"Siyasal İktidarların Hizmetine Giren Bir İslam Anlayışı..."

İslam toplumları, İslam’a hizmet eden siyasal iktidarlardan uzaklaşarak, siyasal iktidarların hizmetine giren bir İslam anlayışını, hukuka hizmet eden devletlerden, devlete hizmet eden hukuku tecrübe ettikleri için İslami temellere, ilkelere, bilince bütü

Bilgi ve Bilinç Yolculuğu / Atasoy Müftüoğlu / İslami Analiz

İslam dünyası toplumları, geleneğin baskısı altında bulunan düşünme süreçleri sebebiyle, farklı bir varoluş ve düşünme tarzını tahayyül etme yeteneğini bütünüyle kaybettiler. Geçmişin nostaljisine kapılıp kalan toplumlar-kültürler, bağımsız düşünme ve üretme özgürlüklerini kaybettikleri için, yeni değerler, anlamlar, çözümlemeler ve çerçeveler üretemiyor. Geleceğe yönelik umutların, ancak, yeni fikirler, yeni çözümlemelerle başlatılabileceğini idrak edemeyen toplumlarda, İslami cemaatler-hareketler, eleştiriye kapalı kabileler-kabileciliklerle bütünleşerek yaşıyor. Aziz İslam’ın, statükolara karşı çıkarak, statükoları aşarak tarihe girdiğinin bilincinde olmayan İslam toplumları, bugün, tam tersi bir konumu seçerek, statükolara kapandıkları için, karşı karşıya bulundukları hayati sorunlarla ilgili cevaplar aramıyor, cevap üretemiyor, yerleşik geleneklere karşı eleştirel bilinç oluşturamıyor.

Eleştiriye kapalı kabilecilikler, büyük ölçüde, entelektüel kültür yetersizliğinden, bilgelik ve irfan yetersizliğinden kaynaklanıyor. Entelektüel kültür yetersizliği sebebiyle, toplumlarımızda akıl, düşünce ve algı sıradanlaşıyor, sıradan bir varolma durumu toplumsallaşıyor. Toplumlarımızda halen çok etkili ve belirleyici olan hiyerarşik bağımlılıklar, bilinçli olmaya, aktif olmaya ve üretkenliğe izin vermiyor. İslami davası olan bir topluluğun, sürekli olarak sorgulamalar ve özeleştiriler yapması gerektiğini her nasılsa hiç hatırlamıyoruz. Hiyerarşik bağımlılıklar toplumlarımızda pasif, teslimiyetçi, edilgen gelenekler oluşturuyor. Sözünü ettiğimiz bağımlılıklar toplumlarımızda katı kalıplaşmalar oluşturuyor. Bu kalıplaşmalar, sorgulayıcı zihni, atalet ve meskenete mahkum ediyor. Sözünü ettiğimiz atalet-meskenet  sebebiyle Müslüman bireyler/toplumlar, bilgi ve anlama açlığı hissetmiyor, zihinsel gıdaya ihtiyaç duymuyor. Eleştiriye kapalı kabilecilikler, bencillikler, düşüncelerini, yaklaşımlarını, tarzlarını, yorumlarını tek doğru olarak dayatıyor, tek yönlü düşünceyi bağnazca meşrulaştırmaya çalışıyor.

İslam toplumlarında yaşanmakta olan zihinsel atalet-meskenet sebebiyle, İslam, bugün maalesef dünyevi otoritesi olmayan, gerçek hayatta tayin edici geçerliliği olmayan kurumsal araştırma-tartışma metinlerine dönüşüyor. Bu durum, entelektüel, kültürel, hukuki, sömürgeleşmeyi kolaylaştırıyor. İslam toplumlarında, İslami bilincin çöküşü, modern gerçeklik karşısında derin bir teslimiyetçiliğe neden oldu. Sözünü ettiğimiz teslimiyetçiliği aşmak üzere, bağımsız zihinlerin, derinlikli sorular sorarak, yeryüzü çapında etkili bir bilgi ve bilinç yolculuğuna çıkmaları gerekirken, bu tür bir sorumluluk Müslüman entelektüellerin derin bir bozgun yaşamalarına neden oldu. Büyük bilgi ve bilinç yolculuğunu, ancak, İslam’ı, uğrunda mücadele edilmeye değer bir sistem olarak görenler başlatabilir. İslami bilgi ve bilinç yolculuğunun her şeyden önce, emperyalist/sömürgeci dünya sisteminin, yalnızca sistem eleştirisiyle çökmeyeceğini bilerek, İslam’ın günümüzde de uygulanabilir olduğunu kanıtlayabilmek için, Müslümanların nasıl bir dünya, toplum, hayat, siyaset tasavvur ettiğini, insanlığın dikkatine sunabilecek nitelikli çözümlemelere/önerilere/çabalara yönelmeleri gerekir.

