Sovyetler Birliği döneminde, dış dünya liderlerinden, kendilerine Sovyet Meclisi"nde konuşmak itibarı gösterildiğinde, kürsünün arkasında kocaman bir orak-çekiç kabartması ve onun da yanında kocaman bir Lenin kellesi bulunur ve komünist imparatorluğun bu temel organında, kapitalist emperyalizmin R. Reagan veya (baba) Bush gibi seçkin liderleri konuşurken, o arkadaki görüntüye alaycı bir tebessümle bakarlardı..
Alman C. Başkanı Christian Wulff"un, TBMM"de konuşurken, arkasında kocaman ve kapkara bir madenî başı profili kabartması dikkati çekiyordu.. Belki de, bu ilkel görüntü çoğunun dikkatini bile çekmemiştir.. Çünkü, bu durumu toplumumuz 80 yıldır, artık o kadar kanıksamış ki, nesilden nesile, hattâ o görüntü birgün buharlaşacak olsa, ona karşı, toplumun bir kesiminden itiraz sergilemesi ihtimalini bile gözönünde bulundurmak gerekebilir..
Wullf"un o kabartma önündeki fotoğraflarını görünce, acaba arkasındaki o kabartmaya şaşkınlıkla bakmamış mıdır diye düşündüm... Çünkü, o, kendi ülkesinde tek bir siyasî kişinin ismi, resmi, büstü veya heykeli önünde konuşmak gibi bir ilkellik yaşamamıştır..
Ama, Christian Wulff, M. Kemal"in, müslüman coğrafyasının tarihî, kültürel ve stratejik ve jeo-politik açıdan en önemli bir bölümünü kendi dünyalarına bağlamış olmasına hayranlık duymasını anlamak gerekir.. Hatırlayalım, USA başkanları Bill Clinton ve Barack Hussein Obama da Türkiye Meclisi"ndeki konuşmalarında aynı şekilde, M. Kemal"e şükranlarını dile getirmişlerdi..
Evet, başkaları yapsaydı, kesinlikle diktatörlükle suçlanacak olan kemalist yöntemi, Batı / hristiyan dünyasının hemen bütün liderleri ve düşünürleri, yazarları hep alkışlamışlardır.. Batı dünyasında, M. Kemal"in uygulamalarını emperyalist dünyanın kültür ve medeniyet değerleri adına yapılmış "büyük işler" diye bildiklerinden, diktatörlük diye niteleyen çok az örnek vardır..
(Birkaç yıl önce, Amsterdam"da, dünya liderlerinin ve seçkin filozofların, fikir ve ilim adamlarının balmumu heykellerinin sergilendiği bir müzeyi dolaşırken, merdiven başında bir yere konulmuş olan bir M. Kemal büstüyle de karşılaşmıştım..
Müzeyi ziyaret edenlerin tanımadıkları büst ve heykeller için soruları oluyordu, tabiatiyle.. Bu büstü gören bir kadın da, yanındaki erkeğe, "Bu kim?" diye sormuştu. O kişi de, ona ingilizce olarak onun kim olduğunu anlatmaya çalışmıştı.. Ancak, o kadın, o kişinin, büstünün oraya konulacak derecede önemli olup olmadığını kavrayacak kadar bilgi sahibi olmadığından olmalı ki, bir-iki soru daha sorunca, erkek, "Bizim adamımız.." diye, daha net bir ek izahatta bulunmuş ve o kadın da, konuyu anladığını "Ahhaaa"." diyerek göstermişti..)
Kezâ, AB Parlamentolararası Birlik İngiliz Grubu Başkanı Lord Dykes da 19 Ekim günü, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol'la görüşürken, M. Kemal"e hayranlığını dile getiriyor ve türkçe olarak "Çok yaşa Türkiye.." diyor ve Anadol da "İngiltere'nin, Türkiye için önemine işaret ederek, 18. yüzyıldan bugüne kadar geçen dönemde Türkiye tarihinde İngiltere kadar yer alan başka bir ülkenin bulunmadığını" belirterek, CHP'nin AB'ye karşı çıktığına dair propagandalardan üzüntü duyduğunu vurguluyor ve ''CHP, AB'yi Atatürk'ün mirası olarak algılamaktadır. Atatürk, daha AB, Avrupa ülkelerinin hayalinde yokken, uyum yasalarını gerçekleştirmiştir." diyerek, milletimize zorla dkabul ettirilen, dayatılan ve emperyalist dünyanın alkışladığı malûm devrimleri da AB uyum yasaları olarak niteliyordu.. Anadol"un, hele de, adıgeçen ingiliz lorduna, "Atatürk olmasaydı, harfleri arab alfabesiyle okuyacaktınız!'" diye, içinde bulunduğu aşağılık duygusunu, büyük bir lütufkârlık gibi yaldızlayarak sunması ise, daha bir utanç vericiydi..
Bu aşağılık duygusunu (bu zamana kadar hiç de gurur duymaması gereken ve müstehcenliğe kaçan romanlar vâdisinde at koşturmuş bir yazar olan) Adâlet Ağaoğlu, 17 Ekim günü, Star"da yayınlanan mülâkatında, "Babam hafızdı demeye utanırdım." diyerek, çok güzel özetlemişti..
"Elinde tesbih olanı küçümsüyordum. Cumhuriyetin ilk kuşağı olarak böyle düşünmem gerektiğini sanıyordum.. Oralardan geliyorum. Cumhuriyetin ilk kuşağı olarak böyle düşünüyordum. Böyle düşünmem gerektiğini sanıyordum. Annem de başörtülü bir insandı. Hatta ben okula başlayacağım zaman annem teyzeme "Nallıhan"a giderken bu kızın başını örtecek miyiz" diye sormuştur.. İslâm, Cumhuriyet'ten beri küçümseniyor. 1960"ta da "Ordu millet el ele" diyenlerdendim. Fakat darbeden sonra; darbecilerin yaptıklarını görünce iğrendim ve ürktüm. " cümleleri de ona aid..
