Soruyu soran görünüşte bu kardeşiniz olabilir. Ama aslında sorunun sahibi ben değilim, sevgili Resulümüz (s.a.v ). Bu soruya muhatap olanlar ise, kıyamet kopuncaya kadar dünyada yaşayıp, Peygamberimize tabi olan ümmetidir. Böyle olunca, bu ciddi soruyu, ciddi olarak iyi anlamalıyız.
Yüce Rabbimiz, 20 küsur ayet ile farklı bağlamlarda bu konuya temas ederken, hepsinde tek bir vurgu yapıyor: Hassasiyet, duyarlılık ve toplumsal sorumluluk... Durum bu olunca, Müslümanlar olarak, yetimler yokmuş gibi yaşayamayız. Vicdanımız el verirse yoksulları senede birkaç kez hatırlamakla yetinebilir, bunun dışında kendi geçimleriyle onları başbaşa bırakabiliriz. Fakat yetimler, birkaç defa yardım etmekle sorumluluğumuzdan düşecek türden bir hizmet dosyası değildir. Hamisiz ve desteksiz bir yetimin akıbeti, toplumun tüm babalarını ilgilendirir. Gözyaşı silinmeyen bir öksüz, toplumun tüm annelerinin ortak derdidir. Elbette sorumlulukta ilk adres devletlerdir. Ancak dinine ve insanlığa hizmet etmek isteyen gönül erleri, bu ağır yükü kolayca başlarından savuşturamayacaklarını bilir ve yaşatma arzusunu iliklerine kadar hissederler. Mahallesindeki yetimlerden haberi olmayan, bunu bırakın akrabalarından yetim kalanların hangi şartlarda hayatlarına devam ettiği hakkında hiçbir fikri bulunmayan bir insan, yetim başı okşamanın ne manaya geldiğini nereden bilebilir?
Son 20 yıldır yaşanan doğal afetler, savaşlar, yetimlerimizin, aktif olarak gündeme gelmesine de sebep oldu. Sadece mahallemizde, yaşadığımız şehirlerde değil, dünyanın dört bucağında olan tüm yetimler, hizmet dosyalarımızın ilk sıralarına alındı. Yetimlerimizin gündeme gelmesi ile gözlerimizde az da olsa gözyaşları oluştu. Gözyaşlarımızın yaptığı en büyük iyilik, kalplerimizin yumuşamasına sebep olmasıdır.
Hayali de olsa, farz-ı muhal Peygamberimiz (s.a.v)'e sorsak: Ey Allah'ın Resulü! Dünyevileşmenin tesiri ile kalplerimiz katılaştı. Kalplerimizin katılaşmasıyla ibadetlerden zevk ve feyiz alamaz olduk. Ey Merhametli Nebi, bizlere tavsiyeniz ne olur? Verilecek cevabı hayali olarak değil, gerçek olarak öğrenmek ister misiniz? Buyurun, işte cevabı:
Bir sahabe sevgili Resulümüzün huzuruna gelip kalbinin katılığından yakınmış ve çare sormuştur. İyi ki de sormuştur, siz de içinizden tekrar edin: "Modern hayatın, seküler sistemlerin içinde kasvet ve kasavet içinde kalmış kalplerimizi yumuşatmak için ne buyurursunuz Efendim? Katılaşmış kalplerimize keskin nazarıyla bakıp teşhisini koyduktan sonra vereceği tavsiyeyi pür dikkat dinleyelim: "Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, yoksulu doyur ve yetimin başını okşa."(Ahmed.El Müsned:2/263). Nasıl manyetik bir alan oluşuyor ki, bir yetimin başına temas eden el, kalbe sinyaller gönderen bir merhamet davetçisi, kalbimizin incelik ve letafet kazanmasındaki en etkin bir faktör haline geliyor. Merhametin artması için yetimin sırtını sıvazlamak değil, koluna girmek, aylık giderini üstlenmek değil, başını okşamak gerekiyor. İhtimal psikolojik bir analiz yapılsa, yetimin üzerinde en çok müsbet tesir gösteren davranışın başını okşamak olduğu ortaya çıkar. "Benim amacım merhametimin artması değil, daha çok sevap almak, ecrin miktarını artırmak, o halde ne yapayım?" mı diyorsunuz, o halde siz de şu hadise kulak verin: "Kim Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç sayısınca iyilik yazılır. Kim yanında bulunan yetim erkek veya kız çocuğa iyi davranırsa, ben ve o, (iki parmağını göstererek) cennette şu ikisi gibidir." Ahmed El-Müsned:5/250
Şu acı gerçeği bir daha hatırlatalım ki, çeşitli musibetler hatırlatıyor ki, dünyada doğal afetler, iç çatışmalar, savaşlar sebebiyle her geçen gün yetim ve öksüz yavrularımızın sayısı artıyor. Sudan'lı, Kenya'lı, Van'lı, Hakkari'li yetimler, çok zor şartlarda yaşarken, açlıktan baygınlık geçiriyorlar. Bunlar bir tarafa, boşanan ailelerin analı babalı çocukları, çoğu zaman yetimlerin kaderleriyle paralel bir hayat yaşıyorlar. Şuurlu kardeşlerimizin kurduğu yardım kuruluşları, her biri kendine has rengi ve kokusuyla oradaki yetim bir gönle dökülmeye gidiyor, buraların yollarını aşındırıyorlar. Bu kurumlara destek olmak elbette yetimlerle ilgili bir şeyler yapmış olmak demektir. Ancak kalbinizin yumuşamasını istiyor, hayatınıza derinlik katmak istiyorsanız uzaktan yardım ya da birkaç kere muvakkaten yardım yetmez. Sahabeden birinin vefat etmeden evvel Kebşe, Habibe ve Faria adındaki üç kızını Peygamberimizin himayesine verdiğini söylemesi üzere, Hz. Peygamber hangi hanımının yanına kalmaya gitse onları da götürür olmuş ve hatta evlilikleriyle bizzat ilgilenmiştir. İbn Saad. T.Kübra:37610 Şu halde çeşitli projeler düzenlenmeli, bu yetimleri hamileriyle buluşturmanın ve bu ebeveyn-çocuk ilişkisinin sadece maddî yardım boyutuyla sınırlı kalmaması için farklı yollar aranmalıdır.
Elimiz çok uzaklara kadar uzanmışken bu hizmeti bir çıta daha yükseltmemizi engelleyen hiçbir şey yoktur. Hem imanımız, hem imkânımız, hem hizmet gönüllülerimiz ve hem de organizatörlerimiz elhamdülillah mevcuttur.
O halde artık birbirimize, "Zilhicce orucunu tuttun mu, bu sene de umreye gidecek misin" gibi soruların yanında, "Bu gün bir hasta ziyaret ettin mi, bir yoksulu sevindirdin mi, bir yetim başı okşadın mı" diye de soralım. Ta ki bir gün Peygamberimizle karşılaşır ve mübarek yüzünü görecek olursak, bizlere emanet ettiği yetimler yüzünden başımızı aşağı eğip, mahcup olmayalım.
yeniakit