Teslimiyetçilikler, kronik bağımlılıklar, sıradanlaşmalar, taşralılıklar, ufuksuzluklar, kalıplar ve klişelere mahkum olmak, hamasete mahkum olmak, kabilecilik, edilgenlik, pasiflik, atalet vb. gibi nedenler, İslami bilgi ve iktidar yapılarının otoritelerini bütünüyle yok etti. Bugün, konformist bir zihin-düşünce-kültür dünyasına mahkum olduğumuz için, bağımsız sosyopolitik bir İslami düzen tahayyül ve tasavvur edemiyoruz. İslam toplumları, İslam’a hizmet eden siyasal iktidarlardan uzaklaşarak, siyasal iktidarların hizmetine giren bir İslam anlayışını, hukuka hizmet eden devletlerden, devlete hizmet eden hukuku tecrübe ettikleri için İslami temellere, ilkelere, bilince bütünüyle yabancılaştılar. Tarihin dışında kalan ahlaki ve hukuki bir sistemin hiçbir değer taşımadığını bilmek ve anlamak gerekir. Günümüzde İslami gerçeklik çok derin sorunlar, parçalanmalar, karşıtlıklar, zaaflar, belirsizlikler, yanılsamalarla malul bulunduğu için, İslam’ın gerçeğini görmek ve tecrübe etmek üzere, bütünlüklü bir irade ortaya koyamıyoruz.

İslam dünyası toplumları, kolektif bir iradesizlik, dayanışmasızlık içerisinde bulundukları için, hayatın ve insanlığın geleceği,  para ve iktidar ihtiraslarıyla büyülenmiş bir avuç ahlaksız/vicdansız muhterisin çıkarları doğrultusunda şekilleniyor. Bilinçsizliğimiz ve iradesizliğimiz sebebiyle, sömürgeci bir sistemin acımasız/yıkıcı tahakkümüne katlanıyoruz. Toplumlarımızın, karşı karşıya bulundukları varoluşsal, yapısal, hayati sorunlarıyla ilgili nihai bir tercihi-cevabı-kararı-iradesi yok. Toplumlarımız, geleceği olmayan, güncel popülist politik gündemin/dilin/söylemin rüzgarları doğrultusunda savruluyor. Kitlelerin zihin/ruh dünyaları resmi/popülist hikayelerle kontrol ediliyor. Bağımsız düşünceyi bid’at sayan bir gelenek sebebiyle, entelektüel çaba (içtihad) harcanmıyor. Bir diğer yanda, bütün emperyalizmler “terörle mücadele” ideolojik-ırkçı klişesiyle, sistemik bir şiddeti-terörü bütün Müslüman halklara dayatıyor. İslam toplumlarının, yapısal-varoluşsal-acil sorunlardan kaçmanın mümkün olmadığını, bu sorunlarla hemen yüzleşilmesi gerektiğini, içerisine doğduğumuz her gün, küstah/kibirli/barbar emperyalistler tarafından azarlanmanın, tahkir, tezyif ve tehdit edilmenin, terörize edilmenin bir kader olmadığını anlamaları gerekir.

Kolektif umutlar, kolektif sorumluluklar alarak, kolektif bilinç üreterek hayata geçirilebilir.

Toplumlarımızda, İslami düşünce, kültür, ilahiyat hayatı, bir yanda geleneğin vesayetine, bir diğer yanda da modernitenin vesayetine maruz kalmaya devam ettiği için, büyük bir zihinsel yabancılaşma yaşıyor. Bu zihinsel yabancılaşma sebebiyle de, İslami bir siyasal sistemin nasıl mümkün olabileceğine ilişkin bir müzakere-tartışma iradesi, özgürlüğü gerçekleştirilemiyor. Müslümanları her tür acıya, yoksulluğa, muhacerete, mülksüzleşmeye mahkum eden bir sistemin, uygarlığın ve dünya görüşünün, Müslümanlara karşı duyarlı olmalarını beklemek anlaşılabilir bir durum değildir. Sömürgeci ve ırkçı bir uygarlık, bugün insani bir dünyayı imkansız kılıyor.  Bizler de bu tür bir dünya karşısında etkisiz tanıklıklar sergilemeye devam ediyoruz. İslami önceliklerin yerini, ulus-devlet, milliyet, mezhep, iktidar önceliklerinin aldığı bir dünyada, hangi alanda olursa olsun hiçbir şekilde İslami bir inşa’dan söz edilemez.

 

islamianaliz

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!
Abdurrahman Dilipak: Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum
Abdurrahman Dilipak: Allah’a ve ahiret gününe inanmak!