikte bu söz ve yazıların Al­lah'ın takidiri oranında yararı görülmüştür.

Bir süre sonra bu söz ve yazılarımın köklü alışkanlıkla­rına ters düştüğünü gören bazı kimselerin söylediklerimi ga­rip ve asılsız bulduklarını haber aldım. Bu kimseler bana kar­şı çıkarken bazı genellemelere dayanmaya kalkışmışlardı.

İşte bunun üzerine bir dostum benden bu konunun iç yüzünü ele alan bir eser yazmamı istedi. Ona göre böyle bir eser çok yararlı, yaygın ve etkili olacaktı. Söz konusu ka­firlere özenme hastalığının çoğu kimselere bulaştığını ve bu yüzden bir çeşit Cahiliye Dönemi görüntüsüne büründükle-rini gördüğüm için bu konuda bildiklerimi kaleme almaya karar verdim. Şunu da belirteyim ki, eğer bu konudaki de­lillere ve alimlerin sözlerine yer verseydim, bu mesele ile il­gilenen eserlerin tümünü taramış olsaydım söylenecek da­ha çok şeyler bulurdum.

Kanaatim odur ki, fıkıh ilmini derinliğine inceleyerek, şe­riatın incelik ve amaçları ile fıkıh alimlerinin gerçeklerini ve problemlerini iyi kavrayan kimseler bu konudaki uyarı­larımızın haklılığından asla şüpheye düşmezler. Başka bir deyimle kalbinde köklü bir iman barındıran, İslamın gerçek mahiyetini kavrayarak onun Allah tarafından kabul edilecek, geçerli tek din olduğunu benimseyen herkesin böyle bir uyan ile karşılaşınca kalbinin derinliği ve imanının sağ­lamlığı sayesinde derhal bu uyarıyı benimseyeceği düşün­cesindeyim. Fakat kalb kirliliği ile nefsin ihtiraslarından Al­lah'a sığınırız. Çünkü bu iki hastalık insanı gerçeği tanıyıp benimsemekten alıkoyar. [3]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ustad burada her namazda okuduğumuz Fatiha suresinin içerdi­ği dualara işaret ediyor. B'i bir ihtiyaçtır. Nitekim Müslim, her zaman, yalnız Allah'tan hidayet (doğru yolla iletme) istemiyle Fatiha'nm dua ola­rak okunmasının müstehab Uyi bir eylem) olduğunu belirtiyor.).

[2] "el-Millet-Ül-Hânifeye:": Eğriliği olmayan, dosdoğru şeriat ve din­dir. İbrahim Aleyhisselam'm milletidir. Kısaca İslamdir.

[3] İbn-i Teymiyye, Sırat-ı Mustakim, Tevhid Yayınları: 5-7.

BİRİNCİ BÖLÜM... 1

PEYGAMBERİMİZDEN ÖNCEKİ DURUM... 1

"Gazaba Uğrayanlar" ve "Sapıklıklar". 2

Bize Bulaşan Bazı Hastalıklar. 6

Dosdoğru Yol 11

Taklitten Kaçınmanın Delilleri 13

Özenmeyi Yasaklayan Ayetler. 14

Kıble Değişiminin Hikmeti 16

Dini Davranışlar Üçe Ayrılır. 19

Servet, Mal, Evlatlar Ancak Allah İçindir. 21

Kur'an'ın Anlaşılmasında Zaman Faktörü. 24

Müşriklere Benzemeyi Yasaklayan Hadisler. 25

Bölünmede Benzeme. 30


BİRİNCİ BÖLÜM


PEYGAMBERİMİZDEN ÖNCEKİ DURUM


Bilinmelidir ki, Cenab-i Allah'ın Muhammed'i (s.a.v.) in­sanlığa peygamber olarak gönderdiği sıralarda artık nesli ke­silmeye yüz tutmuş bazı kitaplar dışında [1]gerek arabı ve ge­rekse arap olmayanı ile bütün yeryüzü halkı O'nun sevgisin­den yoksun kalmış, gazabını haketmiş durumda idi.

