Muhammed El Hac YUSUF
Somali Nereye Gidiyor?
Geleceğe ilgi duymak, yeni ortaya çıkmış bir durum değil insanın fıtratında olan bir olgudur. İbn Haldun buna şöyle işaret ediyor: "Biliyorum ki insanlar eylemlerinin sonucunu; hayatta ve ölümde başlarına gelecek olanın bilgisini, hayır ve şerri özellikle de devletlerin yükselmesi ve düzensizliği gibi kamu olaylarıyla ilgili konuların sonuçlarını gözlerler. Bu, insanlığın özelliklerindedir" Mukaddime 1/330
Geleceği gözleme haram ve mubah olmak üzere iki kısımdır. Bunu belirleyen ise kullanılan araçlardır. Eğer geleceği gözlemlemede kehanet, astroloji, uğursuzluk atfetme, sihir, gaybdan haber verme gibi şer'i metinlerde yer almış araçlar kullanılmış ise, bütün bunlar haram gözlem cinsinden kabul edilir.
Eğer kullanılan araç meşru ise ya da haram değilse Kur'an ve sünnetin gelecekte olacak işlere dair verdiği bilgilerden, kamu hayatıyla ilgili işlerde yasal bir hüküm çıkarmaksızın sadık rüyalar, ilham ve ferasetten, kozmik yasaları ve sebeplerinin araştırılmasıyla eylemlerin sonuçlarını inceleyen bilimsel yöntemlerden yararlanmak gibi- yasak değildir.
Bu durumun ehemmiyeti sebebiyle, alimler eylemlerin sonuçlarını incelemeye karar verdiler. Gelecekte olması beklenen olumsuzlukları engelleme ve çıkarların araştırılması bakımından Şatıbi şöyle diyor: "Eylemlerin sonuçlarına bakmak, şer'i olarak kabul gören ve istenen bir şeydir. Eylemler rızaya uygun ya da aykırıdır. Müçtehit, mükelleflerin yaptıkları eylemlere ancak varacağı sonuca baktıktan sonra hüküm verir. Bu, bir faydayı celbeden ya da bir olumsuzluğu bertaraf eden yasal bir eylem olabilir. Ama yapılma amacının aksine bir sonucu olabilir" Bu müçtehit için varılması zor ama çok lezzetli, meyvesi hoş ve şeriat yasalarına göre de uygundur". Düşündüğünde eylemler, menfaat sonuçlarının öncülleridir, sonuçların sebepleridir, kanun koyucunun muradıdır. Sonuçlar sebeplerin vardığı noktadır. Sonuçlar sebepler zinciri olarak görmek istenen bir şeydir ve sonuca bakmanın anlamı da budur." El-Muvafakat 4/194-195
Gelecek araştırmalarının önemine yaptığımız bu kısa bakıştan sonra Somali'nin geleceği nereye gidiyor konusuna dönüyoruz.
Ve diyoruz ki: Somali'nin kopkoyu, beyaz ipliğin siyah iplikten seçilemeyeceği bir tünele girdiği görülüyor. Uzun seneler yaşadığı amansız krizin sonunun ne zaman geleceği bir yana biz, onun isyankarlar yüzünden girdiği bu çıkmazdan ne zaman çıkacağını da bilmiyoruz.
Ancak büyük olaylara gebe olan gelecek günlerin neler gizlediğine dair bir takım haberler verebiliriz. Bu ise kozmik yasalar, sebep ve sonuç ilişkilerin incelenmesi üzerine kurulu bir çeşit akli hüküm çıkarma yöntemidir. {Allah'ın sünnetinde bir değişme bulamazsın ve Allah'ın sünnetinde bir sapma da bulamazsın.}
Bu incelemeye binaen Somali sahasında gelecekte olacaklara dair şunlar su yüzüne çıkıyor:
İlk Olarak: Somali'nin Yeni Bir Sömürge Dönemine Girmesi
Güvenlik Konseyinin BM güçlerinin Somali'ye gönderilmesi kararını onaylaması bunu doğruluyor. Belki bu güçlere Endonezya, Pakistan, Bangladeş ya da birliğe üye başka İslam ülkeleri başkanlık edecek. Nitekim Afrika Birliği de Somali'ye ek güç göndermeye karar verdi. Sierra Leone ve Nijerya da Somali'ye kuvvet göndermeyi onayladılar.
