Öncelikle söyleyeyim, İbrahim Kalın’ın “Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü”ne getirilmiş olması, “son derece isabetli” olmuştur.
İbrahim Kalın’ı çok eskiden tanırım... Gerçekten “aydın” bir insandır,“kültürlü” bir insandır... Hem “Türkiye”yi, hem “dünya”yı çok iyi tanır...“Toplumun dini ve milli hassasiyetleri”ni de çok iyi bilir... Hatta, bilmekle kalmaz, bunları “fiili yaşantısı”na da yansıtır!..
İşte bu İbrahim Kalın’ın, önceki gün Cumhurbşakanlığı Sarayı’nda bir“ilk”e imza atıp, “Basın Toplantısı” yapması; birçok insan tarafından“olumlu” karşılanırken, özellikle “Paralel Yapı ve müttefikleri” tarafından“Diktatörlüğe doğru adım adım!” paranoyasını ve “istemezük”çülüğünü gün yüzüne çıkardı!..
Önce şunu söyleyeyim:
İbrahim Kalın’ın“basın toplantısı”yaptığı salon,Beyaz Saray’daki“salon”dan daha büyük ve daha nezihti... Ben,Beyaz Saray’daki“Brifing Salonu”nu da gördüğüm için söylüyorum bunu...
Küçük bir salon!..
Bizimki daha geniş ve güzel...
YA BAŞKANLIK, YA PİŞMANLIK!
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın; gündemdeki olaylarla ilgili bilgi verdikten ve “gazetecilerin soruları”nı cevaplandırdıktan sonra, sözü“Başkanlık Sistemi”ne getirdi ve dedi ki;
“Dünyada farklı Başkanlık modelleri var... Bunlarla ilgili çalışmalar yapılıyor... Nasıl hayata geçirileceğini önümüzdeki süreçte göreceğiz.”
İşin doğrusu;
Bu, yeni bir konu değil...
“Başkanlık tartışmaları” uzun zamandan beri yapılıyor... Geçmişte dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, sık sık açıklamalar yapıp, “Başkanlık Sistemi’nin gerekliliği”ni örnekleriyle açıklamıştı.
Hatta, Burhan Kuzu; “Her Yönü İle Başkanlık Sistemi” adlı bir kitap yazmış ve sistemi “veciz” bir ifade ile şöyle dile getirmişti:
“Ya Başkanlık,
Ya pişmanlık.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, henüz “Başbakan” iken, “Türkiye için Başkanlık Sistemi’nin gerekli olduğunu” sık sık vurgulamıştı...
Doğrusunu söylemek gerekirse;
“Cumhurbaşkanı’nın halkın oylarıyla seçilmesi” ile, “fiili başkanlık sistemi”ne zaten geçmiştik...
Ha yarı Başkanlık,
Ha Tam Başkanlık!..
Bu saatten sonra yapılacak tek şey; “Anayasa’ya birkaç satırlık madde”ekleyip, sistemin “adını koymak”tır!..
Yoksa, şu anda uygulanan sistem, zaten “Yarı Başkanlık Sistemi”dir!..
SEÇİM BEYANNAMESİ
Kaldı ki, bu işler“gizli-kapaklı” da yürütülmüyor... Her şey şeffaf, her şey açık... Meselâ, AK Parti; 7 Haziran’da yapılacak “2015 Seçim Beyannamesi”ne “Başkanlık” sistemini de koyacak ve halktan oy isteyecektir!..
Eğer halk, bu sisteme sıcak bakar ve “yeterli desteği” verirse; 7 Haziran’da oluşacak Parlamento’nun yapacağı ilk iş; herhalde “Yeni Anayasa” yapmak olacaktır!..
AK Parti, 7 Haziran’daki seçimde “330’un üzerinde” bir milletvekili çıkarırsa; içinde “Başkanlık Sistemi”nin de bulunacağı “Yeni Anayasa”yı, mutlaka “Referandum”a götürecek ve “halktan destek” isteyecektir!..
Ama, o zamana kadar, “Başkanlık Sistemi”nin ne olduğunu da halka anlatacaktır.
Mesela, diyecektir ki;
l “Artık Cumhurbaşkanı yok, Devlet Başkanı var... Devlet Başkanı, Yürütme’nin Başı olacak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Milleti’nin birliğini temsil edecek...
l Başkan’ın görev süresi 5 yıl olacak ve en fazla iki defa seçilebilecek... Mevcut Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri Başkan’a geçecek.
l Bakanları; Devlet Başkanı atayacak, Başkan görevden alacak... Meclis’in yetkileri aynen devam edecek...”