O günün insanları başlıca şu iki kısma ayrılıyorlardı:

a) Belirli bir kitaba bağlı kitaplılar. Bağlandıkları kitap ya önemli değişikliklere uğratılarak aslından uzaklaştırılmış veya çok daha önce tümü ile yürürlükten kaldırılmış (nes-hedilmiş) Bir kitap idi. Bu kategoriye girenlerin bir bölümü de kimi kısımları belirsiz ve kimi kısımları terkedilmiş bir takım dinlere inanıyorlardı.

b) İnsanlığın diğer bir ana kısmını da arap olan ve olma­yan ümmiler (herhangi bir hidayet kaynağından tümü ile yoksun olanlar) meydana getiriyorlardı. Bunlar hoşlarına gi­den ve kendilerine yarar sağlayacağını sandıkları çeşitli nesnelere tapıyorlardı. Bu nesneler kimi zaman bir yıldız, ki­mi zaman bir put, kimi zaman bir mezar, kimi zaman bir anıt ve kimi zaman da başka bir şey oluyordu. Hangi kategori­den olursa olsun, insanların tümü koyu bir cahiliyet içinde yüzüyorlardı. Bu derin bilgisizlik içinde aslında koyu bir bil­gisizlik örneği olan bir takım sözleri bilgi, kesinlikle fesad (eğrilik ve kargaşalık) olan bir takım davranışları örnek ve yararlı eylemler sayıyorlardı.

O dönemlerin bilgi ve amel yönünden göze batan seçkin simalarının amacı ya eski peygamberlerden artakalan bazı bilgi kırıntıları elde edebilmekti. Şarlatanların ve uydurma­cıların ihtirasları ile gölgelenmiş bilgi kırıntıları -üstelik doğ­ruları yanlışlarına karışarak belirsiz hale gelmiş bilgi kırın­tıları- veya az bir kısmı meşru, çoğu uydurma ve bu yüzden sahibine çok zararlı olabilen ayinlerle uğraşıyorlardı. Böy-Ielerinin diğer bir uğraş alanı da felsefecilerin peşinden gi­derek olanca güçleri ile tabiat, matematik ve iyi ahlak edin­me konularında akıl yürütme oluyordu. Bu yoldaki çabanın amacı tarif edilmez sıkıntılara katlandıktan sonra, eğer ola­bilirse, varlıkla yokluk arasında titreşen bir nebzelik yarar­lı gerçek kırıntısına ulaşabilmekti. O gerçek kırıntısı ki, ne bir susuzu kandırabilir ne bir hastaya şifa olabilir ve ne de ilahi kaynaklı bilginin boşluğunu doldurabilirdi. Çünkü el­de edilirse bile sapık kısmının oram gerçek kısmının payın­dan kat kat fazla idi. O da elde edilebilirse! Üstelik bu ala­nın uzmanları arasındaki derin görüş ayrılıkları ve çatışma­lar yüzünden elde edilebilen gerçek kırıntısını delil ve ge­rekçeye dayandırabiîmek imkansızlığa yakın derecede zor­du.

Bu ortamda Cenab-ı Allah'ın (c.c.) Muhammed'i (s.a.v,) ilahi bilgilerle teçhiz ederek peygamber olarak gönderme­si insanlığa hiç bir dilin anlatamayacağı vehiç bir irfan sa­hibinin kavrayamayacağı derecede açık ve parlak bir hida­yet bağışladı. Bu ufuk açıcı hidayet, Peygamberimizin ge­nel olarak ümmetinin tümüne ve özellikle bilginler kesimi­ne öylesine yararlı bir bilgi birikimi, salih amel, yüce ahlak ve istikametli gelenek sistemi sağladı ki, diğer milletlerin her türlü kusurdan arındırılmış yararlı bilgi ve davranış kalıp­larının tümü biraraya getirilerek bu ilahi hidayet birikimi ile karşılaştırıl s a aralarındaki uçurum derecesindeki farkı kav­ramak bile imkansız olurdu. Rabbimize, O'nun sevgisine ve hoşnutluğuna mazhar olacak şekilde hamdolsun. Bu gerçe­ğin delillerini sunmanın ve örneklerini açıklamanın şimdi ye­ri değildir.