Bu korkuyu artıran bir diğer sebep, Habeşistan (Etiyopya) güçlerinin bir kez daha Somali'ye girmesidir. Alınan bilgiler bu güçlerin Şeyh Şerif'in doğum yeri olan Cevher şehrine yöneldiğini ifade ediyor ve bu güçlerin başkent Mogadişu'ya doğru ilerlemesi uzak bir ihtimal olarak görülmüyor.
Bunlara ek olarak; gelen haberler Amerikan savaş uçaklarının alçak rakımda Dobley, Kismayo ve Mogadişu semalarında uçtuğunu ve bazı savaş uçaklarının da Mogadişu havaalanına indiğini söylüyor. Bu uçakların Somali'de bulunan Afrika Kuvvetlerine askeri mühimmat sağlaması var olan bu endişeleri pekiştiriyor.
Korsanlıkla mücadele ve uluslar arası ticaret geçitlerini güven altına alma bahanesiyle birçok dünya ülkesinin savaş filoları Somali sularında demir atmış durumda. Bu da bir başka oyun. Bunun amacı, Somali'nin egemenliğini kontrol altına alma, kara, hava ve deniz sınırlarını ihlal etme, tabi kaynaklarını ve zenginliklerini yağmalamadır. Belki de Kenya'nın Somali sularındaki yayılmacı işgal projesini Güvenlik Konseyine götürmesi bu tavrı açıklayabilir. Somali suları etrafında dönen bu oyunun amacı bu suları uluslar arası hale getirmektir. Ve Kenya da bu olmadan önce komşusunun sularından en büyük payı kapmak istemektedir. Ne de olsa komşunun komşusu üzerindeki hakkı daha büyüktür.
İkinci Olarak: Sivil Savaşın Eskisinden Daha Güçlü Bir Şekilde Gündeme Gelişi
Yeniden iç savaşın çıkacağı söylentileri dolaşıyor. Bu durum Somali'deki bazı savaş komutanları arasında toplantılar yapıldığını ve Somali'deki en önemli savaş komutanlarından olan Muhammed Habib'in geçtiğimiz günlerde Mogadişu'ya geldiğini doğruluyor. Ve direniş geçiş hükümetini, Somali sokaklarında belirtileri görünmeye başlayan endişeden hareketle savaş komutanlarını yeniden silahlandırmakla itham ediyor.
Buna ek olarak; direniş ve hükümet Mogadişu'da yaşayan bazı kabilelere sırtını dayıyor. Bu sebepten içinde bulunulan savaşın başlangıcında Somali Alimler Heyeti şeyhlerinden biri bana direnişin kabilelere olan güçlü desteğini sürdürdüğünü hükümet açısından da durumun aynı olduğunu söylemişti. Bu kişi sözlerinin devamında, yapılan bu ittifaklar sebebiyle bazı kabileler arasında suçlamalar ve çatışmalar meydana gelebileceğine dair çok büyük bir endişe olduğunu söyledi. Bazıları, direnişin Somali'nin güneyindeki hakimiyetini ve hükümetin kuzeydeki yoğunlaşmasını direniş ve kabileler ya da hükümet ve diğer kabileler arasındaki bir çeşit ittifak olarak yorumluyor.
Üçüncü Olarak: Somali'nin Özellikle de Mogadişu'nun Alt Yapısını Çökertmek
Bazı haberler, hükümetin vatandaşları direniş merkezlerine yakın olan mevkileri boşaltmaya teşvik ettiğini söylüyor. Nüfusun yoğun olduğu yerler de bile şiddetli bombardıman olacağı yönünde haberler geliyor. Uganda kuvvetleri sözcüsü de, direniş tarafından hedef alınmaları halinde kendilerini savunmak için bu saldırıya bombalamayla karşılık vereceklerini söyledi. Bu durumun daha fazla masum insanı kanının dökülmesi ve korkun suçların işlenmesine sebebiyet vermesinden kokuluyor.
Beklenen bu savaşlar direnişle hükümet arasında masum halkın yaşadığı yerlerde Afrika güçlerinin kullandığı bombalardan daha az hasar verici olmayacak. Bu savaş, bu topraklarda tek bir canlının kalmadığı, ekinin ve neslin yok edildiği bir savaş olacak.
Dördüncü Olarak: Direniş Ve Hükümetin Başarısız Olması
Bu hükümetin de davranış bakımından kişiler ya da ilkeler bakımından değil- öncekiler gibi olması bekleniyor. Bu davranış direnişin davranışına tepkiden doğmaktadır. İki hükümet arasındaki en benzer yönler şöyle özetlenebilir:
1-İki hükümet de ülkeye hakim olamamış ve direnişten kurtulamamıştır.