Öyle sanıyorum ki;
AK Parti kurmayları, şu günlerde hummalı bir biçimde “Seçim Beyannamesi” üzerinde çalışıyorlar.
Son düzenlemeler yapıldıktan ve konu netleştikten sonra, Başbakan Ahmet Davutoğlu; çıkacaktır kamuoyunun huzuruna, “Beyanname”sini deklâre edecektir!..
Seçim Haziran’da yapılacağına göre; Beyanname en geç Nisan ayındaaçıklanacak ve kamuoyu bilgilendirilecektir.
SOL NİYE İSTEMİYOR?
Yazımın başlarında da ifade ettiğim gibi, “Başkanlık Sistemi” uzun süredir tartışılıyor... Ne var ki; özellikle “muhalefet partileri” ve onların güdümündeki medya organları, bu konuyu tartışmaktan “özenle ve özellikle” kaçınıyorlar!..
Peki, niye?..
Bunun sebebini, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AA Editör Masası’nı ziyareti esnasında açıklamış ve demiş ki;
“Vatandaşın bu işi öğrenmesini istemiyorlar... Başkanlık sistemini vatandaş öğrenirse o zaman kanaati değişebilir diye endişe ediyorlar. O yüzden dikkat ederseniz asla tartışmıyorlar. Özellikle sol kesim hiç tartışmıyor!..
Niye?.. Diyorlar ki,
‘Başkanlık sistemi gelirse bizden başkan asla çıkmaz!.. Ama şimdi hiç olmazsa darbe dönemlerinde çıkarıyoruz, ara dönemlerde çıkarıyoruz. Her ne kadar sandıktan çıkmasak bile başka yollardan bir yolunu buluyor, bizden bir şey çıkıyor.
Ama başkanlık sistemi olursa yüzde 65-70 civarında sağ eksenli oyun olduğu bir yerde soldan başkan çıkmaz’
O yüzden kafadan bu işe karşı çıkıyorlar.”
İNADINA MİNİ ETEK!
Bekir Bozdağ’ın dile getirdiği “Sol’un endişeleri”, pek de yabana atılacak endişeler değildir.
Evet, “Sol” haklıdır!..
Gerçekten de;
“Sol’dan Başkan çıkmaz!”
Peki, niye çıkmaz?..
Size, “Sol’un kafa yapısı”nı göstermek açısından “küçük bir anekdot”aktarmak istiyorum...
Önceki gece, A Haber’deki bir programda, “Halk TV’deki bir program”ın görüntüleri getirildi ekrana...
Halk TV’deki programın konukları; Uğur Dündar, Tuncay Özkan, Yaşar Nuri Öztürk ve Soner Yalçın...
Öyle “coşkulu”, öyle “heyecanlı” ve öyle “ateşli” konuşuyorlar ve öyle“buyurgan”lar ki, sanki “TV programı”nda değil, “miting meydanında”ymış gibi nutuk atıyorlar!..
Tuncayım Özkanım, hayli coşmuş!.. Hatta uçmuş! AK Parti’nin “kömür yardımları”yla iktidar olduğunu iddia edip, bol keseden sallıyor;
“CHP iktidarında mazot ucuzlayacak... Kamu hizmetleri bedava olacak!.. 3 milyon 500 bin işsize iş vereceğiz!”
Tuncayım Özkanım’ın “CHP Sözcüsü” gibi konuşmasını pek ciddiye almasam da, “Sol’un kafa yapısı”nı çok iyi yansıttıkları için Soner Yalçın veUğur Dündar’ın sözlerini ciddiye aldım.
“Cumhuriyet ve Atatürk değerlerine sahip çıkılması” çağrısı yapan Soner Yalçın diyordu ki;
“Ben bunu (papyonu) cumhuriyet değeri diye takıyorum. Biz bunu koruyacağız. Papyon M.Kemal’in emanetidir. M.Kemal de takardı... Cumhuriyet kadınısınız, erkeğisiniz... Saçınıza başınıza dikkat edeceksiniz. İnadına mini etek giyeceksiniz, inadına dekolte giyeceksiniz arkadaş.”
Yani;
“İnadına Papyon!
İnadına mini etek!
İnadına dekolte!”
Soner Yalçın, sözünü bitirir bitirmez, Uğur Dündar, bu “inadına”ların dördüncü ayağını söyledi:
“İnadına kızlı-erkekli oturacaksınız!”
Söyleyin Allah aşkına;
“İnat”ları, sadece “papyon”dan, “mini etek”ten, “dekolte” ve “kızlı-erkekli oturma”dan ibaret bir Sol, Türkiye’de “iktidar” olup, “Başkan” çıkarabilir mi?..
