Bugünkü 1. sayfamızın "manşet"inde bir haber okuyacaksınız...
Bu haber; "CHP zihniyeti"ni gözler önüne sermesi açısından son derece önemli ve "ibretlik" bir haberdir.
Muhabirimiz Murat Alan imzalı haber, "Sivas Dâvâsı"ndaki "hukuksuzluk"ları, "çifte standart"ları, "çelişki"leri ve en önemlisi de, dönen "fırıldak"ları ortaya çıkarıyor.
Yıl 1993...
37 kişinin öldüğü "Sivas provokasyonu" sonrasında başlatılan operasyonlarda yüzlerce kişi tutuklanmış, "Seyfi Dede operasyonu" ile, Ankara'ya taşınan dâvâda; olayların İBDA-C ve Hizbullah gibi "şeriatçı örgütler" tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmiş, sanıklar "Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmaya teşebbüs"ten yargılanmış ve büyük bölümü "idam"a mahkum edilmişti...
Yıl 2003...
2003 yılında; "Siyasi ve ideolojik amaçla suç işlemek için kurumuş olan terör örgütleri mensuplarının topluma yeniden kazandırılması, toplumsal huzur ve dayanışmanın güçlendirilerek devam ettirilmesi" maksadıyla bir kanun çıkarılır...
"Topluma Kazandırma Yasası" adlı bu yasadan yararlanmak isteyen 31 Sivas sanığı, mahkemeye müracaat eder.
Başvuruları inceleyen Ankara 1 Nolu DGM, kararında der ki;
"Sanıkların, herhangi bir örgütle bağlantıları yoktur... Eylemleri örgütlü gerçekleştirdikleri yönünde somut ve inandırıcı delil bulunamamıştır."
Hoppalaaa...
Buyur, burdan yak!..
1993'te "örgütlü suç" diye insanları "idam"a mahkûm et, 2003'te ise "Örgüt yok" diye karar ver!..
Niye böyle bir karar verme gereği duydular biliyor musunuz?
1993'te "Örgüt işi" demeselerdi, "idam"a varan cezalar veremeyeceklerdi.
2003'te ise;
Eğer "Örgüt yok" demeselerdi, sanıkları affetmek zorunda kalacaklardı.
Sizin anlayacağınız;
"Ceza" vermeye gelince "örgütlü!"
"Affetmeye" gelince "bireysel!"
İşte "Seyfi Dede adaleti!"
İşte "CHP kafası!"
Tek kelimeyle "ibretlik!.."
Ama bu yaptıkları,
Tek kelimeyle "iğrençlik"tir!..
SURİYE OLAYI VE CHP
Tabiî, "iğrençlik" olarak yorumlanacak tek "ibretlik" olay, bu değil...
"CHP kafası"nın ibretlik tavırları dün de vardı, bugün de var.
Hatırlarsınız;
Uçağımız Suriye tarafından düşürüldüğünde, "olayın ayrıntıları"nı öğrenebilmek için bir süre bekleyen ve "tepki"sinin dozajını "söylem"le sınırlı tutan Hükümet'e karşı, CHP'nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, bütün "yoldaş" ve "candaş"lar hep bir ağızdan demişlerdi ki;
"Türkiye'nin onuru ayaklar altında!"
Ve sonrası...
Akçakale'ye "top mermisi" düştü, 5 vatandaşımızı kaybettik...
Hükümet ne yaptı?..
"Anında misilleme" yaptı...
Sonraki günlerde de; ne zaman "top mermisi" düşse, "anında karşılık" verildi ve Suriye hedefleri vuruldu...
Bir de, geçtiğimiz günlerde meydana gelen bir olay var... Malûmlarınız olduğu üzre; Suriye Havayolları'na ait bir "yolcu uçağı" Moskova'dan kalkmış, Türk hava sahasından Suriye'ye doğru giderken, Karadeniz üzerindeyken uyarılmış ve sonunda F-16'lar tarafından Ankara Esenboğa'ya indirilmişti.
Evet, indirilmişti...
Çünkü, "yolcu uçağı"nda "şüpheli sandıklar" vardı... O sandıklarda "füze parçaları" da olabilirdi, bir Rus gazetesinin iddia ettiği gibi, "radar malzemeleri" de olabilirdi.