2-Somali krizini çözecek sihirli değneği olan uluslar arası toplumun peşinden koşulmuştur.
3-Direnişe baskı uygulama aracı olarak yabancı güçler kullanılmış ve bunun sonucu olarak da yeniden ülkenin işgali gündeme gelmiştir.
Direnişin de hükümeti düşürüp dizginleri ele alma ve şeriatın uygulanması projelerini gerçekleştirmede başarısız olması bekleniyor. Fakat bu düş İslam Mahkemelerinin ülkenin çoğuna hakim olduğu dönemdeki düşüne benziyor. Ama sonuçta bu hayal gerçekleşmedi ve ülke hazırlıksız bir şekilde işgal edildi. Tarih tekerrür ediyordu. Gençlik kuvvetleri şehre ilerlediler ve hakim olmadıkları alanları da ele geçirdiler, hükümeti, Afrika kuvvetlerini ve bütün dünyayı tahrik ettiler. Sonuç, "galip de yok mağlup da yok" mantığından hareketle tarafları tekrardan gerilla savaşına sürükleyen kötü bir yenilgi oldu.
Afrika kıtasında kritik bir aşamaya gelindiğinin sinyalini veren başka beklentiler de var. Fakat bu zikrettiklerimiz en önemli beklentilerdi. Bunlardan hiçbirinin gerçekleşmemesini diliyoruz Allah'tan. Fakat kozmik yasaları ve sebep ve sonuçları görmezden gelen ya da inkar edenin bu yasaların gazabına uğrayacağı kesin. Bu yasalar nerede ve ne zaman olursa olsun hiç kimseye acımaz.
Dramatik Olayların Olmasından Kim Sorumlu?
Beklenen dramatik olayları zikrettikten sonra şimdi de olayların bu karanlık tünele ve çıkmaz yola doğru seyretmesine kimin sebep olduğundan bahsedelim. Buna direniş mi yoksa hükümet mi sebep oldu?
Bu soruya cevap vermeden önce analizcilerin elinde bulunan bilgilerin ve analizlerinde kullandıkları bilgi kaynaklarının farkı olmasından ötürü analizlerin de fraklı olduğuna değinmek gerekiyor. Buradan hareketle hiç kimse benim kişisel analizime bağlı kalmak zorunda değildir. Beğenen kabul eder beğenmeyen göz ardı eder.
Benim açımdan, bu beklentilerin sorumluluğunu iki taraf eşit olarak paylaşır. Belki de bana bu nasıl oluyor diyeceksiniz? Bu sorunun cevabını şimdi zikredeceğim noktalarla daha açık bir şekilde ifade edeceğim:
İlk olarak; uzlaşma girişimlerinin reddedilmesi ya da buna tam olarak hazır olunmaması. Direniş açısından değerlendirirsek; Somali alimlerinin girişimlerini reddettiklerini ya da alimlerin konumlarını kabul etmeye hazırlıklı olmadıklarını görürüz. Direnişçiler bunu alimlerin tarafsız olmamaları hatta hükümetten yana olmaları bahanesini öne sürerek yapmaktadır. Ama öte yandan direnişçilerin saldırganlığa karşı çıkmak için başlatılan uluslar arası girişimi büyük bir memnuniyetle kabul ettiklerini görüyoruz.
Hükümetin tavrı da direnişinkinden daha iyi değil. O da uluslararası girişimi kabul etmedi. Bunu açıkça ifade etmemekle birlikte davranışları ve bu ara bulucunun tarafsız olmadığı hatta direnişin tarafını tuttuğu yönündeki ithamlarıyla böyle düşündüğünü gösterdi.
Şu halde iki tarafında karşılıklı müzakerelere başlamaya tam olarak hazır olmadıklarını görüyoruz. Medya aracılığıyla bazı uyum belirtirlinin gösterilmiş olmasının amacı nezaket ve saygınlığı korumaktır.
İkinci olarak; ateşli açıklamalarla tırmanan gerginlik. Keşke her iki taraf da bu nezaket ve uzlaşı heyetlerinin konumunu koruma sınırında kalsaydı. Ama olaylar ateşli konuşmaların olduğu sözlü bir gerginlik havasına büründü. Bu gerginliği ilk olarak Gençlik hareketi başkanı ve bazı liderlerinin açıklamaları, resmi sözcüler aracılığıyla Hizbul İslami yetkililerinin ve liderlerin açıklamalarıyla direniş başlatmış olsa bile hükümet de direnişten daha iyi bir tavır sergilemedi. O da savaşın patlak vermesinden sonra gerginliği tırmandırıcı ifadeler kullandı. Kendisini tutabilme ya da başkalarının açıklamalarından etkilenmeme gücüne sahip değildi. Bunun için Şeyh Şerif'in son açıklamalarını, başbakan, enformasyon bakanı ve diğer hükümet yetkililerinin açıklamalarını delil olarak sunmayacağım. Bütün bunlar sorumluluğun iki tarafa da ait olduğunu gösteriyor.
