Çoğu kimse, ‘15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin, postunu Pensilvania’ya sermiş olan ve halüsinasyonlar içindeki tuhaf hareketleri bile kerametine verilen bir mâlum kişi tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğine inanmakta zorlanıyor.
Aslında, mekanizmanın oluşturulması, hafızâlarımızı biraz yoklarsak, o kadar da karmaşık da değildi.. Sâde bir şekilde başlamış ve güçlendikçe başka güç merkezlerinin ilgisini çekmiş ve onların da çekim alanlarına düşmüştü.
İlk yapılanma herhalde bol ağlamalı, gözü yaşlı vaizlerle başlamıştı. Başkalarında bu derecede görülmeyen uçma-kaçma hikayeleriyle süslü, bazen hüngür-müngürlü, bazen oturduğu kürsüden ayağa fırlayarak, hop
oturup hop kalkarak yapılan hareketler normalin dışında bir tablo oluşturuyor ve bazılarını etkiliyordu.
Bu arada bazı dergiler de yayınlamaya başlamıştı..
***
Sonra, eğitim sisteminin en büyük açmazlarından istifadeyle açılan dershane yatırımları devreye girdi. Buralardan çıkan çocukların da genelde üniversite giriş imtihanlarında başarılı olduğu görülünce.. Aileler çocuklarının geleceği için sökün ettiler bu yerlere..
Kimse, imtihan sorularının çalınarak öğrencilere verildiği ve yüksek başarının bundan dolayı olduğunu uzuuun yıllar fark veya itiraf edemedi. Çünkü sistem, açık veren herkesi de yakacak şekilde kurulmuştu. Ve, öğrenciler başarılı oldukça bu dershaneler dolup taştı, yüzbinlerle.. Ödenen yüksek ücretlerin karşılığı ne de olsa alınıyordu..
***
Paralar geldikçe akıllı tedbirler de geliştirildi. Nitekim dershanelere gelenler için yurtlar açılması, paralarının bir banka aracılığıyla toplanması sağlanmış ve o çocukların aileleriyle irtibat yolları da böylece geliştirilmişti.
Sonra, Üniversitelere giren çocukların yönlendirilmesi ve daha çok da hukuk fakültelerine kayıtlarının yapılması dikkat çekmemişti.. Yargı böyle sessizce ele geçirilecekti. Ve sonra askerî okullara da çengel atıldı.
Futbol karşılaşmalarının yayın hakkı bile yüzmilyonlar verilerek, birkaç sene boyunca hep kendilerine ait bankaca satın alınmıştı.
***
Bu arada, Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı diye devreye giren bir kuruluş, kendilerine en uzak tiplere bile uyduruk vesilelerle ödüller vermeye başladı. Abant Toplantıları göz alıcı şekilde tertip edilmeye başlandı..
‘Hoşgörü ve Dinlerarası Dialog lafları’ çoğunu gafil avladı.. Üstelik laik çevrelerin hassasiyetleri de tahrik edilmemeye de çalışılıyor, Erbakan’a hassasiyet gösteren mâlum çevrelerin sırtı sıvazlanıyordu.
Ayrıca, terörle mücadelede asker kayıpları olduğunda, o cemaatin başındaki kişi, Genelkurmay Başkanları’na hitaben öyle başsağlığı mesajları yayınlıyordu.
Artık kendisine bağlı gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda adı sadece ‘Muhterem Hoca Efendi’ olarak yazılıyordu..
Bir ünlü ilahiyatçı -yazar Prof., onun adına, ‘Hocaefendi Fıkhı’ isimli bir kitap hazırlamıştı. Halbuki, bu kişi, o zat ile tanışmıyordu bile.. Ama hanımı vefat edince, o zat, bu kişiye hitaben, gazetesinde yarım sahifelik
bir başsağlığı mesajı yayınlamış ve o kişi de böylece o oltaya takılmıştı.
***
Amerika’da tedavi edilirken, bir kuruluş kendisine, bir ödül verdi. Aynı kuruluş, Papa ile mülâkatı sağlandı.
Papa’dan sonra Patrik de kendisiyle görüşmek isteyince hemen, -Alaeddin Kaya’nın bizzat yaptığı açıklamaya göre-, MGK. Genel Sekreteri Org. İlhami Kılıç’a bilgi verildi. Kaya, Patrik’in, Heybeli Ruhban Okulu’nun açılması için yardım istemesi halinde, ‘Hoca Efendisi’nin de Patrik’ten, Selanik’te bir ‘Atatürk Enstitüsü açılmasına yardımcı olması’ teklifini götürmeyi düşündüğünü bildirmiş ve General’i hayran bırakmıştı.
***
Sonra kocaman kocaman adamlar, bu zatın işaret ettiği ‘salih zât’ın, Mehdi’nin zuhûrunun yakın olduğu düşüncesiyle ona daha bir yaklaştılar.
İslamî konulara yabancı kalmış, reçeli kavanozun dışından yalamış kimseler onun girdabındaydılar artık..
(Bu konuya, Cumartesi günkü yazıda da değinelim, inşaallah..)
stargazete