O halde, uçak yere indirilmeli ve o sandıklar incelenmeliydi.
İncelenmeliydi, çünkü;
Yolcu uçağında olmaması gereken dev kolilerin üzerinde "Rusya'daki bir firma"nın adı vardı... Kolilerin gönderildiği yer de; "Suriye Savunma Bakanlığı" idi...
Anlayacağınız;
Türkiye, "Uluslararası hukuk"tan doğan hakkını kullanmış, Türkiye'nin bir "yol geçen hanı" olmadığını göstermişti...
Vayy sen misin bunu yapan?..
"Uçağımızın düşürülmesi" olayında ortalığı velveleye verip; "Türkiye'nin onuru ayaklar altına alındı" diye cayırtı kopartan CHP kafası, bu defa ne dese beğenirsiniz;
"Suriye ile adım adım savaşa gidiyoruz!.. Moskova'dan kalkan uçağı Ankara'ya indirmekle, Rusya'yı da karşımıza aldık!.. Bu hükümet, Türkiye'yi felâkete sürüklüyor!"
Hoppalaaa...
Bu ne perhiz, bu ne turşu!..
BİR KARAR VERİN!
Uçağımız düşürüldüğünde "Türkiye'nin onuru" diyerek ortalığı ayağa kaldıranlar, "top mermilerine anında misilleme" yapıldı ve "Suriye uçağı Ankara'ya indirildi" diye, şimdi de ağızlarına geleni söylüyorlar;
"Türkiye savaşa itiliyor,
Türkiye felâkete sürükleniyor!"
İyi de be adamlar;
Bir karar verin artık...
Suriye'nin saldırıları yüzünden "Türkiye'nin onuru" çiğnenmeye devam mı etsin, yoksa "misilleme"lerle, "yol geçen hanı" olmadığımız mı gösterilsin?..
Bir karar verin de;
"Nerede" durduğunuzu ve "kimin yanında" olduğunuzu bilelim...
Bu tür tepkiler vermeden önce, "ortalama zekâ"ya sahip bir insan gibi, kendinize şu soruyu sorun;
"Moskova'dan kalkan ve içinde 180 kişi bulunması gereken Suriye yolcu uçağında niye sadece 30 yolcu vardı?"
Bu soruyu sorun ve anlayın;
O uçak, bir "yolcu uçağı" değildir... Uçaktaki 30 yolcu, bir "dolgu malzemesi" olarak kullanılmıştır...
Bunu anlayabilmek için;
"Yüksek bir IQ seviyesi"ne ya da "süper zekâ"ya sahip olmaya hiç gerek yok... "Ortalama zekâ"ya sahip her insan, buradaki "tezgâh"ı görür...
Ama, "CHP kafası" görmez!..
Çünkü onlar;
Her olaya, "işlerine geldiği" gibi bakarlar... İsterse, "çelişki"ye düşsünler!..
"Uçağımızın düşürülmesi" olayında Hükümet'i "sessiz" kalmakla suçlayanların, "uçağın indirilmesi" olayında "Türkiye'yi savaşa sürüklemekle" itham etmesi, bir "çelişki" ve "çifte standart" değil de, nedir?..
Tıpkı, 1993'te "örgütsel", 2003'te "bireysel" dedikleri gibi!..
Zira, işlerine öyle geliyordu!..
KOCASAKAL'DAN AYAKLAR!
Son bir örnek daha...
Malûm, dün Ankara ve İstanbul barolarının genel kurulu vardı... Dün "adaylar" konuştular, bugün de "seçim" yapılacak...
İstanbul'daki Genel Kurul'da, mevcut Baro Başkanı Ümit Kocasakal çıkmış kürsüye ve "kendisini savunan uzun bir konuşma" esnasında demiş ki;
"İstanbul Barosu'nun yeni açtığı ve eleştiri konusu olan sosyal tesisler, bir aidiyet duygusudur!..
Yakında tesislerde İstanbul Barosu 1. Geleneksel Kültür ve Sanat Festivali'ni de başlatacağız...
Ramazan'da biz burada iftar menüsü çıkardık ve özlediğim tablo şuydu;
Bir tarafta başı açık veya başı kapalı vatandaşlar ve meslektaşlar, çünkü burası ordu evi gibi olmayacak, orada iftarını açarken, iki masa yanda birileri de kadehlerini yudumluyordu...