Olaylar birbirinin tekrarı. Bu hükümetin tavrı da Abdullah Yusuf ve onun hükümetinin tavrının aynısı. Yusuf hükümeti de bir müddet direnmiş ama sonunda ülkeyi bela ve acılara sürükleyen bir düşüncesizlik sergilemişti. Bu sahne Şerif hükümeti tarafından tekrar sergileniyor. Bu hükümet de direnişe bir müddet direndi. Ama kısa bir zaman sonra direnişe misliyle karşılık verdi. Abdullah Yusuf ve hükümetinin direnişe sabretmiş olması onun birinci derecede ülkeyi işgale sürükleyen taraf olmasına engel olamadı. Şeyh Şerif hükümeti de eylemlerinin sonuçlarından kaçma hakkına sahip değil. O da eylemlerinden sorumlu. Direniş de davranışlarının sonucundan mesul.
Üçüncü olarak; son savaşın patlak vermesinin sebebi. Bu savaşlardan önce bir dizi faili meçhul cinayetin işlendiği biliniyor. Burada her iki taraf birbirini suçluyor. Bunların sonuncusu direniş liderlerinden birine yapılan suikast girişimiydi. O vakit direniş gerektiğinden fazla silah gücü kullanarak hedef alınan lideri kurtarmak istedi. Daha sonra ise iki tarafında hesabında olmayan bir süratle savaş patlak verdi.
İki tarafın da bu savağın patlak vermesinde büyük payı var. Hükümetin bu işin sorumluluğundan kaçma gibi bir şansı yok. Direnişin de can ve mal kaybına sebep olan bu savaşlardan sıvışma hakkı yok.
Herkes yaptıklarından sorumlu. Buna ilk defa kimin başladığı önemli değil. Birisi sana saldırsa ve sen de kendini müdafaa etsen senin kendini müdafaa etmenin sonucu olarak bu çatışmada taraf olmayan kişilerin canı ve malına zarar gelir. Başkalarına zarar veren davranışlarından ilk ve son olarak sen sorumlusun. Saldıran taraf ise sana verdiği zarardan sorumlu. Buna binaen hükümet ve direniş, başkanlık koltuğunu ve ülke liderliğini el geçirmek için kanı dökülen bu masum Müslüman halk karşısındaki bütün davranışlarından, attıkları kurşunlar ve fırlattıkları füzelerden sorumludurlar.
Son olarak; vaziyeti iyi idrak edebilmek için herkese şunu nasihat ediyorum:
1-Allah'tan sakının. Bu zavallı ve yenilmiş halka acıyın. Onun ulusal, adil, İslami bir hükümetin yönetiminde müreffeh bir yaşam, adalet ve güvenliğe olan inançlarını kırmayın. Bu halka azap etmeyin. Çünkü bu halk yeteri kadar acı çekti.
2-Bu savaşlar en kısa zamanda durdurulsun. Bunlar ne halk, ne direniş ne de hükümetin yararınadır.
3-Diyalog kanalları yeniden açılsın. Bütün siyasi kapı ve kanalların kapatılması siyasi bir ahmaklıktır. Savaş olduğu zaman bile sürekli açık olan bir kapı olmalıdır. Hiç şüphe yok ki herkes gücünü, kuvvetini, imkanını bilecektir. Ama yine herkes tek başına işi sonlandıramayacağını da bilecektir. Böylece düşmanıyla diyalog köprüleri kurmanın yollarını arayacaktır.
4-Zikrettiğimiz korku ve beklentilere sebep olunmasın. Herkesin iş işten geçmeden önce davranması gerekir.
Son olarak, bunu kötümserlik açsından değil iyiyi iyi, kötüyü kötü olarak göstermek ve ona düşmekten alıkoymak için söylüyorum. Allah biliyor ki; bütün isteğim durumun iyileşmesi ve ülkeye istikrar ile güvenliğin geri gelmesidir. Ümit ettiğimiz bu ama her zaman denildiği gibi istekler temennilerle elde edilmez.
Allah'tan bu ümmet için itaat ehlini aziz, isyan ehlini zelil edecek bir bilinç vermesini, görünen ve görünmeyen bütün fitnelerden bizi korumasını, ümmetimi hak kelime ve dünya ile ahiret mutluluğu üzerinde birleştirmesini istiyorum.