Cenabı Allah (c.c), Peyfamberimizi "Sırat-i müstakim (dosdoğru yol) ile eş anlamlı olan İslam dini ile donatarak gönderirken insanlara, her gün kılacakları namazların her re­katında kendisinden hidayet (doğru yola iletme) dilemele­rini emretmiş ve bu doğru yolun "kendilerine nimet sundu­ğu peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salih kulların yolu olup, gazaba uğramışlarla sapılmışların yolu olmadı­ğını" belirtmiştir. [2

İKİNCİ BÖLÜM... 1

İHTİLAFLARIN İÇ YÜZÜ.. 1

Kader İle İlgili Tartışmalar. 9

Benzemekten Sakındırmanın Yararı 11

Yahudi ve Hristiyanlara Ters Düşmek. 18

Yasak Vakitler. 24

Oturan Bir kimseye Ayakta Durarak Hürmet etmek Yasaktır. 27

Müminler Her Durumda kardeşini Desteklemelidir. 33

Yabancı Modalara Özenmek. 44

Sade Yaşamak Tavsiye Edilmiştir. 46



İKİNCİ BÖLÜM

İHTİLAFLARIN İÇ YÜZÜ


Bilmek gerekir ki, bu ümmet arasında doğan ve ihtiras­ları körükleyen çoğu ihtilafların bu çeşitten olduğunu görür­sün. Başka bir deyimle bu ihtilaflar çoğunlukla taraflardan birini savunduğu tezde tümüyle veye kısmen haklı, buna kar­şılık karşı tarafı redderken haksız olduğu ihtilaflardır. Tıp­kı yukarda anlattığımız olayda Peygamberimiz'in hakemli­ğine başvuran iki Kur'an okuyucusu gibi. Bu oîayda okuyu­cuların her ikisi de kendi okuma tarzında haklı, fakat karşı tarafın okuma tarzının yanlış olduğunu söylerken haksızdır.

Çünkü insan çoğunlukla bir şeyiflspat edip benimserken değil de, bir şeyi inkar edip yalanlama şeklinde beliren red­detme tutumu sırasında cehaletin pençesine düşer. Sebebi­ne gelince insanın ispat ettiği şeyi kavraması, reddetiği şe­yi kavramasından daha kolaydır. Böyle olduğu İçindir ki, bu ümmetin Kur'an ayetlerini karşılaştırıp aralarında çelişki ara­ması yasaklanmıştır. Çünkü çelişki arama amacı ile karşı­laştırmanın özü karşılaştıran ayetler arasında bağımsızlık ol­duğu farzedildiği takdirde bu ayetlerden birine inanıp öbü­rünü reddetmektir. Sebebine gelince iki zıt şey biraraya gelemez.

Bunun bir örneği Müslim'in, sahabilerden Abdullah b. Rebah'a[1] dayanarak anlattığı şu olaydır. Bu olayın ilk kay­nağı olan Abdullah b. Amr -Allah her ikisinden de razı ol­sun- şunları anlatıyor:

Bir gün öğle sularında Peygamberimiz'in yanına git­miştim. O sırada Rasulullah, mescidde yoktu. Bu arada iki kişinin bir ayetin nasıl okunması gerektiği konusunda tar­tışmakta olduklarını işittim. Tam bu sırada Rasulullah çıka-geldi, öfkeli olduğu yüzünden okunuyordu. Bize dönerek:

"Sizden önceki ümmetler kitabları konusunda ihtila­fa düştükleri için helak oldular."[2] buyurdu.