Bu böyledir.
Böyle olması gerekiyor. Açık havada aynı anda bin kişi yemek yiyebiliyor. Biz ancak bu kadar bir kafe yapabildik. Takdir sizindir."
Kocasakal bunları söyledi, bugün oy kullanacak "avukat"lar da bunları yedi, öyle mi?..
Ben yemedim ki, onlar yesin!..
Şu hâle bakın;
Bay Kocasakal, öylesine "mutedil bir insan" profili çiziyor ki, bilmeyen gerçek zanneder!..
Neymiş;
"Başı açık" hanımlar ile "başörtülü" hanımların "yan yana" yemek yiyebileceği bir tablo hayâl ediyormuş...
"Özlediği tablo" buymuş!..
Yalancının!!!..
Koktu bu ayaklar, koktu!..
ÖRTÜYÜ YASAKLAYAN KİM?
Be adam; "Staj Eğitim Merkezi'ne başörtülü sokmama" uygulamasından sonra, "Adliye"lerdeki bazı birimlere "uyarı" yazısı yazıp;
"Baro odaları, icra müdürlükleri, mahkeme kalemleri ile cumhuriyet savcılıkları nezdinde görevin kamusal niteliği sebebiyle keşif ve haciz mahallerinde de türban takılmaması gerekmektedir!"
Diyen, sen değil misin?..
Şu "katakulli"ye bakın;
Şimdi, "başörtülü üyeler"in de "oy"una ihtiyacı var ya; "ayak" yapıyor;
"Özlediğim tablo!"
Peki; aynı "başörtülü üye"leri "Staj Eğitim Merkezi"ne bile sokmayan, "Adliyelerde başörtülü görmeyeceğim" diyen kimdi?..
Dedim ya;
"Tipik CHP kafası!"
Bunlar var ya;
Ne "sosyalist" olabilirler,
Ne de "hümanist!"
Bunar, olsa olsa;
"Pragmatist" olurlar!..
Nerede "çıkar"ları varsa, nereden "fayda" göreceklerse ona göre tavır takınırlar!..
"Seyyar kıbleli"dirler!..
Kim "güçlü" ise, onun önünde eğilirler!..
Uzatmaya gerek var mı;
"Dede"leri Seyfi Oktay,
"Lider"leri de Kılıçdaroğlu!..
Bu kumaştan bu elbise!..
Kime yazıklar olsun?
Hani, Beşiktaş'ın bir "Çarşı Grubu" var ya; onların da "Çarşı, her şeye karşı" diye bir sloganları var ya, "bazı gazeteler"in tavrı da, "Çarşı"dan pek farklı değil... Onlar da, "her şeye karşı"lar!..
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dillendirdiği "Dindar gençlik istiyoruz" talebine karşı çıkıp, "Diğer gençler kâfir mi?" derler!.. Daha da olmadı; "dindar gençler"in, biraz da gençlik heyecanıyla yaptığı yanlışlığı büyütüp; "Bu mu dindar gençlik?" diyerek yerden yere vururlar!..
Peki, madem istemiyorsunuz, gençler "dindar" olmasın!.. İyi de, siz "nasıl bir gençlik" istiyorsunuz?..
"Dindar gençlik" istemeyen aynı gazete, dün de başlık atmış: "Saygısız gençlik!"
Gazetenin; "Atatürk'ün Cumhuriyet'i emanet ettiği gençleri bu hâle getirdiler" diyerek Hükümet'i suçladığı haberde; Dicle Üniversitesi'ndeki "saygısız gençler"in; "İstiklâl Marşı okunurken ayağa kalkmadığı, saygı duruşuna katılmadığı" bildirilmiş!..
İşte bundan şikâyet ediyorlar... Ve tabiî, Hükümet'i hedef alıyorlar... Be adam; bu olayda Hükümet'in suçu ne?.. Bu "saygısızlık"lardan yakınıp, "dindar gençlik" isteyen Başbakan Erdoğan değil mi?.. Ama siz, ona da karşı çıktınız!.. Acaba, kime "yazıklar olsun!"... Gençlere mi, Hükümet'e mi, yoksa size mi?..
yeni akit