Merkezi Düsseldorf'ta bulunan 'TAM' (Türkiye Araştırmalar Merkezi), Alman devletinin kendisine tahsis ettiği bütçeyle, Türkiye üzerinde ve tabiatı ile, Almanya'nın menfaatleri için araştırmalar yapan bir kurum..
Bu merkezin başkanı, çeyrek yüzyıldır Prof. Faruk Şen..
Türkiye yahudilerinden İshak Alaton Akşam'da yayınlanan bir röportajında, "Türkiye'deki anti-semitik (yahudi düşmanı) eğilimlerin artmakta olduğu"ndan yakınmıştı.. Bunun üzerine, Prof. Şen de, 19 Mayıs 2008 günü, Referans'ta, 'Avrupa'nın Yeni Yahudileri' başlıklı bir yazı yazarak, Alaton'a destek vermiş ve 'Avrupalı Türkler olarak bizler, sizin bu ülke için öneminizi biliyoruz. Avrupa'nın yeni yahudileri olarak, sizi en iyi Avrupa'da yaşayan 5 milyon 200 kaderdaşınız anlar. Türkiye'de belirli çevrelerin anti-semitik yaklaşımları sizi üzmesin, Türk halkı ve Avrupa'nın Yeni Yahudileri olarak arkanızdayız..' diye yazmıştı..
Bu yazı, 1.5 ay kadar sonra yankı yaptı ve TAM Vakfı'nın 3 kişilik Alman Yönetim Kurulu, Şen'i 'mecburî izinli' saydığını açıkladı.. Prof. Şen, şimdi hakkını kanun yollarından arayacağını söylüyor ve umutlu.. Ayrıca Alaton da, 'Frankfurter Allgemeine Zeitung'un 24 Haziran sayısında yayınlanan makalesinde, "Şen'in aslında yahudileri desteklemek için yazdığını, yanlış anlaşıldığını" söylediyse de henüz durumda bir değişiklik yok..
Almanya Yahudi Merk. Kons. Gen. Sekr. Stephan Kramer de, "Almanya'da, hattâ Avrupa'da Türk kökenli Müslümanlar'ın, tüm dostluk mesajlarına rağmen, günlük hayatta, meydana gelme tarzı bakımından kısmen Yahudiler'in maruz kaldığı, ayrımcılığa ve dışlamalara mâruz kaldığı bir gerçektir. (") Bu ayrımcılık ve dışlama da genelde, bugüne kadar Yahudileri ve Müslümanları, aynı zamanda da diğer yabancıları ve değişik ten rengine sahip olan insanları Almanya'da birleştiren yabancı düşmanlığıdır. Bu mesajı bize vereni cezalandırmak yerine, hepimiz daha çok ve daha ciddî olarak Türk kökenli Müslümanların ve ülkemizdeki diğer azınlıkların korkularına ve duygularına eğilmemiz gerekir.." diyordu. Kramer, ayrıca Şen'in "onyıllardır, Yahudi Cemaati'nin dostu olduğunu, Yahudi soykırımı konusunda şüphesi bulunmadığını ve yahudi düşmanı olmadığını" da belirtiyordu..
Daha da ilginç olanı, Prof. Şen'in bu yazısından sonra, İngiltere'de, Başbakan Gordon Brown'ın Kalkınma Bak. Yard.lığı'na geçen yıl tayin ettiği ve ilk Müslüman Bakan Yard. olan Shahid Malik de, İngiltere'deki Müslümanların kendilerini, 'ülkelerinde bir yabancı gibi' hissettiklerini söyledi. Malik, "Eğer Müslümanlara sorarsanız kendilerini Avrupa'nın Yahudileri gibi hissettiklerini söyleyeceklerdir. İnsanların büyük çoğunluğu bu konuda hemfikir, görüş birliği içinde.." diyordu. Malik, "Her nasılsa, Müslümanları hedef almanın bir problem oluşturmayacağı şeklinde bir kanaat oluştuğundan, durumun kimseyi üzmediği, insanların gelişmelere gözlerini kapattıklarını" söylüyor ve etkin gazetelerden Independent de bu sözleri manşetten duyuruyordu, kamuoyuna..
Bu arada, Amerikan Dışbakan Yard. James Glassman da, "Müslüman ülkelerde, Amerika ve diğer Batı güçlerinin, İslâm'ı yok ederek yerine Hıristiyanlığı getirmek istediği yönünde yaygın bir görüş bulunduğunu" belirterek, terörle mücadelede bu yüzden zorlandıklarını söylüyordu.
