Sistematik zihin sömürüsü

Merve Kavakçı

Avrupa’yı Amerika’dan az da olsa ayrıştıran bir özellik siyaseten doğruluk sayılabilecek bir özellik olan kitabına uydurmaya başvurma mecburiyeti bile duymuyor olmasıdır. Öyle ki Avrupalı yapmak istediğini açıktan yapar, kendi tabirleriyle çalıların arasında dolaşmaz, hedefi tam on ikiden açıktan vurur. Amerikalı ise belki kıta Avrupasının ayrımcı yapısından yaka silkip tabiri caizse illallah diyenlerin bir araya gelip, kaçıp kurtuldukları ve akabinde kurdukları bir ülke olduğundan yahut zaman içinde siyasi geleneğini saygı, tahammül ve tolerans üzerine kurmayı seçtiğinden, böyle yapmaz, siyasi doğruluğun içinden konuşur ve konumlanır. Avrupalı için de Amerikalı için de hedef aynı olabilir, sonuç da aynı olabilir, ama yol yöntem farklıdır, iç ve dış dünyaya mevzubahis konumlanmanın açıklaması farklıdır, giriş, gelişme sonuç paragraflarında kullanılan dil ve tonlama farklıdır. Ondandır ki bence Avrupa Amerika’dan daha önce inişe geçmiştir… Liberal siyasetlerin pençesinde bireysellik maskesi altında robotik vatandaşlar üzerinden varlığını sürdürmekte, düzenin en ufak bir sarsılmasında da insan düşmanı politikalar devreye girmektedir. Bu siyasetlerin günümüze yansıyan en yaygın örneği İslamofobizm ile hemhal olanlardır...

Belçika’nın başkenti Brüksel’de bir dil kursu. Şehrin Anderlecht bölgesindeki bu dil kürsünün adı Erasme. Malum, Belçika teşbihde hata olmaz, Avrupa’nın merkezinde olduğu için, sadece tek bir dilin konuşulduğu bir ülke değil. Erasme de Fransızca öğretiyor yabancılara. Catherine Leamire, öğretmen burada, ülkenin milli eğitim müfredatını takip etmek adına dil derslerine giriyor. Ders, ülkeye gelmiş yabancı öğrenciler için hazırlanmış bir ders. Müfredatı da ona göre güncellenmiş, farklı sınıflara kadar Belçika dışında okumuş olan öğrencilerin, dil bilgilerini geliştirmek amacıyla hazırlanmış bir kurs. Bir nevi yabancı öğrenciler için hazırlanmış özel bir Fransızca dersi. Müfredat bütün öğrencilerin yabancı olduğunu tahayyül ediyor. Bunun da ötesinde göçmen krizi ile ülkeye gelmiş yeni “Belçikalı olmaya aday” bireyler olduklarını varsayıyor. Bunun daha da ötesinde bütün bu öğrencilerin Ortadoğu krizi ile özdeşleşmiş Müslümanlar olduğuna inanıyor. Öğretmen okutması gereken kitabı açınca şok oluyor! Bütün yabancıların göçmen, bütün göçmenlerin Müslüman, bütün Müslümanların terörist olduğu kanaatini yargı olarak örneklendiriyor kitap. Hem de dil bilgisi dersinde! Yani hem dil öğretiyor hem de kişilik yapısı üretiyor(!). Babanın terörist olduğu üzerinden “Babam bomba attı ve hapse düştü”, “Babam horladı ve hapse düştü”, “Bana bombayı ve hapsi gösterdi” ve “Hapiste sandviç yiyorum” dedirtiyor, yazdırıyor. Ama en önemlisi bildiriyor. Bilgilendiriyor. Haddini, sınırını çiziyor. Bir şey söylerken, bir cümle kurdururken, bir kelime yazdırırken, çok şeyler anlatıyor. Belki de şöyle demek daha doğru olur, çok şeyler anlatmak yerine, çok az bir eforla kendisi çok yol katediyor, muhatabını da olduğu yere değil, olmasını istediği yere çimento ile mıhlıyor. Yabancıyı, dışarıdan geleni, Müslümanı görmek istediği, olması gerektiğine inandığı çerçeveye yerleştiriyor. Elini kolunu bağlıyor. Madem geldin, madem dil öğreneceksin, o zaman öğrendiğin sadece dil olmayacak demiş de oluyor.

Şimdi düşünüyorum, Amerika’da bugünkü açıktan ırkçılık henüz bu boyuta ulaştı mı emin değilim, sanki bir miktar, az bir miktar da olsa geriden takip ediyormuş gibi…

Al birini vur öbürüne. İyilikte değil kötülükte yarışıyorlar…