Ses getireceğini biliyordum ama, bu kadar gürültü koparacağını tahmin etmiyordum... Öyle bir gürültü koparıldı ki, yapılan "yorum"lar, "gerçek"lerin fersah fersah önüne geçmeye başladı.Nedir olay?..
Taraf gazetesi yazarlarından Ahmet Altan ve Yasemin Çongar'la birlikte Neşe Düzel'in istifa etmeleri, önceki günün tartışma konusuydu. Onları Murat Belge ve Pakize Barışta'nın istifaları takip etti...
"Niye istifa ettiler?"
Taraf'ın patronu Başar Arslan, istifalara gerekçe olarak, "Altan ve arkadaşlarının yorulmaları"nı gösterip; "Taraf yoluna devam edecek. Altan ve ekibinin çok büyük katkıları oldu... Aramızda bir anlayış farklılığı oluşsa da, kendilerine minnettarız" derken, Ahmet Altan ve ekibi, "The End"lerine gerekçe olarak "ekonomik sıkıntı"ları gösterdiler.
Öyle bir ekonomik sıkıntı içindeydiler ki; Perşembe günkü "Silivri'deki Ergenekon duruşması"na muhabir gönderecek bir "araç"ları, araçlarına koyacak "benzin"leri yoktu!.. Bu şartlar altında da çalışılamazdı!..
"Gerekçe"leri buydu...
Ama "gerçek" neydi?..
OPERASYON GAZETESİ Mİ?
Ortalık, "iddia"dan geçilmiyor.
Herkes, "kendi meşrebi"ne, "kendi görüş"üne ve "kendi ideoloji"sine göre bir iddia atıyor ortaya.
Mesela, Gerçek Gündem adlı internet sitesinin sahibi Barış Yarkadaş, gazetedeki "istifa"ları değerlendirirken demiş ki;
"Yaklaşık beş yıl önce CHP kökenli Arslan Ailesi'nin yayın hayatına soktuğu Taraf Gazetesi dramatik sona yaklaşıyor. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan ile Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar'ın istifa kararı alması, Taraf'ı var eden temel çizgide önemli değişiklikler olacağını gösteriyor.
Gazete bundan sonra yayın hayatına devam etse bile; eski ilgiyi uyandırmayacak.
Altan ve arkadaşlarının siyasi baskı yüzünden istifa etmek zorunda kalması, okurlarının yeni yönetime ve patronaja olan güvenini de sarsacak. Gazetenin yaptığı her habere, kuşkuyla bakılacak.
Taraf Gazetesi, kurulduğu ilk günden beri medyanın hep ilgi odağı olmayı başardı. Ergenekon operasyonları öncesi kurulan ve adeta bu operasyonların "sesi' olma misyonunu üstlenen Taraf, gazeteciliğin temel kurallarını binlerce kez ayaklar altına aldı. Toplumu önce Ergenekon, ardından ise Balyoz adı verilen operasyonlara hazırlamak ve kitle desteği sağlamak için yayın hayatını sürdüren Taraf, bu işlevini başarıyla yerine getirdi.
Fethullah Gülen'e yakın medyanın yazmadığı ve yazmak istemediği hangi bilgi varsa, bunların tamamı Taraf'ta değerlendirildi. "Sözde liberal' Ahmet Altan ve arkadaşları, yıllar boyunca AKP ile Fethullah Gülen Hareketi'nin gizli ajandasının uygulanabilmesi için çaba gösterdi. AKP karşıtı tüm çevreleri "Ergenekoncu', "darbeci', "ırkçı', "faşist' diye nitelendiren Taraf, Hrant Dink davasındaki gerçekleri örtme misyonunu da üstlendi. Gazete, Dink'i kimlerin ne için katlettiğini görmek yerine, cinayetin ardındaki gerçekleri karartmaya çalıştı.
(...)
Taraf'ta istifaların yaşanmasına yol açan süreç, AKP'nin iktidara üçüncü kez gelmesinin hemen ardından başladı. Erdoğan, genel seçim öncesi yapılan Anayasa referandumunda yüzde 58'lik bir destek almayı başardı... Bu desteği koruyan ve 12 Haziran seçimlerinde yüzde 50 oy alan Erdoğan, kendisini var eden "ittifak'ları yük olarak görmeye başladı.
Son genel seçimlerde Abdullah Gül'e yakın hiçbir ismi listeye koymayan, Fethullah Gülen Hareketi'nin ise sadece dört temsilcisini TBMM'ye taşıyan Erdoğan, "tek adam'lığını da zımnen ilan etti.