Görüldüğü gibi Rasulullah kızgınlığının sebebi olarak bizden önceki ümmetlerin helak olmalarına yolaçan kitab ha-kında ihtilafa düşme tutumuna bağlıyor. Bu da eski üm­metlerin bu konudaki tutumundan belirlilikle ve diğer alan­lardaki tutumlarından da genellikle uzak durmamız gerek­tiğini gösterir.

Cenab-ı Allah'ın (c.c.) Kur'an'da açıkladığına göre ih­tilaf iki kısmdır. Birincisi'nde çatışan tarafların her ikisi de kınanmıştır. Aşağıdaki ayetler bu çeşit ihtilafa örnektirler:

"Eğer Rabb'in dileseydi, bütün insanları tek bir üm­met yapardı. Fakat insanlar sürekli olarak ihtilafa dü­şüyorlar. Yalnız Rabbinin rahmet ederek ihtilaftan sa­kındırdıkları müstesna..." (Hud: 11/118-119)

Görüldüğü gibi, Cenab-ı Allah, bu ayette rahmet bulunan­ların ihtilaftan uzak kalan kimseler olduklarını belirtiyor. Şu ayetler de aynı anlamdadır:

"Çünkü Allah, kitabı gerçekle indirmiştir: Kitab hak­kında ihtilafa düşenler derin bir anlaşmazlığa sapmışlar­dır." (Bakara: 2/176)

"Kendilerine kitab verilenler,onlara ilim geldikten sonra sırf aralarındaki kıskinçhktan dolayı ihtilafa düş­tüler." (Al-iİmran:3/19)

"Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrı­lığa saplanıp ihtilafa düşenler gibi olmayınız."

"Dinlerinde ayrılığa düşüp gurup gurup bölünenlere Sen'in yapacağın hiçbir şey yoktur." (En'am: 6/159)

Öte yandan Cenab-ı Allah (c.c.) hristiyanlar hakkında Kur'an'ın iki yerinde şöyle buyuruyor:

"Bu yüzden Kıyamet gününe kadar aralarına kin ve düşmanlık saldık. Allah ilerde onlara ne yaptıklarını bir bir haber verecektir." (Maide: 5/14)

Yahudiler arasındaki ihtilaf Kur'an'm iki yerinde şöyle anlatıyor;

"Biz onların arasına Kıyamet gününe kadar sürecek kin ve düşmanlık saldık. Ne zaman bir savaş ateşi yak-salar Allah onu söndürür." (Maide: 5/64)

"Fakat onlar dinleri konusunda çeşitli guruplara bö­lünüp parçalandılar. Her gurup kendi inancı ile böbür­lenir oldu." . (Mü'minun: 23/53)

Öteyandan Peygamberimiz ileride ümmetinin yetmiş üç guruba ayrılacağını bildirdikten sonra: "Bu gurupların, bi­ri dışında hepsinin cehennemlik olduğunu ve bu tek gurubun "Cemaat" gurubu, başka bir rivayete göre de "Bu gurup, bu gün Ben'im ve sahabilerimin yolundan gidenler olduğu­nu"[3]buyurmuştur. Başka bir deyimle ihtilaf çıkaran taraf­ların ezici bir çoğunlukla helak olacaklarını, bunların için-de sadece bir gurubun kurtulacağı ve bu gurubun "ehli sü-ünet vel cemaat gurubu olduğunu açıkça haber vermiştir.

İhtilafın bu çeşidinde tarafların çatışma sebebi bazan kötü niyettir. Bu durumda vicdanları kin ve azgınlık duygulan, yeryüzünde kargaşalık çıkararak mevki kapma ihtira­sı ve buna benzer çirkin arzular egemen olur. O zaman in­san karşısına aldığı kimseye üstün gelebilmek için onun sözünü veya davranışını kınamaktan ya da onu küçük dü­şürmekten zevk duyar. Tıpkı bunlar gibi kendisi ile aynı so­runu, aynı mezhebi, aynı beldeyi paylaşanların veya dostla­rının görüşlerini destekler. Çünkü bu yollardan kendisine ya­kın gördüğü görüşlerin yaygınlaşıp tutulması ona şeref ve mevki kazandırır. İnsanlar arasında bu tip tutumlar ne kadar yaygındır! İhtilafın bu çeşidi zulümdür, hak sınırını aşmak­tır.