* Medine İslam Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Somalili Muhammed el Hac Yusuf'un bu analizi, Gülşen Topçu tarafından İsra Haber için tercüme edilmiştir.
Geleceği gözleme haram ve mubah olmak üzere iki kısımdır. Bunu belirleyen ise kullanılan araçlardır. Eğer geleceği gözlemlemede kehanet, astroloji, uğursuzluk atfetme, sihir, gaybdan haber verme gibi şer'i metinlerde yer almış araçlar kullanılmış ise, bütün bunlar haram gözlem cinsinden kabul edilir.
Eğer kullanılan araç meşru ise ya da haram değilse Kur'an ve sünnetin gelecekte olacak işlere dair verdiği bilgilerden, kamu hayatıyla ilgili işlerde yasal bir hüküm çıkarmaksızın sadık rüyalar, ilham ve ferasetten, kozmik yasaları ve sebeplerinin araştırılmasıyla eylemlerin sonuçlarını inceleyen bilimsel yöntemlerden yararlanmak gibi- yasak değildir.
Bu durumun ehemmiyeti sebebiyle, alimler eylemlerin sonuçlarını incelemeye karar verdiler. Gelecekte olması beklenen olumsuzlukları engelleme ve çıkarların araştırılması bakımından Şatıbi şöyle diyor: "Eylemlerin sonuçlarına bakmak, şer'i olarak kabul gören ve istenen bir şeydir. Eylemler rızaya uygun ya da aykırıdır. Müçtehit, mükelleflerin yaptıkları eylemlere ancak varacağı sonuca baktıktan sonra hüküm verir. Bu, bir faydayı celbeden ya da bir olumsuzluğu bertaraf eden yasal bir eylem olabilir. Ama yapılma amacının aksine bir sonucu olabilir" Bu müçtehit için varılması zor ama çok lezzetli, meyvesi hoş ve şeriat yasalarına göre de uygundur". Düşündüğünde eylemler, menfaat sonuçlarının öncülleridir, sonuçların sebepleridir, kanun koyucunun muradıdır. Sonuçlar sebeplerin vardığı noktadır. Sonuçlar sebepler zinciri olarak görmek istenen bir şeydir ve sonuca bakmanın anlamı da budur." El-Muvafakat 4/194-195
Gelecek araştırmalarının önemine yaptığımız bu kısa bakıştan sonra Somali'nin geleceği nereye gidiyor konusuna dönüyoruz.
Ve diyoruz ki: Somali'nin kopkoyu, beyaz ipliğin siyah iplikten seçilemeyeceği bir tünele girdiği görülüyor. Uzun seneler yaşadığı amansız krizin sonunun ne zaman geleceği bir yana biz, onun isyankarlar yüzünden girdiği bu çıkmazdan ne zaman çıkacağını da bilmiyoruz.
Ancak büyük olaylara gebe olan gelecek günlerin neler gizlediğine dair bir takım haberler verebiliriz. Bu ise kozmik yasalar, sebep ve sonuç ilişkilerin incelenmesi üzerine kurulu bir çeşit akli hüküm çıkarma yöntemidir. {Allah'ın sünnetinde bir değişme bulamazsın ve Allah'ın sünnetinde bir sapma da bulamazsın.}
Bu incelemeye binaen Somali sahasında gelecekte olacaklara dair şunlar su yüzüne çıkıyor:
İlk Olarak: Somali'nin Yeni Bir Sömürge Dönemine Girmesi
Güvenlik Konseyinin BM güçlerinin Somali'ye gönderilmesi kararını onaylaması bunu doğruluyor. Belki bu güçlere Endonezya, Pakistan, Bangladeş ya da birliğe üye başka İslam ülkeleri başkanlık edecek. Nitekim Afrika Birliği de Somali'ye ek güç göndermeye karar verdi. Sierra Leone ve Nijerya da Somali'ye kuvvet göndermeyi onayladılar.
Bu korkuyu artıran bir diğer sebep, Habeşistan (Etiyopya) güçlerinin bir kez daha Somali'ye girmesidir. Alınan bilgiler bu güçlerin Şeyh Şerif'in doğum yeri olan Cevher şehrine yöneldiğini ifade ediyor ve bu güçlerin başkent Mogadişu'ya doğru ilerlemesi uzak bir ihtimal olarak görülmüyor.