AKP'yi oluşturan ittifaktaki kavga da burada başladı. Tasfiye edildiğini ve AKP'deki etkisinin sıfırlandığını gören Abdullah Gül, Fethullah Gülen Hareketi ile olan ilişkilerini sıklaştırdı. Taraf çevresi de bu yeni ve dar koalisyonun sesi oldu. Erdoğan'a karşı muhalefet etmeye başlayan Taraf, bir yıl önce yaşanan Uludere katliamı sonrası AKP'ye adeta bayrak açtı. Bu yayınlar o denli etkili oldu ki; Başbakan Taraf'ı birkaç kez eleştirmek zorunda kaldı.
Fethullah Gülen Hareketi ile Abdullah Gül cephesinin söyleyemediklerini yayın yoluyla dolaşıma sokan ve kamuoyu oluşturan Taraf, bu misyonunu da hakkıyla yerine getirdi."
BELEDİYE'NİN BASKISI MI?
Bu yorum, elbette "istifa"ların sebebini açıklamaya yetmiyor... Çünkü bu satırlar, "Taraf'ın misyonunu analiz"den öte bir anlam taşımıyor.
Kaldı ki;
Bu yorum da, yoruma muhtaç...
Öyle ya;
Barış Yarkadaş, güya "Taraf'ın analizi"ni yaparken, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan'ın aralarını açmaya, tabiî bu arada "Gülen Cemaati" ile aralarına "nifak" sokmaya çalışıyor.
Daha doğrusu;
Bu istifaları "Erdoğan'ın üzerine yıkmaya" çalışıyor... Nitekim, yazının devamında, "iddialarını destekleyecek bir bilgi" de aktarıyor Barış Yarkadaş...
Özetle diyor ki;
"(...) Ve öldürücü darbe, Aralık ayının ilk günlerinde vuruldu. Yapılan araştırma sonucu, Taraf Gazetesi'nin İstanbul Kadıköy'deki binasının "kaçak' olduğu ortaya çıktı. İddiaya göre, binanın "iskanının olmadığı' anlaşılınca, AKP'li Büyükşehir Belediyesi Taraf'ın sahibi Başar Arslan'a "Binanız yıkılacak' yazısı gönderdi.
Yine iddialara göre, Başar Arslan binanın yıkımının durdurulması için CHP'li bazı siyasetçileri devreye sokmaya çalıştı. Eski bir CHP'li olan Arslan'ın bu çabası da fayda etmedi. Yaklaşık 15 milyon dolar değerindeki binasının tehlikede olduğunu gören Başar Arslan, durumu Ahmet Altan'a açtı. Altan, patronunun ne istediğini anladı.
Ancak yayın politikasından taviz vermedi. Patron Arslan da bunun üzerine mali kıskaca başladı. (...) Son 15 günde haber merkezinin bütçesini tamamen kıstı. Öyle ki; gazeteyi var eden Ergenekon davasında mütalaa verileceği gün, Taraf muhabirleri Silivri'ye gidecek araba ve benzin bulamadı. Taraf, bu yüzden Silivri'de ne olup bittiğini ajanslardan izlemek zorunda kaldı.
Ahmet Altan, önceki gün ortaya çıkan bu tablo sonrası, gazeteyi yaşatamayacağını ve istenmediğini anladı. Bunun üzerine istifa etmek zorunda kaldı."
MUHATAP CHP'Lİ BELEDİYE!
Eveeet, Barış Yarkadaş'ın yorumları böyle... Böyle düşünen sadece o değil... Ne kadar "AK Parti karşıtı" gazeteci, televizyoncu, siyasetçi varsa, çoğu Barış Yarkadaş gibi düşünüyor, ya da onun bu yazdıklarını "doğru" kabul ediyor... Gazeteler ve televizyonlar, bu yorumlarla doldu taştı!..
Ama, yazılanların hepsi palavra!..
Niye palavra?..
Çünkü efendim;
Ahmet Altan ve ekibini "istifa"ya götürdüğü iddia edilen "bina" ile AK Parti'nin de, "İstanbul Büyükşehir Belediyesi"nin de zerrece ilgisi yok.
Dahasını da söyleyeyim;
O bina "kaçak" bile olsa, Büyükşehir Belediyesi'nin onu "yıkmak" gibi bir hakkı yok... Bunu yazan Barış Yarkadaş, sanıyorum "kanun"ları bilmiyor olmalı...
Dün, Büyükşehir Belediyesi'nden bazı arkadaşlara bu iddiaları sordum.
Verdikleri bilgi, özetle şöyle:
"Taraf gazetesinin bulunduğu binanın AK Parti Hükümeti ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile hiçbir ilgisi yok...
Üstelik Büyükşehir Belediyesi'nin kanunen bu binayı yıkma gibi bir hakkı da yok... Gazetenin yayın yaptığı Kadıköy'deki binanın imar ve iskan izniyle ilgili tek yetkili CHP'li Kadıköy Belediyesi'dir... O bina kaçaksa ya da yıkım kararı varsa, bunu CHP'li belediyenin uygulaması gerekmektedir."
