Sisi’ye mecburiyet...

Ahmet Taşgetiren

En sıcağı, Abdülfettah el – Sisi ile görüşmek üzere Mısır’a gitmek. New York’ta BM genel kurulu için bir araya gelindiğinde başkanlar onuruna verilen yemekte “Aynı masaya oturmayı kendini inkâr” olarak nitelemekten buralara geliyoruz.

Mursi’yi gözardı etmek anlamına geleceğini bilerek buraya geliyoruz. “Darbelere karşı çıkmak” gibi bir ilkesel yaklaşımdan sonra buralara geliyoruz. Mursi ile ilgili duygular silindi mi, Sisi’ye yönelik darbeci ithamından vaz mı geçildi?

Tayyip Erdoğan gibi “karizma”nın olağanüstü önem taşıdığı bir insan bunu yapıyorsa, bunu kendi prestiji için yapmayacağına göre kolay bir durumda olmadığımızın işareti olur bu.

“Kaşıkçı cinayeti”nden sonraki müthiş suçlamaların ardından Suudi Arabistan’la sıcak ilişkiler kurma girişimi, aynı şekilde 15 Temmuz’un arkasında olduklarını meydanlarda seslendirdikten sonra Birleşik Arap Emirlikleri ile her şeyi unutan temaslar geliştirmek de, çok zor durumda olmadan benimsenecek davranışlar değil.

Bun burada olduğum sürece cezaevinden çıkamaz diye yine meydanlarda seslendirdikten sonra, Trump’ın gerçekten her ülke için ayağılayıcı, tehdit barındıran mektubunun ardından Rahip Bronson’u serbest bırakıp memleketine göndermek…

Kavala’yı, Demirtaş’ı kürsülerden terörist diye suçlayıp, AİHM kararlarına rağmen serbest bırakmamakta direnirken terör iddiasıyla cezaevinde bulunan Alman vatandaşı Deniz Yücel’i Merkel hatırına memleketine göndermek de…

S-400 sürecinin böyle, İsveç – Finlandiya denklemi içinde F-35, F-16 pazarlığına dönüşerek sonuçlanması da herhalde beklenen bir şey değildi.

Bunlar, Tayyip Erdoğan’ın ancak zoraki yapacağı, hatta kendine rağmen yapacağı tasarruflar olabilir.
Erdoğan’ın, faiz konusundaki son tavrı da kendine rağmen bir tavırdır. Siz, diyelim ilkesel olarak “Nass”tan yola çıkıp, “Faiz sebep enflsyon sonuç” gibi bir teori geliştirmişsiniz, “faizlerin yükseltilmesi”ne karşısınız, “ekonomist”lik iddianızla, bu yaklaşım arasında birebir ilişki kuruyorsunuz, bu iddianızla uyum sağlamayan yüstelik kendi atadığınız bakanları, Merkez Bankası başkanlarını değiştirmişsiniz…. Sonunda bir gün, bütün bu geçmiş iddiaları, atamaları yok seviyesine indirecek kararlar veriyorsunuz. “Rasyonaliteye dönmekten başka çare kalmadı” gibi bir cümle ile geçmişin üzerini çizen bir aktörün ve onunla birlikte gelen MB başkanlarının faizi nihayetinde yüzde 45’e çıkaran kararını onaylıyor, halk huzurunda bu programa bütün gücünüzle destek verdiğinizi ifade ediyorsunuz.

Bu davranışların içerde ve Türkiye ekonomisini sürekli değerlendiren dış dünyada “U dönüşü” olarak algılanabileceğini düşünmemiş olamazsınız, düşünüyor ve aldırış etmiyorsunuz.

Neden?

Çok kolay şartlarda bulunduğumuz için mi? Herhalde değil. Evet halk olarak içimize sindiriyoruz, belki halkımızın bir kısmı vakıayı Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar bile sıkıntı verici bulmuyor. Çünkü “Tayyip Erdoğan efsanesi” duygularımıza iyi geliyor. Aile ekonomimiz çok kötü olsa bile, liderlerimizin moral çöküntüsü yaşıyor gözükmemesi gene de bir tür psikolojik tatmin veriyor.

Ama, dünya bunu bizim okuduğumuz gibi okumuyor olabilir.

Mesela, kırmızı halı protokolü vs. bir yana Sisi’nin zihninden neler geçmiştir? “Nereden nereye?” sorusunu nasıl cevaplandırmıştır?

“Tayyip Erdoğan gibi biri bunlara razı olduysa…” diye başlayan bir analizde, artılar – eksiler kefesine neler konulur?

Daha önce de yazdım, Frederick Kempe’nin yazdığı Berlin 1961 isimli kitapta, Utanç Duvarı gerilimi atmosferinde 3. Dünya Savaşı ihtimallerinin konuşulduğu ve Kennedy’nin çiçeği burnunda ABD başkanı olduğu ortamda Amerikan diplomasisinin Sovyet lideri Kruşçev’i en uç özelliklerine kadar analiz ettiği anlatılır. Sovyetlerle ilişkiyi ona göre tanzim eder.

İşlerin bu hale gelmesi ülke için sıkıntıdır. İçeriyi olduğu kadar uluslararası izlenimleri de dikkate alan bir liderlik imajı verilseydi, en azından böyle “U dönüşleri” ne zorlanma durumu ortaya çıkmazdı.

Uluslararası camiada zaaf olarak algılanacak görüntüler not edilir ve daha sonraki politikalar için değerlendirme malzemesi olur. Bunu biz yapacağımız gibi başkaları da yapar. Emin olun Sisi bile yapar bunu… 2019 yerel seçimlerinde İstanbul meydanlarında aşağılanan Sisi bile yapar bunu. İyi ki bugünlerde, New York’ta Türkiye’ye davet ettiğimiz Netanyahu ülkemize gelmiyor.