Ermenilerin 1915 yılında yaşadıkları ile ilgili tartışma her yıl olduğu gibi bu nisan ayında da tekrar gündeme oturdu. Tehcir mi katliam mı, kitlesel ölüm mü yoksa soykırım mı gibi kelimeler etrafında uçuşan soru cümlecikleri en azından Türkiye, Ermenistan ve siyasi anlamda onlara destek olan ABD ve Rusya gibi güçlü ulus-devletlerin gündemini dolduruyor. Uzun olduğu kadar verimli ve dopdolu yaşanmış, bereketli bir hayatın sonunda doksan yedi yaşında bu dünyaya gözlerini kapatan anneannem hem Osmanlı İmparatorluğunun son dönemini, bir ümmetin millete dönüştürülme projesini, hem de Cumhuriyeti ve artçı sarsıntılarla gelen darbelerini görmüştü. Bir Cumhuriyet kadını olmadı hiçbir zaman. O bir Müslümandı, o şekilde yaşadı, çocuklarını yetiştirdi, okudu, yazdı ve gidenler kervanına katıldı.
Anlatmıştı... Birinci Dünya Savaşı’nın, İstiklal muharebesinin tam ortasında Ermeni komşularının ağlaya ağlaya yurtlarından çıkartıldıklarını, tehcire zorlandıklarını, gitmek istemezken gidişlerini. Giden için de arkada kalanlar için de hiç şüphesiz zor bir dönemdi. Bu bahsettiğim Isparta’nın Uluborlu ilçesinde yaşananlardan...
Doğu farklı mıydı, Kars, Ağrı, Erzurum... Ermeniler miydi katleden yoksa katledilen... Katletmekten söz ediyorken bu ne anlama geliyordu... “Katl” hangi noktada kitlesel imha olarak adlandırılabilirdi... Bir kişinin ölümü insanlığın ölümü anlamına gelir şiarından yola çıkarsak, bu son sorunun bir anlamı var mıydı zaten... Zulüm değdiği yerden dağ dağ, tepe tepe büyüyüp, katlanmaz mıydı zaten...
ABD Başkanı Obama bu 24 Nisan’da soykırım demedi ama ne anlam ifade ediyorsa içini doldurdu, eksiksiz bir tarif verdi. Kim bilir belki siyasi doğruluk adına dost ülke Türkiye’yi gücendirmemek için belki de şimdilerde üzerine uylatmamak için böyle yaptı.
Türkiye geçen sene yayınladığı özür mektubunu geri almışçasına sert bir duruş sergiledi bu yıl. Rusya Ermenistan’ın yanında, Almanya da.
İsrail ise soykırım demedi. Hem ilginç hem de hiç değil. Şaşırtıcı gibi gözüken aslında en beklenen bir gelişme de İsrail’den geldi. Konu ile ilgili olarak, “İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, 1915 olaylarının yüzüncü yıldönümü sebebiyle Kudüs’te düzenlenen anma törenindeki konuşmasında, ‘soykırım’ kelimesini kullanmadı. Kudüs’teki Cumhurbaşkanlığı konutunda düzenlenen törene ev sahipliği yapan Rivlin, Ermeni cemaati liderleriyle bir araya geldiği etkinlikte 1915 olaylarına dair konuştu. Konuşmasında ‘soykırım’ kelimesini kullanmaktan kaçınan Rivlin, o devirde yaşanan olayları, ‘Ermeni halkı, modern toplu öldürmenin ilk kurbanı olmuştur’ ifadeleriyle değerlendirdi” diyor haber. İsrail soykırımın kendisine özel bir mefhum olarak addedilmesi taraftarıdır hep. Bir başka deyişle soykırım denince akla, dünyanın neresinde olursanız olun, Hitler Almanyasının Yahudilere yaptıkları anlaşılmalıdır. Uluslararası arenada da bu, Latince’den alınan “holocaust” kelimesiyle karşılık bulur. Amerika başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkede Yahudi soykırımı ilköğretimden itibaren ders olarak okutulur, bütün detayları inceletilir, Anne Frank gibi soykırım kurbanlarının hikayeleri bir bir genç zihinlere kazınır. Bu denli konu üzerinde yoğunlaşma, irdeleme, inceleme ve hafızalara yerleştirme süreci bir taraftan süregelirken, mesele başka milletlerin, insan topluluklarının katledilişi olunca İsrail’in suskunluğu ancak kendi biricikliğini muhafaza etme arzusu ile izah edilebilir.
Bir de tabii şununla. Eğer soykırım ifadesi başka insan toplulukları için kullanılır hale gelirse; o zaman bir gün Filistinlilerin İsraillilerin ellerinde çektikleri için de kullanılabilir olur...
yeniakit