Kimi zaman da ihtilafı körükleyen sebep, ya tarafların aralarındaki çatışma konusunun gerçek mahiyetini bileme­meleri veya tartışan taraflardan birinin karşı tarafın dayan­dığı delili kavrayamamaları, ya da taraflardan birinin ken­di delil ve hükmünün haklılık payını bilememesidir.

Demek ki, ana sebepleri cehalet ve zulümdür ki, bu iki şey bütün kötülüklerin kaynaklarıdır. Nitekim Cenab-ı Allah

(cc):

"Fakat bu emaneti insan yüklendi. Hiç şüphesiz, O çok zalim ve çok cahildir." buyuruyor. (Ahzab: 33/72)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM... 1

BOZULMANIN BAŞLANGICI 1

Gayretkeşlik Doğru mu?. 13

İmtiyaz Tanımamak. 17

Kitab'ı Nefse Göre Değiştirmek. 17

Veda Hutbesinin Önemi 21

Hayvan Keserken Özentiden Kaçınmak. 23

Ezanın Ortaya Çıkışı 26

Tören Yasağı 29

İcma-i Ümmet'in Tutumu. 31

Ayırımın Hikmeti 32

Hükümdara Dahi Ayağa Kalkmak Hoş Görülen Adetlerden Değildir. 45

Şeytana Muhalefet 51



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BOZULMANIN BAŞLANGICI


Bu ümmetin içinden bazıları, hatta alim ve dindar olarak bilinen bazı kimseler, yahudilerin niteliklerinden bazı pay­lar almışlardır. Basiret sahibi olanlar bu gerçeği görebilir­ler. Allah'ın Rasulullah'ın hoşlanmadığı bütün niteliklere bu­laşmaktan yine Allah'a sığnınz. Bu böyle olduğu için ilk dö­nem müslümanları sürekli çevrelerindekileri bu tehlike ko­nusunda uy arıyorlardı. Nitekim Buhari'nin, Ebu Esved'e[1] dayanarak belirttiğine göre Ebu Musa, ÎSasra'İı Kur'an oku­yucularına elçi olarak gönderilmişti. Basra'ya varınca üçyüz Kur'an okuyucusu gelip Kur'an okudu. Ebu Musa bir ara on­lara şunları söyledi:

"Sizler Basra'nın seçkinleri ve Kur'an okuyucularısı­nız. Kur'an'i sık sık okuyunuz, uzun süre ara verip, kalble-rinizin katılaşmasına meydan vermeyiniz. Tıpkı sizden ön­cekilerin kalblerinin karardığı gibi. Bizler vaktiyle uzunluk ve şiddet bakımından Beraet suresine benzettiğimiz bir su­re okuduk, fakat şimdi onu. unuttum. Yalnız onun şu kada­rı aklımda kaldı. -İnsanoğlunun iki vadi dolusu altım olsa üçüncüsünü ister, onun karnım ancak toprak doldurur. Ay­rıca aramızda Sebaha surelerinden birine benzettiğimiz baş­ka bir sure de okuyorduk. Onu da unuttum, fakat şu kadarı aklımda kaldı:

"Ey müminler, yapmadığınız şeyi niye söyler siniz? Bu sözünüz belge olarak boynunuza yazılır da sonra Kıya­met günü ondan sorguya çekilirsiniz."[2]

Görüldüğü gibi sahabilerden Ebu Musa, Basra'lı Kur'an okuyucularım uzun süre Kur'an okumaya ara verip, kalble-rinin katılışması tehlikesi karşısında uyarmaktadır.

