Sivil mivil, organik morganik

Abdurrahman Dilipak

Müdür, müdür müdür?

Sahi kim kimdir, ne nedir.

Sivil ya da siyasal olmak. İkisi de akıllı ya da cahil olabilir. İkisi de cesur ve korkak olabilir.. Aslında ikisi de birbirine benzer. Siyasal olan sivil olandan çıkar. Ne aslının aynıdır, ne de gayrı. Mesela teröriste “sivil” etiketi yapıştırdığınızda onu kutsamış mı oluyorsunuz.

Organik mi dediniz. Domuz da organik. Ama “Su” inorganik.. Canlı bir organizmanın parçası olan her şey organiktir. Yoksa “Natural” mi ya da ‘Doğal’ mı demek istemiştiniz. Bana doğal ya da natural olmayan, yani tabiatta olmayan bir şey söyleyin. Eğer tabiattan sadece dünyayı kastediyorsanız, insan da, şeytan da, mesela demir de dışarıdan geldi. 

Nedense kimse fıtri formunun değiştirilip değiştirilmediğini sorgulamıyor. Mesela her şey doğal kökenli olmakla birlikte, işlediğiniz, mesela rafine edilmiş her şey artık saf değildir.

Geni ile oynanmış, hormonlanmış gıdalar “saf” değil. “Fıtrat”ı bozulmuş olur.

“Hijyen” de aslında, “temiz” anlamına gelmiyor. Yani “Tahir” değil. “Taharet” bizim için, “Necaset” ve “Hadaset” diye iki kısımdır. Hijyen, “temizlik tanrısı”nın adıdır. “Ona sunulacak kadar temiz” anlamına gelir. Mesela domuz pisliğini mikrodalgada pişirin hijyenik olur.

Kavramlar, terimler konusunda dikkatli olmamız gerek. Bu sadece gıdalar için değil. Mesela “Demokrasi” deyince her şey tamam mı. Demokrasinin milliyetçisi faşizmdir, liberalinden kapitalizmi damıtabilirsiniz. Solundan komünizmi üretebilirsiniz..

Bakın “Su” inorganik demiştik, 2 hidrojen, bir oksijenden oluşur.. Bakın herkes “Biyolojik” deyince onu sağlıklı olarak algılıyor. Antibiyotik ne oluyor o zaman. Hidrojen de, oksijen de ayrı ayrı antibiyotiktir. Ama belli ölçülerde bir araya geldiklerinde hayatın temel taşını oluştururlar. Ne oldu şimdi.

Su deyince, o kadar çok su çeşidi var ki. Hava gibi su da tek elementten oluşmaz. Saf sudan da sözetmiyorum.

Peki tuzu niye yasaklıyorsunuz. Biz “turşu suyu” içeriz, “Şalgam” içeriz. Suyu ayrıştırmak gibi, tuzu da ayrıştırırsanız bütün bileşenleri sudaki gibi zehir. Rafine ederseniz, onun fıtri yapısını bozarsınız ve zehre dönüştürürsünüz, ama fıtratı bozulmamış tuz hayatidir. Tabi tuza hassasiyeti olan kişileri ayrıca değerlendirmek gerek.

Kendi medeniyetimizin kavram ve kurumlarını terkedince işler karışıyor.. Faiz ile ribayı birbirine karıştırıyoruz.. Bunların etimolojisini, normunu, formunu bilmiyoruz.. Kaime nedir, kaydi para nedir, enflasyon nedir. İşleyişini, sebeb olduğu sonuçları bilmeden hüküm vermeye çalışıyoruz..

Demokrasi, İnsan hakları ve özgürlükleri mesela. Hak Allah’a ait ölçü demektir. Batıdaki right kavramı HAK’ın karşılığı değil ki. HAK “Vehbi”dir, özgürlük “Kesbi”dir. Mesela, etik ve moral “Ahlak”la eş anlamlı mıdır? Cumhuriyet, “Rest Publicas”ın tam karşılığı mıdır?

Laiklik, Teokradi ve Bizatinizm arasındaki ilişki ve çelişkiler nelerdir. Laiklik ile sekülarizm aynı şey midir?

“Anayasa” mı diyeceğiz, “teşkilatı esasi” mi, ya da “toplumsal sözleşme” mi.. Ne yapmak istiyoruz biz.

Sanıyorum birçok şeyi bizim yeniden düşünmemiz gerek.. Şu başkanlık tartışmalarındaki seviyeye bakın, Beştepe ve Erdoğan’ın şahsı etrafında dönüp dolaşan bir konu. Valilik, belediye başkanları, mesela yerel meclisler, ya da Emniyet teşkilatının yapısı üzerinde bir şey diyen var mı? Gelecek tasavvuru var mı? Muhalefetin hali yürekler acısı. İktidar da böyle bir muhalefet karşısında entelektüel bir ispat çabasına gerek duymuyor.. Selam ve dua ile..

yeniakit