Bunlara ek olarak; gelen haberler Amerikan savaş uçaklarının alçak rakımda Dobley, Kismayo ve Mogadişu semalarında uçtuğunu ve bazı savaş uçaklarının da Mogadişu havaalanına indiğini söylüyor. Bu uçakların Somali'de bulunan Afrika Kuvvetlerine askeri mühimmat sağlaması var olan bu endişeleri pekiştiriyor.
Korsanlıkla mücadele ve uluslar arası ticaret geçitlerini güven altına alma bahanesiyle birçok dünya ülkesinin savaş filoları Somali sularında demir atmış durumda. Bu da bir başka oyun. Bunun amacı, Somali'nin egemenliğini kontrol altına alma, kara, hava ve deniz sınırlarını ihlal etme, tabi kaynaklarını ve zenginliklerini yağmalamadır. Belki de Kenya'nın Somali sularındaki yayılmacı işgal projesini Güvenlik Konseyine götürmesi bu tavrı açıklayabilir. Somali suları etrafında dönen bu oyunun amacı bu suları uluslar arası hale getirmektir. Ve Kenya da bu olmadan önce komşusunun sularından en büyük payı kapmak istemektedir. Ne de olsa komşunun komşusu üzerindeki hakkı daha büyüktür.
İkinci Olarak: Sivil Savaşın Eskisinden Daha Güçlü Bir Şekilde Gündeme Gelişi
Yeniden iç savaşın çıkacağı söylentileri dolaşıyor. Bu durum Somali'deki bazı savaş komutanları arasında toplantılar yapıldığını ve Somali'deki en önemli savaş komutanlarından olan Muhammed Habib'in geçtiğimiz günlerde Mogadişu'ya geldiğini doğruluyor. Ve direniş geçiş hükümetini, Somali sokaklarında belirtileri görünmeye başlayan endişeden hareketle savaş komutanlarını yeniden silahlandırmakla itham ediyor.
Buna ek olarak; direniş ve hükümet Mogadişu'da yaşayan bazı kabilelere sırtını dayıyor. Bu sebepten içinde bulunulan savaşın başlangıcında Somali Alimler Heyeti şeyhlerinden biri bana direnişin kabilelere olan güçlü desteğini sürdürdüğünü hükümet açısından da durumun aynı olduğunu söylemişti. Bu kişi sözlerinin devamında, yapılan bu ittifaklar sebebiyle bazı kabileler arasında suçlamalar ve çatışmalar meydana gelebileceğine dair çok büyük bir endişe olduğunu söyledi. Bazıları, direnişin Somali'nin güneyindeki hakimiyetini ve hükümetin kuzeydeki yoğunlaşmasını direniş ve kabileler ya da hükümet ve diğer kabileler arasındaki bir çeşit ittifak olarak yorumluyor.
Üçüncü Olarak: Somali'nin Özellikle de Mogadişu'nun Alt Yapısını Çökertmek
Bazı haberler, hükümetin vatandaşları direniş merkezlerine yakın olan mevkileri boşaltmaya teşvik ettiğini söylüyor. Nüfusun yoğun olduğu yerler de bile şiddetli bombardıman olacağı yönünde haberler geliyor. Uganda kuvvetleri sözcüsü de, direniş tarafından hedef alınmaları halinde kendilerini savunmak için bu saldırıya bombalamayla karşılık vereceklerini söyledi. Bu durumun daha fazla masum insanı kanının dökülmesi ve korkun suçların işlenmesine sebebiyet vermesinden kokuluyor.
Beklenen bu savaşlar direnişle hükümet arasında masum halkın yaşadığı yerlerde Afrika güçlerinin kullandığı bombalardan daha az hasar verici olmayacak. Bu savaş, bu topraklarda tek bir canlının kalmadığı, ekinin ve neslin yok edildiği bir savaş olacak.
Dördüncü Olarak: Direniş Ve Hükümetin Başarısız Olması
Bu hükümetin de davranış bakımından kişiler ya da ilkeler bakımından değil- öncekiler gibi olması bekleniyor. Bu davranış direnişin davranışına tepkiden doğmaktadır. İki hükümet arasındaki en benzer yönler şöyle özetlenebilir:
1-İki hükümet de ülkeye hakim olamamış ve direnişten kurtulamamıştır.
2-Somali krizini çözecek sihirli değneği olan uluslar arası toplumun peşinden koşulmuştur.
3-Direnişe baskı uygulama aracı olarak yabancı güçler kullanılmış ve bunun sonucu olarak da yeniden ülkenin işgali gündeme gelmiştir.