Görüyorsunuz ya;
Taraf'ın bulunduğu bina eğer "kaçak" ise, ona işlem yapacak tek yetkili "CHP'li Kadıköy Belediyesi"dir!..
Demek oluyor ki;
Taraf'ın patronu Başar Arslan'a, Büyükşehir Belediyesi'nden giden "Binanız yıkılacak" şeklinde bir yazı yoktur... Yazı olmayınca; "Patronun Ahmet Altan'ı uyarması" gibi bir olay da yoktur!..
Hepsi uydurma, hepsi palavra...
ERDOĞAN BASKI YAPSAYDI!
Haa, deselerdi ki;
"Taraf, bir proje idi... Bir operasyon gazetesiydi... Yayın hayatına belli bir misyon yüklenerek çıktı... O misyon tamamlanınca da kepenk indirme noktasına geldiler."
İşte buna diyecek bir sözüm olmazdı... Çünkü ben de, Taraf'ın "operasyonel bir görevi" olduğuna inanıyorum.
Ama, kalkar da;
Yok "Erdoğan baskı yaptı", yok "Büyükşehir binalarını yıkacaktı" derseniz, işte orada "Durun" derim...
Öyle ya;
Ahmet Altan ve ekibi, Erdoğan'a yönelik "muhalefet"in dozajını artırmış, bu yüzden "hükümetten baskı" görmüş, dolayısıyla "istifa" etmek zorunda kalmış ve bu yüzden "Taraf, kapanma noktasına gelmiş" olsaydı, sorarlardı adama;
"Tayyip Erdoğan, en sert muhalefeti yapan Sözcü dururken, niye Taraf'ı bertaraf etmeye çalışsın ki?"
Herhalde görüyor olmalısınız;
Gerek "manşet"leriyle, gerek Emin Çölaşan, Uğur Dündar, Necati Doğru ve Saygı Öztürk gibi yazarlarıyla, hemen her gün Başbakan Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti'ne çakan, "eleştiri"nin de ötesinde "hakaret, küfür ve iftira"lar savuran Sözcü, muhalefetin en sertini yapıyor...
Öyle sanıyorum ki;
Başbakan Tayyip Erdoğan da Sözcü'nün bu yayınlarından son derece rahatsız... Ama Sözcü, yayınlarına devam ediyor.
Şunu demeye çalışıyorum;Ahmet Altan ve ekibinin "istifa"larında; "Hükümet baskısı" olduğuna kesinlikle inanmıyorum... İstifaların sebebi, Taraf'ın yaşadığı "ekonomik zorluklar" ve en önemlisi de "misyon"unu tamamlamış olmasıdır... Aksi halde, bu istifalar olmazdı.
"İstifa"lar ile "AK Parti" arasında bağ kurmaya çalışanlar, "Taraf'ın patronunun CHP'li olduğunu" niye gözlerden gizliyorlar acaba?..
Altan ve ekibine "baskı" varsa,
"CHP'li patron" yapmıştır!..
Nokta!..
PKK olmasa Uludere faciası yaşanır mıydı?
Hiçbir olayı, diğer bir olayın bahanesi olarak göstermek gibi bir niyetim yok... Ama, hala tartışma gündeminde bulunan "Uludere faciası" üzerine bir-iki kelam etmek istiyorum.
Malûm, Uludere'de "kaçağa çıkan" köylülerden 35'i öldürüldü... İlk günlerde de yazdım, bu bir "facia"dır... Ama, "kasıt" yoktur...
Yani, o köylüler "bilerek" değil, "yanlışlıkla" öldürülmüşlerdir.
Ne var ki; şu "kritik soru"yu sorma vakti gelmedi mi daha?.. Evet, o köylüler kaçağa çıktılar, uçaklar havalandı ve köylüleri bombaladı... Elbette, "PKK'lı sanıldıkları" için öldürüldüler!..
Peki, sormak gerekmez mi; eğer PKK diye bir örgüt olmasaydı,
uçaklar havalanır ve köylüleri bombalar mıydı?..
PKK olmasaydı "operasyon" olur muydu?.. PKK olmasaydı, "köylüler" ve "Kürt gençleri" ya da "asker ve polis" ölür müydü?..
Uludere konusunda Hükümet'e yüklenenler, bir defacık olsun; "Lanet olsun PKK'ya!" demeyecekler mi?.. Uludere'de ölen 35 köylünün bir diğer sorumlusu da "operasyona zemin hazırlayan PKK"dır!..
Bunu söylemediğimiz sürece PKK yaşamaya, insanlar ölmeye devam eder!
yeniakit