Bu aykırı örnekler yanında, ilginç ve olumlu yaklaşımlar da yok değil.. Nitekim, İng. Lordlar Kamarası üyesi yüksek yargıç Lord Phillips, "İslâm hukukunun bazı ilkelerinin, İngiliz hukukuyla çatışmadığı sürece, bazı alanlarda kullanılabileceğini, İslâm hukukunun yaygın bir yanlış anlaşılmayla karşı karşıya olduğunu" söylüyordu. Lord Phillips, "İslâm hukukunun, aile anlaşmazlıklarının çözülmesinde kullanılmasını istemenin radikal bir talep olmadığını" söylüyordu. Aynı talebi, geçen yıl Anglikan Kilisesi Başkanı, Canterbury Başpiskoposu Dr. Rowan William da dile getirmişti; "Hukukun hedefi, toplum düzenini sağlıklı şekilde işletmektir. Bu da, kişinin kalben de inandığı çözümlere başvurmakla olur.." görüşüyle..
*
"DÜŞMANLIKLARI GELECEĞE İNTİKAL ETTİRMEYELİM, UNUTALIM.." MI?
Yarın, Bosna Faciası / trajedisinin en doruk noktasını teşkil eden ve Srebrenitsa'da 10 binden fazla yetişkin erkeğin toplanıp bir yere götürülerek topluca katledilmesinin 13. yıldönümü.. Bugün, o büyük vahşiliğe göz yuman, özellikle Avrupa ve Batı dünyası için bir utanç günüdür. Srebrenitsa'da Hollandalı BM. askerleri, o binlerce insan kamyonlara doldurulurken, "Biz görmeyelim, elinizi çabuk tutun.." dercesine arkalarını dönmüşlerdi.. Kumandanları ise, -güyâ- sağlanan "ateşkes"i Sırb ileri gelenleriyle kutlamaktaydılar..
Bosna'daki o korkunç cinayetler için her ne söylense, o insanlık utancı anlatılamaz..
Zamanın Fransa Başkanı Mitterand, 'Ben Elysée Sarayı'nda olduğum müddetçe, sırblar üzerine tek bir fransız mermisi bile sıkılmıyacaktır..' diyordu.. Zamanın Fransa Başbakanı Alain Jupé de, -yazar Bernard-Levy'nin aktardığına göre, birlikte yemek yedikleri bir sırada- "Bosna'da olanlardan acı çektiğini, ama, Avrupa'nın ortasında bir İslâm Cumhuriyeti'nin zuhûr etmesine yardımcı olamayacağını' söylemişti...
O korkunç cinayetler işlenir ve 250 bine yakın savunmasız kadın, çocuk, ihtiyar veya silâhsız diğer sivil insanlar öylesine hunharca katledilirken, Papa ciddî bir tepki vermemiş; Patrik de barbar sırb gerillalarını 'İsâ Mesîh'in kutsal savaşçıları' diye kutsamıştı.
Çünkü, o 250 bin kadar insan, sırf Müslüman oldukları için öldürülmüştüler.
Ve şimdi, Bosna Faciası'nı, o büyük utancı unutturmak için nice bahaneler geliştiriliyor ve "düşmanlığı gelecek nesillere intikal ettirmemek için, o dönemi yok sayalım" diyorlar..
Bu, ilk planda bir çözüm yolu olarak görülebilir de.. Nitekim, geçmiş asırlarda ve hele de Hitler Almanyası'nda yahudilere uygulanan korkunç baskılar, sürgünler ve soykırım için, unutmak yönteminin geçerli olup olmayacağı da tartışılmış ve sonunda, bu cinayetlerin unutkanlığa terkedilmeyip, o cinayetkârların ve mirasçılarının hâfızasından silinmemesi için, sürekli hatırlatılması usûlünün daha doğru olacağında karar kılınmıştı..
Ama, şimdi Müslümanlar söz konusu olunca, barışçı ve hümanist olunuveriyor.. Anlaşılıyor ki; materyalist değerler sisteminin bağlısı olan toplumlara, bu barbarlığı unutturmamak için sürekli hatırlatmak gerekiyor.. Nitekim, bugün Afganistan ve Irak'da, 1 milyondan fazla, savunmasız sivil insanın katledilmesine de, aynı materyalist dünyanın kamuoyu, uyduruk bir terör korkusu ve vehmi, paranoyası ile ilgisiz kalıyor.. Ama, "Avrupa'nın yeni yahudileri" nitelemesi yapılınca, Batı medyası ve siyasî çevreleri, suçüstü yakalanmışcasına tepki veriyor.
Dünlerde, yahudilere karşı işlediklerinden dolayı, devamlı bir 'suçluluk psikolojisi' içinde olan kitleler, aynı suçluluğu Müslümanlar karşısında da hissetmelidirler. Bu yapılmadığı için Bosna Faciası, sanki çok uzak bir zaman diliminde, ayrı bir coğrafyadaki barbarlar tarafından işlenmiş gibi, 15 sene sonralarda bile yok sayılıyor..
*
Başta Srebrenitsa'daki o mazlûmlar olmak üzere, bütün şehidlere rahmetler niyaz ederek..