Direnişin de hükümeti düşürüp dizginleri ele alma ve şeriatın uygulanması projelerini gerçekleştirmede başarısız olması bekleniyor. Fakat bu düş İslam Mahkemelerinin ülkenin çoğuna hakim olduğu dönemdeki düşüne benziyor. Ama sonuçta bu hayal gerçekleşmedi ve ülke hazırlıksız bir şekilde işgal edildi. Tarih tekerrür ediyordu. Gençlik kuvvetleri şehre ilerlediler ve hakim olmadıkları alanları da ele geçirdiler, hükümeti, Afrika kuvvetlerini ve bütün dünyayı tahrik ettiler. Sonuç, "galip de yok mağlup da yok" mantığından hareketle tarafları tekrardan gerilla savaşına sürükleyen kötü bir yenilgi oldu.
Afrika kıtasında kritik bir aşamaya gelindiğinin sinyalini veren başka beklentiler de var. Fakat bu zikrettiklerimiz en önemli beklentilerdi. Bunlardan hiçbirinin gerçekleşmemesini diliyoruz Allah'tan. Fakat kozmik yasaları ve sebep ve sonuçları görmezden gelen ya da inkar edenin bu yasaların gazabına uğrayacağı kesin. Bu yasalar nerede ve ne zaman olursa olsun hiç kimseye acımaz.
Dramatik Olayların Olmasından Kim Sorumlu?
Beklenen dramatik olayları zikrettikten sonra şimdi de olayların bu karanlık tünele ve çıkmaz yola doğru seyretmesine kimin sebep olduğundan bahsedelim. Buna direniş mi yoksa hükümet mi sebep oldu?
Bu soruya cevap vermeden önce analizcilerin elinde bulunan bilgilerin ve analizlerinde kullandıkları bilgi kaynaklarının farkı olmasından ötürü analizlerin de fraklı olduğuna değinmek gerekiyor. Buradan hareketle hiç kimse benim kişisel analizime bağlı kalmak zorunda değildir. Beğenen kabul eder beğenmeyen göz ardı eder.
Benim açımdan, bu beklentilerin sorumluluğunu iki taraf eşit olarak paylaşır. Belki de bana bu nasıl oluyor diyeceksiniz? Bu sorunun cevabını şimdi zikredeceğim noktalarla daha açık bir şekilde ifade edeceğim:
İlk olarak; uzlaşma girişimlerinin reddedilmesi ya da buna tam olarak hazır olunmaması. Direniş açısından değerlendirirsek; Somali alimlerinin girişimlerini reddettiklerini ya da alimlerin konumlarını kabul etmeye hazırlıklı olmadıklarını görürüz. Direnişçiler bunu alimlerin tarafsız olmamaları hatta hükümetten yana olmaları bahanesini öne sürerek yapmaktadır. Ama öte yandan direnişçilerin saldırganlığa karşı çıkmak için başlatılan uluslar arası girişimi büyük bir memnuniyetle kabul ettiklerini görüyoruz.
Hükümetin tavrı da direnişinkinden daha iyi değil. O da uluslararası girişimi kabul etmedi. Bunu açıkça ifade etmemekle birlikte davranışları ve bu ara bulucunun tarafsız olmadığı hatta direnişin tarafını tuttuğu yönündeki ithamlarıyla böyle düşündüğünü gösterdi.
Şu halde iki tarafında karşılıklı müzakerelere başlamaya tam olarak hazır olmadıklarını görüyoruz. Medya aracılığıyla bazı uyum belirtirlinin gösterilmiş olmasının amacı nezaket ve saygınlığı korumaktır.
İkinci olarak; ateşli açıklamalarla tırmanan gerginlik. Keşke her iki taraf da bu nezaket ve uzlaşı heyetlerinin konumunu koruma sınırında kalsaydı. Ama olaylar ateşli konuşmaların olduğu sözlü bir gerginlik havasına büründü. Bu gerginliği ilk olarak Gençlik hareketi başkanı ve bazı liderlerinin açıklamaları, resmi sözcüler aracılığıyla Hizbul İslami yetkililerinin ve liderlerin açıklamalarıyla direniş başlatmış olsa bile hükümet de direnişten daha iyi bir tavır sergilemedi. O da savaşın patlak vermesinden sonra gerginliği tırmandırıcı ifadeler kullandı. Kendisini tutabilme ya da başkalarının açıklamalarından etkilenmeme gücüne sahip değildi. Bunun için Şeyh Şerif'in son açıklamalarını, başbakan, enformasyon bakanı ve diğer hükümet yetkililerinin açıklamalarını delil olarak sunmayacağım. Bütün bunlar sorumluluğun iki tarafa da ait olduğunu gösteriyor.