Bilindiği gibi "Allah'a verilen sözü bozma, tutmama" kavramı, Allah'ın emir ve yasaklarım çiğneme, Allah'ın kitabındaki kelimelerin yerlerini değiştirme, bu kitabın söz­lerini başkalaştırıp yanlış şekilde yorumlama eylemlerini tü­mü ile içerir. İşte bu konuda ünlü tefsir bilgini Hafız İbn-i Kesir'in, sahabilerden İbn-i Mesud'a dayanarak Hadid su­resinin tefsiri sırasında naklettiği şu belgeyi sunuyorum. İb-ni Kesir diyor ki:

A'meş'in anlattığına göre Ebu Amile Ferazi[3] dedi ki;

"Abdullah îbn-i Mesud: bir defasında bize öyle bir ko­nuşma yaptı ki, Kur'an ve Peygamberimizin sözlerinden başka bu kadar önemli bir konuşma o güne kadar hiç dinle­memiştim, îbn-i Mesud şöyle dedi:

"İsrailoğulları, uzunca bir süre Allah'ın kitabından uzaklaşınca kalbleri katılaştı, arkasından kendi kendi­lerine gönüllerinin arzu ettiği ve nefislerinin hoşuna gi­den bir kitab uydurdular. Çünkü, Allah'ın indirdiği gerçekler bir çok arzularına engel oluyordu. Bu yüz­den Allah'ın kitabını bilmezlikten gelerek onu arkaları­na attılar.

Bu işin öncüleri aralarında Önce şöyle dediler: "Bu ye­ni kitabı israiloğultarına sununuz, eğer çağrılarınıza uyarlarsa onları serbest bırakınız, yok eğer size karşı çı­karlarsa onları öldürünüz." Fakat daha sonra arala­rında şöyle söz bağladılar: "Hayır, öyle olmaz. Böyle yapacağımıza falanca tanınmış alime haber salarak bu yeni kitabı ona sununuz. Eğer o alim bu kitabı benimser­se, artık hiç kimse size karşı çıkmaz. Fakat eğer o adam size karşı çıkarsa kendisini hemen öldürünüz ki, ondan sonra artık hiç kimse size karşı gelmez."

Bu konuşma üzerine sözünü ettikleri bilgine bir heyetle yeni kitablannı gönderdiler. Olup bitenleri önceden eline bir kağıt alarak Allah'ın gerçek kitabını üzerine yazdı ve astı ve elbiselerinin altına sakladı.

Bir süre sonra yola çıkmış olan heyet yanına gelerek uydurulan kitabı sundu ve kendisine:

"Bu kitaba inanıyor musun?" diye sordular. Adam da on­ları eli ile göğsüne işaret ederek ve içinden boynuzun içine sakladığı gerçek kitabı kasdederek:

"Bu kitaba tabii ki, inanıyorum, ona niye inanmaya­yım?" diye cevap verdi. Bunun üzerine heyet kendisine ilişmedi, onu serbest bıraktılar.

Bu bilginin kendisine çok bağlı bir kaç adamı vardı. Bilgin ölünce bunlar mezarını açarak boynunda asılı duran hayvan boynuzunu gördüler. Arkasından da boynuzu açın­ca içinde saklanan gerçek kitabı buldu'ar. Bu durumu görünce "Demek ki O, -Bu kitaba tabii ki inanıyorum, ona niye inanmayayım? derken uydurmacıların getirdikleri kitabı değil, bu kitabı kasdetmişti." dediler.

Bu kitab uydurma olayı yüzünden israiloğulları araların­da anlaşmazlığa düşerek yetmiş küsur guruba ayrıldılar. Bu gurupların en iyisi, işte bu boynuzda saklanan gerçek ila­hi kitab yüzünden "Zülkam (boynuzlular)" adını alan gurup­tur.

