Şizofren ve megaloman

Abdurrahman Dilipak

Gülen ile Pavlus arasında, garip bir benzerlik var..

Aslında ilk başlarda Tarsuslu Saul (Pavlus) İsevi düşmanıdır.. Ama bir gün Şam sokaklarında dolaşırken “Rab İsa”(!) ile karşılaşır.. 

Hikaye şöyle: Pavlus, Hz. İsa’nın mezarında dirilişinden sonra Hz. İsa’yla Şam yolunda karşılaştı. Hz. İsa onunla konuştu ve kendisini görevlendirdi. Aşağıda bakacağımız bölümde Pavlus’a ‘Saul’ deniyor. “Saul” sünnet ismiydi, bu isim kendisine Kral Saul anısına verilmiş olabilir.

Saul azılı bir İsevi düşmanı idi. Başkâhine gitmiş, Şam’daki havraların başındakilere kendisine yardımcı olunması için kendine, havranın yetkililerine vermek üzere birtakım yazılar verilmesini istemişti.. Düşüncesi İsevileri bulduğu yerde yakalayıp tutuklamaktı. Şam›a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, “Saul, Saul, neden bana  zulmediyorsun?” dediğini işitti. Saul, “Ey Efendim, sen kimsin?” dedi. “Ben senin zulmettiğin İsa’yım” diye bir ses duydu.. O ses “Haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek” dedi. Bu olay karşısında Saul’la birlikte yolculuk eden adamların dilleri tutuldu, oldukları yerde yığıldılar. Sesi duyanlar, kimseyi göremedi. Saul yerden kalktı, ama gözlerini açtığında hiçbir şey göremiyordu. Sonra kendisini elinden tutup Şam’a götürdüler. Üç gün boyunca gözleri görmeyen Saul hiçbir şey yiyip içmedi. Şam’da Hananya adında bir İsa öğrencisi vardı. Bir görümde Hz. İsa ona, “Hananya!” diye seslendi. “Buradayım, ya Rab” dedi Hananya. Rab ona, “Kalk” dedi, “Doğru Sokak denilen sokağa git ve Yahuda’nın evinde Saul adında Tarsuslu birini sor. Şu anda orada dua ediyor. Görümünde yanına Hananya adlı birinin geldiğini ve gözlerini açmak için ellerini kendisinin üzerine koyduğunu görmüştür.”

Hananya şöyle karşılık verdi: «Ya Rab, birçoklarının bu adam hakkında neler  anlattıklarını duydum. Yeruşalim’de senin kutsallarına nice kötülük yapmış! Burada da senin adını anan herkesi tutuklamak için başkâhinlerden yetki almıştır.” Rab ona, “Git!” dedi. “Bu adam, benim adımı öteki uluslara, krallara ve İsrailoğulları›na duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdır. Benim adım uğruna ne kadar sıkıntı çekmesi gerekeceğini ona göstereceğim.” Bunun üzerine Hananya gitti, eve girdi ve ellerini Saul’un üzerine koydu.

“Saul kardeş” dedi, “Sen buraya gelirken yolda sana görünen Rab, yani İsa, gözlerin açılsın ve Kutsal Ruh’la dolasın diye beni yolladı.” O anda Saul’un gözlerinden balık pulunu andıran şeyler düştü. Saul yeniden görmeye başladı. Kalkıp vaftiz oldu. Sonra yemek yiyip kuvvet buldu. Saul, Şam’da ve Yeruşalim’de birkaç gün Şam’daki öğrencilerin yanında kaldı. Havralarda İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu hemen duyurmaya başladı. Onu duyanların hepsi şaşkına döndü. “Yeruşalim’de bu adı ananları kırıp geçiren adam bu değil mi? Buraya da, öylelerini tutuklayıp baş kâhinlere götürmek amacıyla gelmedi mi?” diyorlardı. Saul ise günden güne güçleniyordu. İsa’nın Mesih olduğuna dair kanıtlar göstererek Şam’da yaşayan Yahudileri şaşkına çeviriyordu.

Aradan günler geçti. Yahudiler Saul’u öldürmek için bir düzen kurdular. Ne var ki, kurdukları düzenle ilgili haber Saul’a ulaştı. Yahudiler onu öldürmek için gece gündüz kentin kapılarını gözlüyorlardı. Ama Saul’un öğrencileri geceleyin kendisini aldılar, kentin surlarından sarkıttıkları bir küfe içinde aşağı indirdiler. Saul Yeruşalim’e varınca oradaki öğrencilere katılmaya çalıştı. Ama hepsi ondan korkuyor, İsa’nın öğrencisi olduğuna inanamıyorlardı. O zaman Barnaba onu alıp elçilere götürdü. Onlara, Saul’un Şam yolunda Rab’bi nasıl gördüğünü, Rab’bin de onunla konuştuğunu, Şam’da ise onun İsa adını nasıl korkusuzca duyurduğunu anlattı. Böylelikle Saul, Yeruşalim’de girip çıktıkları her yerde öğrencilerle birlikte bulunarak Rab’bin adını korkusuzca duyurmaya başladı. Dili Grekçe olan Yahudilerle konuşup tartışıyordu. Ama onlar onu öldürmeyi tasarlıyorlardı. Kardeşler bunu öğrenince onu Sezariye’ye götürüp oradan Tarsus›a yolladılar.” (Elçilerin İşleri 9:1-30, İncil)

Nitekim, Elçi Pavlus İsa’yla karşılaştı ve kaleminden akan sözler ilahi bir şekilde esinlenmişti. İsa’nın öğrencisi olan Elçi Petrus, Pavlus’un yazdıklarının Kutsal Yazı olduğunu söylemiştir: “Sevgili kardeşimiz Pavlus’un da kendisine verilen bilgelikle size yazdığı gibi, Rabbimiz’in sabrını kurtuluş fırsatı sayın. Pavlus bütün mektuplarında bu konulardan böyle söz eder. Mektuplarında güç anlaşılan bazı yerler var ki, bilgisiz ve kararsız kişiler, öbür Kutsal Yazılar’ı olduğu gibi bunları da çarpıtarak kendi yıkımlarını hazırlıyorlar.”  (2.Petrus 3:15-16,İncil)

Elçi Pavlus’un yazıları Kutsal Yazı sayılıyor. ‘Öbür Kutsal Yazılar’la eş görülüyorlar. Bu nedenle, İsa’nın sözleriyle çelişiyor olamazlar. İsa’nın hiçbir zaman Tanrı olduğunu iddia etmediğini söylüyorlar. İsa’nın Tanrı olduğunu söyleyen kişinin Pavlus olduğunu söylüyorlar. Petrus’un Pavlus’un yazdıklarının Tanrı’dan olduğunu söylüyor.. Kutsal Yazılar bir insanın önerileri ya da iddiaları aracılığıyla insandan gelmemiştir. “Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır.” (2.Timoteos 3:16,İncil). “Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler.”  (2.Petrus 1:20-21,İncil)

Bakın, Gülen Teolojisini anlamak için bu bilgiler önemli. Ya da bir “Resul”ün nasıl ilahlaştırıldığını görmek açısından bu ifadeler çok önemli.. Gülen’in kutsanmasındaki şablon bu.  Gülen’i Müslümanların Pavlus’u yapacaklardı.. Ama başaramadılar. Allah dinini korudu. Gülen’in peşinden gidenler aslında Pavlus’un izinden gidiyorlar.. Biraz Pavlus, biraz  Oppus Dei. Biraz CIA, biraz MOSSAD, biraz Vatikan, biraz MI8, bu hareket işte böyle bir şey.

Selâm ve dua ile..

yeniakit