Adamlar, “endişe”lerinde haklı;
“Sol’dan Başkan çıkmaz!”
Sol’dan Başkan çıkmayacağına göre de, adamlar “Başkanlık Sistemi”ni niye tartışsın?..
Bulmuşlar “baldırbacak” meselelerini, konuşuyorlar işte!.. “Başkanlık”konusunu gündeme getirip de, “halkı bilgilendirme”nin ne âlemi var?..
Durmasınlar, konuşsunlar;
“İnadına papyon!’
İnadına mini etek!
İnadına dekolte!..
İnadına kızlı-erkekli!”
Bunları, ancak “Halk TV’de” söyleyebilirler... “Halkın içine” giremezler!..
Girseler bile “şemsiye” almak zorundalar!.. Çünkü, “tükürük yağmuru”yla banyo yapmak zorunda kalabilirler!..
Soma’da olduğu gibi!..
NE DEVE, NE KUŞ!
Her neyse... Biz, bu “kafa yapısı” varken “Sol’dan Başkan çıkmayacağı”meselesini bir tarafa bırakalım da; şu “Başkanlık Sistemi”ne bir bakalım...
Bekir Bozdağ’ın da dediği gibi;
Türkiye’nin “mevcut anayasa”sı, tam olarak “Parlamenter Sistem”i ifade etmiyor... Aslına bakarsanız; Türkiye’deki sistem, ne “deve”dir, ne de“kuş!”
Yani, “adı konulmamış bir sistem!”
Hele, duruma bir bakalım:
TBMM’de “komisyonların oluşumu”nda çoğunluk iktidardadır...
Meclis’te yasalaşan “kanun”lara bakın... Tamamına yakını, “tasarı”dır veHükümet’ten gelir.
Teklifler de hükümetlerin onay verdikleri tekliflerdir.
Hükümete rağmen TBMM’nin kendine bağımsız bir gündem oluşturmaimkanı yoktur!.. Sadece getirirler, gündem olsun diye uğraşırlar, ama çoğunluk “evet” demezse gündem oluşturamazlar.
Bu, nasıl “bağımsız bir yasama”dır?.. Yürütmenin emrinde duran bir yapı var. Yürütmeye karşı güçlü bir yapısı yok!..
Gerçekten de öyle değil mi?..
“Meclis Araştırma Komisyonu” veya “denetleme komisyonları” eğerçoğunluk izin vermezse, kurulamıyor... Hükümete veya bakana karşıgensoru verildiğinde, hükümet kabul etmezse, gündeme bile alınmıyor.
Sizin anlayacağınız, çoğunluk “Evet” demezse, denetim yapılamıyor.
Özetle ifade edecek olursak;
“Çoğunluğun izin verdiği kadar” denetim yapılıyor, “çoğunluğun izin verdiği kadar” kanun çıkarılıyor... Bunun adına da “Parlamenter Sistem”deniliyor, iyi mi?..
Uzun lâfın kısası;
“Kim iktidar olursa olsun sonuçta onun dediği oluyor... Onun için Türkiye’nin Anayasası ne yazarsa yazsın uygulamasında bağımsız bir yasaması yoktur... Tam aksine, Yürütme’nin, yani Hükümet’in emrinde bir yasaması vardır.” İşte bu yüzdendir ki; “Yasamanın, yürütmenin emrinde olması sağlıklı bir işleyiş değildir.”
Şunu da ilâve edelim:
Hem Atatürk, hem İnönü, hem de Menderes’in; hem yürütme ve hem deyasama elindedir. Onların uyguladıkları sistem, “tam bir başkanlık sistemi”dir... Bugünkü Amerikan sisteminden daha güçlü başkandırlar...
O dönemde Mustafa Kemal Atatürk ne dediyse hükümet onu yaptı...Adnan Menderes döneminde de, Celal Bayar, temsili bir noktada duruyor, sadece Menderes’in dedikleri oluyordu... Açıkçası; Mustafa Kemal Atatürkve İsmet İnönü dönemleri, fiilen başkanlık dönemidir.
Dahası;
O dönem, bugünkü Amerikan Başkanlık Sistemi’nden daha güçlü bir sistemdi...
Obama’nın zavallı bir durumu var... Burhan Hoca “Zavallı Obama” diyor... Çünkü parlamentoda hiçbir etkisi yok. Ama hem Atatürk’ün hemİnönü’nün hem Menderes’in; hem yürütme hem yasama elindedir. Tam bir başkanlık sistemidir. Onlar, bugünkü Amerikan sisteminden daha güçlübaşkandırlar!..
