Sırtını dayamak, ‘desteklemek’ değil, destek almak ve dayatmayı kabullenmektir.
Bu satırların sahibi, bir sistem içinde devlet dışı güçlerin silahlı mücadelesine bir tercih mes’elesi olarak bakar. Devlet denilen mekanizmaya karşı silahlı mücadele vermeyi kabul eden bir kişi veya grup karşısında hangi devlet olursa olsun, kendisini korumak için elindeki silahı kullanır. Bu, her rejim için olduğu gibi Suriye rejimi için de geçerlidir. Herkes o mücadelenin sonucunu baştan kabul ediyor demektir. Sonunda bir taraf ‘Pess..’ eder, ya da ‘Yangını söndürecek en iyi çare, yanacak bir şeyin kalmamasıdır..’ gibi bir tuhaf mantıkla her iki taraf birden çöker.
HDP eşbaşkanı Demirtaş, ing. yayın kuruluşu BBC’ye 19 Ekim gecesi verdiği mülâkatta, HDP’nin başkanlığını kendisiyle paylaştığı Figen Yüksekdağ’ın, Temmuz-2015 ortasında, üç ay önce bugünlerde söylediği, ’Biz sırtımızı YPJ'ye, YPG'ye ve PYD’ye yaslıyoruz bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Sırtımızı kime yasladığımızı söylüyoruz, bundan sonra da yaslamaya devam edeceğiz.’ sözlerinin kendisine hatırlatılması üzerine; ’silah ve demokratik siyaset bir arada olmaz..’deyip, kendilerinin sırtlarını silaha da, PKK'ya da dayamadıklarını söylüyor ve sonra da, şöyle diyordu:‘Eşbaşkanımızın, sırtımızı PKK’ye dayıyoruz diye bir cümlesi varsa, ikimiz de istifa etmeye hazırız..Eşbakanımız sırtımızı YPG’ye dayıyoruz ve orada direnen güçlere karşı..
Neye karşı ?
IŞİD vandallarına karşı..
Biz sırtımızı ne silaha, ne de PKK’ye dayıyoruz.. Rojava Kürdistanı’ndaki savaşta biz PYD ve YPG’den yanayız.. PKK’ye ise, hayır..’
Gerçekten de öyle mi?
PKK’nin herşeyi sayılan Öcalan için, bizzat siz değil miydiniz, daha üç ay öncelerde, ’O, bir adadan, Rojava Devrimi’ni yaratmıştır!.’ diyen..
PYD veya YPG’nin PKK’den ayrı bir tarafı mı var?
Hem, mâdem ki, kelime oyunları yapacaksınız, Sn. Demirtaş, sahi, sırtını dayamak ne demektir? Desteklemek mi, dayanılandan destek almak mı?
Dayanmak, dayanılan silahlı güçten destek almak ve onun dayatmalarını kabullenmek de değil midir?
Kendinizi kandırmaya devam edebilirsiniz, ama, muhatablarınızın tamamını da, ’Bu işleri anlamazlar ne de olsa..’ yerine koymayınız.
PYD, YPG ve daha bilmem hangi silahlı örgütlerin -en başta Salih Muslim olmak üzere- herbirisinin en üst sorumluları, Öcalan’ı kendi liderleri olarak açıklamıyorlar mı ve PKK’yla dirsek teması halinde değiller mi?
Ondan sonra da, ’Biz sırtımızı PYD’ye dayıyoruz Ve bundan sonra da yaslamaya devam edeceğiz, ama, PKK’ye asla..’ diyeceksiniz.. Ve birileri de bu sözleri yutacak, öyle mi?
Böyleyken, yaptığınız, Sn. Demirtaş, bazı avukatların kelime oyunlarıyla müvekkillerini kurtarma çabası gibi bir şey..
Hani, cinayet işleyen laz, mahkemede kendisini savunmaya çalışırken, en ilgisiz konuları saatlerce anlatmayı sürdürünce, yargıç’ın, ’Onları bırak da, şu hadise nasıl oldu, onu anlat..’ ihtarıyla karşılaşınca;’-Ha Haçim bey, ben enayi miyum, onu anlatam da.. Sen de bana idâm cezası veresun..’ deyişi gibi bir tuhaf kurnazlık..
*
Yaptığınızı hukukî savunma olarak niteleyebilirsiniz.. Ama, birileri de size, onlara destek vermek ayrı, silahlı insanlara sırtınızı dayamak ayrı dediklerinde ne diyeceksiniz? Ona da bir hukukî kılıfı şimdiden hazırlamışsınızdır belki.. Siyaset, mahkemelerdeki kelime oyunlarında olduğu gibi manevralara çok da müsaid değildir; net ve sözüne güvenilir olmayı gerektirir, her yerde ve her durumda başta türlü konuşmayı değil..
Diyelim ki, sırtınızı haklı olduğuna inandığınız bir silahlı gruba dayıyorsanız, bu, destek vermek midir? Yoksa, onun dayatmalarına göre hareket etmek mi?
*
Bir diğer örnek..