"İçinizden, bizden sonra yaşayacak olanlarınız bir takım eğri işler ve kötülükler göreceklerdir. Bu kötülük­leri görecek olup da onları elleri ile bilfiil değiştirmeye gücü yetmeyecek olanların kalblerinde bu kötülüklere karşı nefret duyduklarını Allah'ın bilmesi onlar için ye­terli bir tepkidir."[4]

Cenab-ı Allah (c.c) yukardaki ayetlerin ilkinde söz ko­nusu "Iralbleri katılaşanlar" a benzernemizi yasakladıktan sonra kendi kafalarından ruhbaniyet (dünyadan el-etek çe­kip ibadete kapanma) icad edip, sonra da buna gerçek anla­mı ile uymayanların durumunu açıklıyor, arkasından da buyruğunu şu ayetlerle noktalıyor:

"Ey müminler, Allah'dan korkunuz, Rasulullah'a itaat ediniz ki, o size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığı altında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi affet­sin. Allah af ve merhamet edicidir."

Ehl-i Kitab bilsinler ki, kendi kendilerine Allah'ın lüt­fü uda n bir şey elde etmeye güçleri yetmez. Hiç şüphesiz lütuf ve kerem Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir." (Hadid: 57/28-29)

Ayette emredilen "Rasulullah'a itaat" O'na inanıp söy­lediklerini yapmak ve getirdiği şeriate uymaktır. Bu gö­rev, "ruhbanlık" tan kaçınmayı da içerir. Çünkü o böyle bir prensip getirmedi, tersine bunu yasakladı. Ayrıca bu ayetlerde Peygamberimize uyan kitab ehlinin cevabının iki kat olacağı da bildiriliyor. Bu konuda İbn-i Ömer ve başka sahabiler kanalı ile gelen ve ehl-i kitab ile bizim durumumu­zu karşılaştırmalı olarak açıklayan hadisler vardır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM... 1

ÖZENMEDE FARKLILIK.. 1

Arap ve Acem Meselesi 4

Arapçanın Gücü. 15

Arap Kimdir?. 20

Eski Şeriatier ve Biz. 23

Sakıncalı ve Sakıncasız Özentiler. 28

Yabancı Bayramlar ve Şenlikler. 31

Yasak Adaklar. 37

Bayramın Anlamı 38

Bizim Bayramlarımız. 42

İbadet Dili 50

Kafirlere Benzemek İki Türlüdür. 66

Güneşe, Yıldızlara Dua Ve Secde Edenler: 67

Peygamberler Üzerine Yemin Etmek. 70

Sapık Sözlü Dualar. 71

Duada Tevessül 73

Peygamberimizi Adım Adım İzlemek. 82

Peygamberimizin Ayak İzleri 87

Haccda Ziyaret Edilecek Yerler. 87

Özellikle Ziyaret Edilecek Mescidler. 88

Dirar Mescidi 89

Mescid-i Aksa. 92

Kudüs Ziyareti 93

İsrailiyyat Meselesi 94

Daha Önceki Peygamberlerin Hikayeleri 95

İtikaf İbadeti 98

Şefaat Meselesi 100

Şehadet Kelimesinin Özü. 109

İslam Terimi 112

İslam ve Zaman. 113

Tevhid Ehli ve Müşrik ve Bid'atçılar. 114

Tevhid Terimi 117

Tevhid'in Farklı Anlamları 117

Kader Bahane Yapılabilir mi?. 120

Kafirun ve İhlas Surelerinde Tevhid Anlayışı 122

Peygamberlerin Üslubu. 124

Son Sözümüz Dua. 126





DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ÖZENMEDE FARKLILIK


Bilmelisin ki, kafirlere ve şeytanlara benzemekle eski araplara ve acemlere (genel olarak yabancılara) benzemek arasında gözden kaçırılmaması gereken önemli bir fark var­dır ve bunun kısaca açıklanması gerekir.

