Eski bakanlardan Hüseyin Çelik’in “Nazar değmeden önceki Türkiye’yi özlüyorum” dediği makalesinden bahsediyorduk.
Türkiye’nin Batı’daki itibar kaybından şikâyet eden ve nerede hata yaptığımızı kendimize sormamız gerektiğini belirten Çelik, dış siyasetimizin seyrinde tayin edici bir rol oynadığını ileri sürdüğü “duygusal tepkiler”e dikkat çekiyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin son senelerdeki dış siyasetini beğenmeyen neredeyse herkesin yaptığı gibi.
***
“Duygusal tepkiler” deyince akla ilk gelen şey olan “One Minute” ile onun hemen ardından gelen Suriye Devrimi’ne destek konusunu dün ele almıştık.
Başka ne var?
Türkiye hava sahasını kevgire çeviren Rusya Hava Kuvvetleri’ne ait bir savaş uçağının düşürülmesi mi?
Türkiye’nin kalbinde patlayan PKK bombaları onlarca vatandaşımızı ölüme sürüklerken Avrupa Birliği’nin merkezinde PKK çadırının kurulabilmesine öfke mi?
Rus uçakları artık hava sahamızı ihlal etmiyor ve Brüksel’deki PKK çadırı kaldırıldı; öyleyse yaşasın “duygusallık”!
Rusya ile ilişkilerimizde daha uzun süre etkili olacağa benzeyen bir buhran havası var, doğru; ama “Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum?” mesajını Rusya’ya etkili bir şekilde vermemize değdi.
Rusya, gururu fena halde kırılmış olmasına ve öfkeden neredeyse çatlamasına rağmen Türkiye ile köprüleri atmıyor, atamıyor; ikili ilişkilerin düzeltilmesini elzem kabul ediyor ve bunun er veya geç gerçekleşeceğini hesap ediyor; gerçekleştiğinde eskisinden daha dikkatli davranacak ve Türkiye-Rusya ilişkileri daha esaslı bir zemine oturacaktır.
İnsaflı bir dış siyaset analizi, Türkiye’nin Suriye savaşında şu veya bu şekilde karşı karşıya geldiği İran, Çin ve hatta ABD ile ikili ilişkilerini o savaş havasının dışında tutup muhafaza etme ve yer yer ileriye götürme maharetini de tespit ve takdir etmeyi gerektirir.
***
Hiç mi hatamız yok?
Var maalesef.
“Gezi” krizi başlarda yanlış yönetildi, Paralel Devlet Yapılanması’yla mücadelede Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklu yargılanması gibi gereksiz davranışlar sergilendi, PKK terörüne çanak tutan malum bildiriyi imzalayan akademisyenlerden bazıları da hiç gereği yokken tutuklandı ve bütün bunlar da Batı’daki menfi Türkiye algısına tuz biber ekti.
Batı’nın algısı bir yana…
Bu gibi hatalar ve her türlü eleştiriye -dava arkadaşlarından gelse bile- hayati tehdit muamelesi yaparak abartılı tepki verme alışkanlığı asıl Türkiye’deki “Yeni Türkiye” algısına zarar verdi, veriyor.
“Yeni Türkiye”nin sadece imajını değil kendisini de bozan bir şeyden bahsediyoruz.
Ama bu başka bir yazının konusu.
***
Dış siyasete dönecek olursak:
Batı da doğu da korkunç bir humma geçiriyor.
ABD’de en popüler siyasetçi Donald Trump!...
Kırım’ı işgal eden, Ukrayna’nın iki şehrini ele geçiren, şimdi de Suriye’ye sulanan Rusya’nın nerede duracağı belli değil…
“Yunanistan Sorunu”, “İngiltere Sorunu”, “Polonya Sorunu”, Macaristan Sorunu”, “Katalonya Sorunu”, yabancı düşmanı ve AB aleyhtarı partilerin yükselişi sorunu, mülteci sorunu vs, vs, vs’den muzdarip olan Avrupa Birliği’nin dünya meseleleri ile doğru dürüst ilgilenmeye mecali yok…
Batı’yla anlaşarak arkasını sağlama alan İran, müthiş bir aşk ve şevkle İslam dünyasına saldırıyor…
Bir de Bağdadi Grubu belası kasıp kavuruyor ortalığı…
Böyle bir deryada, bu kudurmuş dalgalar üzerinde Türkiye gemisi şaşırtıcı derecede iyi idare ediliyor.
AK Parti iktidarının en parlak taraflarından biri olan dış siyaseti niye en çok eleştirilen tarafı oldu, anlamış değilim.
***
Hamiş: Bazen öngörülen netice ile alınan netice farklı olabilir veya kısa vadede alınması umulan bir netice gecikebilir; bunu ille de hata veya başarısızlık gibi görmemek gerekir.
Nizam-ı Alem’e giden yolda nizamsızlığın haddi hesabı yoktur ve insanlığın sadrına şifa derecesinde büyük ülke olmak bedel ister.
Ödediğimiz her bedelde yeise düşmeyelim vesselam.
karargazete