HALKTAN KOPUKLAR!
Bu konuda yazılacak çok şey, verilecek çok örnek var.
Peki; bunca “getiri”sine ve bunca “avantaj”ına rağmen, özellikle “Sol, Sosyalist ve Marksist” partiler niye karşı çıkıyor “Başkanlık Sistemi”ne?..
Karşı çıkıyorlar, çünkü;
“Başkan olabilmek için en az yüzde 51 oy almak lâzım... Oysa, bizim yüzde 51’e ulaşmamız mümkün değil... O halde, Başkanlık Sistemi’ne karşı çıkalım... Öyle ya; nasıl olsa bizim düşüncemiz, bizim fikrimiz iktidar da olmaz, başkan da!” diye düşünüyorlar.
“Parlamenter Sistem”de ısrar etmelerinin sebebi ise şu:
“Parlamenter Sistem’de, hiç olmazsa bir iktidar umudu var... 27 Mayıs’ta ve 28 Şubat’ta olduğu gibi, asker belki siyasete müdahale eder de, bize de iktidar yolu açılır... Ama Başkanlık Sistemi gelirse; askeri darbe ihtimali ortadan kalkacağı için, biz de iktidara gelemeyiz!”
Oysa, böyle bir ihtimal var...
“Halkın inançlarına saygı” gösterseler, “insanları kucaklamaya” başlasalar, ehh biraz da “çözüm” politikaları üretseler, pekalâ yüzde 51’i bulabilirler!
Ama, kendileri de biliyorlar ki;
Bu şartları yerine getiremezler!..
Yani;
İnançlara saygı gösteremezler,
İnsanları kucaklayamazlar,
Çözüm üretemezler!..
O halde;
“Muhalefet”te kalmaya devam...
Hem sonra;
“İktidar” olup da “ülke yönetmek” gibi bir dert ve çabaları yok ki!..
Ve ayrıca;
Partilerine “başkanlık” edemiyorlar ki,
Türkiye’ye “Başkanlık” etsinler!..
KOMŞUDA PİŞER, BİZE DE DÜŞER!
“İnadına papyon!.. İnadına mini etek!.. İnadına dekolte!.. İnadına kızlı-erkekli” dedikleri sürece de; “ekran”larda yüz gösterirler ama, “iktidar yüzü” göremezler!..
“Kedinin ciğere baktığı gibi” Yunanistan’a ve Çipras’a bakarlar, iştaha kapılıp; “Komşuda pişer, bize de düşer” diyerek “yalanmaya” başlarlar!..
“Cumhurbaşkanlığı Sarayı”na bakar bakar, “ağızlarının suyu akar” ama,“koruk” demeye mecburdurlar!..
Peki, biz ne diyeceğiz?..
“İnadına Başkanlık!”
Ya Başkanlık, ya Pişmanlık!..
ABD: 225 yılda 44 başkan... Türkiye: 91 yılda 62 hükümet!
Tablo gayet net ve açık...
“Türkiye’de 91 yılda 62 hükümet” kurulurken, “başkanlık sistemine 225 yıl önce” geçen Amerika’da; Obama, “44. başkan”dır, iyi mi?..
Eğer Türkiye’de “istikrarlı bir yapı” olsaydı, yani “seçimler 4 veya 5 yılda bir yapılsa”ydı; Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki “62. Hükümet”in işbaşına gelebilmesi için, “aradan 306 yılın geçmesi” gerekecekti!..“Darbe”ler, “entrika”lar ve “transfer”ler olmasaydı; “62. Hükümet”in en az“2 bin 167 yılı”nda, ya da “2 bin 228 yılı”nda göreve gelmesi gerekecekti!..
Ama, 2015 yılındayız ve “62. Hükümet” işbaşında!..
Görüyorsunuz ya;
“Türkiye’de 91 yılda 62 hükümet,
Amerika’da 225 yılda 44 başkan!..
Peki, sormak lâzım değil mi;
“Siyasi istikrar” nerede?..
Bunun çaresi “parlamenter sistem” midir, yoksa “başkanlık sistemi” mi?..
Haa, “hükümet”lerin; milletvekillerinin “istifa” tehditleriyle yıkılıp-kurulduğunu da unutmayalım... Ecevit’in “Güneş Motel entrikası” ile hükümet kurduğunu, Hüsamettin Cindoruk’un da “Refahyol’u devirdiğini”hepimiz biliyoruz!..
Anlayacağınız; “güçlü iktidar”ın yolu “başkanlık sistemi”nden geçiyor!..
Herkes bu tabloyu görmelidir!..
yeniakit