Bu da şöyledir: Kafirlik ve şeytanlık niteliğinin özü Al­lah, Rasulullah ve mümin kullar tarafından doğrudan doğ­ruya kınanmışken, araplık ve yabancılık vasfı özü itibari ile Allah, Peygamber ve mümin kullar tarafından kayitsız-şart-sız olarak kınanmış değildir. Tersine mesela bedevi araplar bu bakımdan "bahtsızlar" ve "kötüler" ile "müminler" ve iyi­ler" diye iki kısma ayrılırlar.

Cenab-ı Allah (c.c.) bu kısımların birincisini oluşturan "bahtsızlar" ve "kötüler" hakkında şöyle buyuruyor:

"Bedevi araplar, küfür ve münafıklıkta daha yaman ve Allah'ın, Rasulullah'a indirdiği prensiplerin sınır­larını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah her şeyi bi­len, hikmet sahibidir. Bedevi araplar arasında öyleleri var ki, verdiği sadakayı angarya sayarlar ve sizin ba­şınıza belalar gelmesini gözlerler. Gözledikleri o belalar kendi başlarına geleseceler! Allah işiten ve bilendir."

(Tevbe: 9/97-98)

Aynı konudaki diğer bir ayet de şöyledir:

"Bedeviler arasında savaştan geri kalanlar" Bizi mal­larımız ve ailelerimiz alıkoydu.Bizim affedilmemizi di­le" diyecekler. Onlar kaiblerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. Onlara de ki: "Eğer Alah size zarar vermek istese veya sizin için bir fayda dilese sizin için Allah'ın di­lediğine kim engel olabilir? Hiç şüphesiz Allah, yaptık­larınızdan hakkıyla haberdardır. Her halde siz sandınız ki, Rasulullah ve müminler bir daha ailelerine hiç dön­meyeceklerdir ve bu düşünce size hoş göründü. Kötü zanna kapıldınız ve (bu yüzden) helak olmaya îayık bir topluluk oldunuz." (Fetih: 48/11-12)

Buna karşılık Cenab-i Allah (c.c.) bedevi arapların "mü­minler" ve "iyiler" kesimi hakkında da şöyle buyuruyor:

"Bedevi arapların diğer bir kesimi de vardır ki, Al­lah'a ve ahiret gününe inanırlar, verdikleri sadakaları Allah katında yakınlık ve Rasulullah'ın duasını kazan­maya vesile sayarlar. Gerçekten o verdikleri sadakalar kendilerine Allah katında yakınlık sağlayıcı bir vesiledir. Ail.ih onları ilerde rahmetinin kapsamına alacaktır. Hiç şüphesiz, Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir."(Tevbe: 9/99)

Biz biliyoruz ki, taşradan gelip peygemberimize (s.a.v.) bağlılık sunan bedevi sah;ihiler içinde şehirli ve kasabalı sa-habilerden daha faziletli olanlar vardı. İşte Allah'ın kitabı olan Kur'an da bu bedevilerin bir kısmını yererken başka bir kesimini de övmektedir. Tıpkı şehirlilere ve kasabalılara yap­tığı gibi. Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'an'ı Kerim'in bir yerinde şöyle buyuruyor:

"Gerek civarımzdaki bedevi araplar ve gerekse Me-dîne'liler arasında katı münafıklar vardır. Sen onları bil­mezsin, ama biz biliriz. Allah onlara iki kat azab vere­cektir. Sonra da büyük azaba havale edileceklerdir."

(Tevbe: 9/101

KİTABIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

Kültür Sanat Haberleri

İranlı ressamın tablosu Hz. Ali’nin (k.v.) türbesine asılacak
Hamaney'in kişisel kütüphanesinde hangi kitaplar var?
Türkiye, İran'a ait 55 tarihi eseri iade etti
Hollywood'da Aptal Asyalılar, Tehlikeli Afrikalılar, Ahlaksız Latinler, Zalim Ruslar
Bugün İran’da “Kızlar Günü”