Olaylar birbirinin tekrarı. Bu hükümetin tavrı da Abdullah Yusuf ve onun hükümetinin tavrının aynısı. Yusuf hükümeti de bir müddet direnmiş ama sonunda ülkeyi bela ve acılara sürükleyen bir düşüncesizlik sergilemişti. Bu sahne Şerif hükümeti tarafından tekrar sergileniyor. Bu hükümet de direnişe bir müddet direndi. Ama kısa bir zaman sonra direnişe misliyle karşılık verdi. Abdullah Yusuf ve hükümetinin direnişe sabretmiş olması onun birinci derecede ülkeyi işgale sürükleyen taraf olmasına engel olamadı. Şeyh Şerif hükümeti de eylemlerinin sonuçlarından kaçma hakkına sahip değil. O da eylemlerinden sorumlu. Direniş de davranışlarının sonucundan mesul.
Üçüncü olarak; son savaşın patlak vermesinin sebebi. Bu savaşlardan önce bir dizi faili meçhul cinayetin işlendiği biliniyor. Burada her iki taraf birbirini suçluyor. Bunların sonuncusu direniş liderlerinden birine yapılan suikast girişimiydi. O vakit direniş gerektiğinden fazla silah gücü kullanarak hedef alınan lideri kurtarmak istedi. Daha sonra ise iki tarafında hesabında olmayan bir süratle savaş patlak verdi.
İki tarafın da bu savağın patlak vermesinde büyük payı var. Hükümetin bu işin sorumluluğundan kaçma gibi bir şansı yok. Direnişin de can ve mal kaybına sebep olan bu savaşlardan sıvışma hakkı yok.
Herkes yaptıklarından sorumlu. Buna ilk defa kimin başladığı önemli değil. Birisi sana saldırsa ve sen de kendini müdafaa etsen senin kendini müdafaa etmenin sonucu olarak bu çatışmada taraf olmayan kişilerin canı ve malına zarar gelir. Başkalarına zarar veren davranışlarından ilk ve son olarak sen sorumlusun. Saldıran taraf ise sana verdiği zarardan sorumlu. Buna binaen hükümet ve direniş, başkanlık koltuğunu ve ülke liderliğini el geçirmek için kanı dökülen bu masum Müslüman halk karşısındaki bütün davranışlarından, attıkları kurşunlar ve fırlattıkları füzelerden sorumludurlar.
Son olarak; vaziyeti iyi idrak edebilmek için herkese şunu nasihat ediyorum:
1-Allah'tan sakının. Bu zavallı ve yenilmiş halka acıyın. Onun ulusal, adil, İslami bir hükümetin yönetiminde müreffeh bir yaşam, adalet ve güvenliğe olan inançlarını kırmayın. Bu halka azap etmeyin. Çünkü bu halk yeteri kadar acı çekti.
2-Bu savaşlar en kısa zamanda durdurulsun. Bunlar ne halk, ne direniş ne de hükümetin yararınadır.
3-Diyalog kanalları yeniden açılsın. Bütün siyasi kapı ve kanalların kapatılması siyasi bir ahmaklıktır. Savaş olduğu zaman bile sürekli açık olan bir kapı olmalıdır. Hiç şüphe yok ki herkes gücünü, kuvvetini, imkanını bilecektir. Ama yine herkes tek başına işi sonlandıramayacağını da bilecektir. Böylece düşmanıyla diyalog köprüleri kurmanın yollarını arayacaktır.
4-Zikrettiğimiz korku ve beklentilere sebep olunmasın. Herkesin iş işten geçmeden önce davranması gerekir.
Son olarak, bunu kötümserlik açsından değil iyiyi iyi, kötüyü kötü olarak göstermek ve ona düşmekten alıkoymak için söylüyorum. Allah biliyor ki; bütün isteğim durumun iyileşmesi ve ülkeye istikrar ile güvenliğin geri gelmesidir. Ümit ettiğimiz bu ama her zaman denildiği gibi istekler temennilerle elde edilmez.
Allah'tan bu ümmet için itaat ehlini aziz, isyan ehlini zelil edecek bir bilinç vermesini, görünen ve görünmeyen bütün fitnelerden bizi korumasını, ümmetimi hak kelime ve dünya ile ahiret mutluluğu üzerinde birleştirmesini istiyorum.
* Medine İslam Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Somalili Muhammed el Hac Yusuf'un bu analizi, Gülşen Topçu tarafından İsra Haber için tercüme edilmiştir.