DBP (Demokratik Bölgeler Partisi) isimli bir düzmece ve paravan kuruluş olarak tarafınızdan kurulmadı mı ve partinizden seçilen birçok Belediye başkanlarını oraya kaydırıp, sonra da oralarda, Kobani tipi,Rojava tipi, kanton bölgeler oluşturmak ve ayrılık yolunda bir adım olabilir diye ümidiyle, ’özyönetim’ilan ettirmediniz mi?
Ne o, DBP’nin İçişleri Bakanlığı’na da verdiği parti tüzüğünde özyönetim kurulacağı vaadi varmış..
Diyelim ki, öyle.. Ve tüzükte öyle bir tasavvur var.. Ama, tüzüğe konuldu diye, onu uygulamaya koyacak bir yetkinizin olduğunu hangi hukuk kitabında okudunuz Sn. Demirtaş..
Sonra da, o belediye başkanları, Suriye’deki bir kaos durumunun varlığını zımnen kabul etmişçesine, ’Biz özyönetim kurduk’ diyerek, devleti kendi otoritesine aid alanlardan olduğunu söyledikleri sahalardan uzaklaştırmaya kalkışınca.. O belediye başkanlarının pekçoğu vazifelerinden alınıyorlar ve bir çoğu daülke bütünlüğün aleyhindeki faaliyetleri gerekçesiyle tutuklanıp, ağır hapis cezası talebleriyle yargılanıyorlar ve size de o zaman, ya, ’Onlar ayrı parti, bizimle ilgileri yok..’ demek düşüyor; ya da,’halkımızın iradesi hiçe sayılıyor’ diye feryadlar yükseltmek..
Aklımızla alay etmeyin, lûtfen..
AK Parti’nin de, MHP’nin de yığınla tasavvur ve temennileri var tüzüklerinde, kendilerine göre.. Ama, kanunları değiştirmeden yapabiliyorlar mı?
Bu ülkede, ana nizamnâmesinde, tüzüğünde dile getirdiklerini yapabilecek tek parti vardır, CHP.. Çünkü, CHP iktidara gelse; kendi ilkelerini ve hedeflerini mevcud rejimin temel ilkeleri olarak anayasaya dercettirmişsinizdir.
*
Bir diğer konu.. Sn. Demirtaş, 13 Eylûl 2015 günü, medyaya düşen bir takım Amerikan belgeleri vardı ve orada zatınızla yapılan görüşmelerdeki sözlerinize de yer veriliyordu.. Orada, bugün PKK'nın arkasında halk desteği olduğu ve kürdlerin bu hareketi desteklediği yönünde propaganda yapsanız bile, o zaman ABD'li yetkililere farklı şeyler söylediğiniz anlaşılıyordu; WikiLeaks belgelerinden..
Aynı şekilde, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nin USA Dışişleri'ne gönderdiği ve dönemin Ankara BüyükelçisiRoss Wilson tarafından kaleme alınan 7 Aralık 2007 tarihli gizli kriptoda da, Sakine Cansız ve Rıza Altun'un isimlerine özel önem atfediliyordu.. ’O kriptodan bize ne?’ diyemezsiniz.. Çünkü, ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi Wilson, ABD hükûmetine şu mesajı iletiyordu:
"Öncelikle, Kuzey Irak'a akan PKK parasını belirleyip durdurmamız gerekiyor. (…)Avrupalılarla çalışmamıza daha ciddi eğilmeliyiz. Şimdi çabalarımızı iki üst hedef, Rıza Altun ve Sakine Cansız'ın belirlenmesi ve üzerlerine gidilmesi konusunda odaklanmalıyız.(..)"
O kriptodaki şu tanımlama da sizi ilgilendirmiyordur, herhalde: "Sakine Cansız, PKK/KGK'nın finansörü, silahçısı ve taktik stratejistidir. 27 Nisan'da (2007) Hamburg'da gözaltına alınmış, 40 gün gözaltında kaldıktan sonra, salıverilmiştir ve halen Avrupa'dadır. Cansız ve Altun'un yeniden tutuklanmaları ve yargılanmaları, PKK/KGK faaliyetlerini sınırlayacak ve Avrupa'nın PKK/KGK'ya para toplamak için özgür bir ortam olmadığı sinyalini verecektir."
*
Evet, üç sene kadar önce, Paris’te kim/ler tarafından öldürüldüğü henüz de anlaşılmayan ve cenazesi Diyarbekir’de onbinlerin katılımıyla ve sizin partililerinizin de desteğiyle dev bir gövde gösterisi ile defnedilen Sakine Cansız isimli ve PKK’nin para kasasının yöneticisi ve ideolojik yönlendiricilerinden biri olduğu belirtilen maktule hakkında Amerikan belgeleri böyle diyordu..
Şimdi, siz, ’Bütün bunlar bizi ilgilendirmez..’ diyebilirsiniz.. Ama; siz bütün bu yapılanmalarla iç-içe olduğunuzu reddetseniz bile kimseyi inandıramazsınız. Sırtınızı onlara dayıyorsunuz.. Onlarla sadece gönül bağınız olduğunu, amma, asla dayatmalarını kabullenmediğinizi iddia edebilir misiniz?
PKK’nin Kandil Dağı’ndaki savaş baronlarının emirleri gelince nasıl sus-pus olduğunuz defalarca görülmedi mi..
*
dirilişpostası