"Sistemli çalışmayan Hakk, Sistemli çalışan batılın önünde yenilmeye mahkûmdur"
Her inanç sahibi olan Müslüman bilir ve inanır ki, dini elde etmenin bir bedeli vardır. Dini korumanın da bir bedeli vardır ve dini yaymanın da bir bedeli olması gerekir.
İşte bu bedelleri ödemeye engel olan hiçbir şeyin olmadığını dost düşman herkes bilmektedir. İnançlarımızla ters düşmeyen ve yapılması gereken her çeşit hizmeti devreye koymak için üç şeye dikkat edilir. Bunlar, imkânlar, ihtiyaçlar ve hedeflerdir.
Batılı Hıristiyanlar kendi inançlarını ve tahrif ettikleri İncil kitabını ellerine alarak ülke ülke, şehir şehir dolaşmakta ve hayli de başarılı olmaktalar. Sizlere sunmaya çalıştığımız bu bilgi ve belgeler bir hayal ürünü değil, acı gerçeklerdir.
Kabul etsek de etmesek de ortada acı bir gerçek var, dedik. İşte onlardan bir tanesi. Bundan 110 sene önce Afrika kıtasının tamamında yüzde üç nüfus oranı ile 9 milyon olan Hıristiyanlar, bugün 577 milyona ulaşmışlardır.
Dudakları uçurtacak olan bu rakam, bir çalışmanın, hem de planlı, programlı, sistemli bir çalışmanın neticesidir. Kur'an-ı Kerim bu gerçeği şöyle dile getirir: "Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur." Necm Suresi/39 Senelerce dilimizden düşürmediğimiz bir gerçek vardır.
O gerçek, tüm ilim ehlimizi, âlimlerimizi temelden ilgilendiren bir gerçek: İlim ehlinin bir eli kitapta, diğer eli ise hayattadır. İşte bu gerçeği bir türlü anlayamadık ve kavrayamadık. Hayattan haberi olmayacak kadar olaylara mesafeli olan ilim ehli ile hayatın içinde olduğunu zannedip hayattan haberi olmayan ilim ehli sürekli laf üretti.
Ürettiği lafların büyük çoğunluğu toplum tarafından kabul görmedi. Neslimiz, gençliğimiz ise tanıştığı yeni bir hayata öyle bir atıldı ki, onu geri çekip almak o kadar da kolay olmayacak. Bu haftaki mesajımızın konu başlığının şahsıma ait bir söz olmadığını tüm okuyucularımıza bildiriyorum.
O söz son Osmanlı Şeyhülislamlarından biri olan merhum Mustafa Sabri efendiye aittir. Hatta sizlere o sözün Arapça metnini de takdim ediyorum: el Hakku bila nizamin, yeğlübühü'l batılü bin nizam." Bu sözü duyduğum günden beri, dünyanın neresinden bir olay yaşansa, Müslümanlarla gayr-i Müslimler arasında savaş, kavga, haksızlık olsa, aklıma gelir.
Öyle ya, yüce Allah (c.c), hiçbir kavme, hiçbir topluma haksızlık etmez. Her toplum kendi kendine haksızlık etmektedir. Mustafa Sabri Efendi'nin sözünü tüm yetkili, etkili ve hizmet ehli olan insanlara ve özellikle Müslümanların önünü açmak için uğraşan tüm ilim ehline ithaf ederken, sizleri bir başka söz ile buluşturmak istiyorum. İşte o söz, kutsi bir hadistir.
Konuşma ve yazışmalarımızda sık sık hatırladığımız bu kutsi hadisi, özellikle genç Müslüman neslimize armağan ediyor ve üzerinde bir daha düşünülmesini rica ediyoruz. Yazdığı tefsir ile ülke insanımıza büyük bir hizmeti gerçekleştirmiş Merhum Muhammed Hamdi Yazır Efendi, Hak Dini isimli tefsirinin Al-i İmran Suresinin 26-27. ayetlerinin yorumunda bulunan kutsi hadiste şöyle buyruluyor: Ben azimüşşan olan Allah, hükümdarlar hükümdarıyım.
Hükümdarların(devlet başkanlarının) kalpleri ve alınları benim elimdedir. Kullar bana itaat ederlerse ben de onları onlara rahmet kılarım ve eğer kullar bana isyan ederse, ben de onları onlara ceza kılarım.
Şu halde hükümdarlara sövmekle meşgul olmayın ve fakat bana tevbe ve müracaat eyleyin ki, onları size doğru meylettireyim." Şimdi bu kutsi hadisi okuduktan sonra lütfen ellerimizi başımıza koyup bir düşünelim. Hürmetlerin karşılıklı olduğunu bildiren ve: "Allah'tan başkalarına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilgisizce, düşmanca Allah'a söverler." Enam Suresi/108 buyuran rabbimizin, bizlere verdiği ölçülere riayet etmez ve zanlarımıza göre konuşur ve hareket edersek, Rabbimizi (Kur'an'ı) yanımızda değil, karşımızda buluruz.
Netice: Kendimizi inşa etmek, bazen sorgulamak ve daha sonra muhataplarımıza yönelerek onların inşası, ıslahı için plan ve proğramlar yapmak en akıllı bir karar ve en doğru bir usul olsa gerek. Önümüzün açıldığı ve yapacağımız her türlü hizmetlere engellerin konulmadığı bir dönemi iyi değerlendirmezsek, tüm bu nimetler elimizden alınır. Ve bir daha toparlanamayız.
Unutmayalım ki nimetler içinde rehavete ve tembelliğe düşersek, verilen nimetlerin hesabını vermek çok zordur.
yeniakit