Evet, geçmişini böylesine mantık ve vicdan muhakemesine tâbi tutabilmek de bir olgunluk istiyor.. Keşke insan geçmişini düşünürken, hiç utanılmayacak bir hayatı yaşamış olsa.. Ama, bu utanç bile, yine de bir olgunluk ve irfan ister..
*
*"Kemalist-laik resmî ideolojinin ikonu" yapılan bir siyasî figür..
Geçen hafta, 16 ekim Cumartesi günü, İst.- Beşiktaş"da, 2010 Avrupa Kültür Başkenti- İstanbul etkinleri çerçevesinde bir Kültür Vakfı tarafından semt meydanında düzenlenen sergi basıldı. Hollanda"lı sanatçı Rosan Bosch"un İstanbul günlük hayatını yansıtmak veya sembolize etmek için düzenlediği bildirilen, "Free Zone (Serbet Bölge) Istanbul" adlı sergisi saldırıya uğradı..
Daha önce, İst.-Tophane"deki bir sergiye baskın yapıldı diyerek -referandum yenilgisinden sonra, "işte geliyorlar.." korkusunu da yaymak için- yükseltilen laik yaygaralara bu kez, rastlanmadı..
Çünkü, bu kez, sözkonusu sergi, kemalist-laikler adına basılmıştı.. CHP"li oldukları söylenen bir grup genç imiş, baskıncılar..
Ve laik medya goygoycuları, ya, konuyu kavrayamadıklarından; ya, bu saldırıya karşı çıkarlarsa, M. Kemal figürünün resmî ideolojinin ikonu/ putu haline getirildiği şeklindeki anlayışın yaygınlaşacağından korkup -yüzlerindeki maskenin iyice düşmemesi için- geniş kitlelere yansımasını istemediklerinden; ya da, içlerinden, "Yahu, bu kadarı da olmaz!" diye geçirdiklerinden olmalı ki, bu konuyu "es" geçtiler..
Temenni edelim ki, bu baskın"ın sebebi, bu sonuncu ihtimal, yani putlaştırmaya artık laiklerin bile tahammül edemiyecek duruma gelmiş olmaları olsun..
Mes"elenin özü şu: Şehirlerdeki işaret levhaları grafiğinden esinlenen Hollandalı sanatçı, İstanbul"daki ibadet yerlerini gösterecek şekilde bir levha hazırlamış.. "İbadet" kelimesini yazdıktan sonra, bir Haç, bir Hilâl, bir -yahudiliği anlatmak için- çiftüçgen/yıldız çizdikten sonra, bir de M. Kemal portresi çizmiş..
Aslında, Hollanda"lı san"atçının çizgisinde müthiş bir sosyal tesbit veya bir eleştiri var..
Çünkü, modern ve çağdaş denilen ülkelerde görülemiyecek şekilde bir fetişizm, bir atatürkçülük feşizmi, heryerde göze çarpıyor.. Ki, bugün, ancak örneklerine ancak Kuzey Kore"de rastlanabilecek bir utanç verici durum bu..
Hollandalı san"atçı, İstanbul"u ve ya bütünüyle Türkiye"yi anlatmak isterken, bu mâna zihninde canlandıysa, suç onun mu?
O görüntüden rahatsız olup, sergiyi basarak, M. Kemal portresini kaldıranların, velev ki CHP"liler bile olsalar ve hangi niyetle yapmış olurlarsa olsunlar, tepkilerinin, bu fetişizmin kabul edilemiyecek bir görüntüyü yansıttığını kavradıklarından öyle hareket ettikleri düşünülüp, onlardaki bu idrakin yine de takdirle karşılanması gerekiyor, herhalde.. Çünkü, bu bir "redd-i mirâs" hareketir de..
Ama, sadece o serginin basılmasıyla o ilkel ve totemci anlayış temizlenebilecek mi?
*
*M. Kemal masondu ve mason localarını da taktik gereği kapatmıştı!
Habertürk ekranlarında, 19-20 Ekim gecesi F. Altaylı, canlı yayında, masonluğun gizli yönlerini de ele alan proğramda, kendisini masonların büyük üstadı olarak tanıtan Remzi Sanver"e, "Atatürk mason muydu?" diye soruyor ve o da şöyle diyordu, özetle: "Efendim aslında konu Atatürk'ün masonluğu yasaklamış olması değildir. O dönemin Türkiyesi'nin şartlarına baktığımızda 1935'te artan bir faşizm var dünyada, İkinci Dünya Savaşı"nın eşiğindeyiz. Örgütlü yapıların Türkiye'de varlık şansını daha az bulduğunu görüyoruz. Türk Ocakları da dahil olmak üzere birçok dernek ya kendini kapatıyor ya da kapatılıyor. Şükrü Kaya o dönemin İçişleri Bakanı ve o da masondur. Bize Türkiye'de artık bu faaliyetleri sürdürmenin mümkün olmadığını söylüyor. Bu bilgi üzerine dernek kendi kendini kapatıyor. Bunu Atatürk'ün masonluğa karşıtlığı olarak görmek mümkün değildir. İstanbul'da yapıldığında Atatürk'e saygılarını sunuyor, başarı dileklerini gönderiyor. Atatürk'ün mason karşıtı olması durumunda zaten 1935'e kadar sürmesi de mümkün değildi. O, Cumhuriyet Halk Partisi"nin de esasen masonluğun hedeflerini gerçekleştirmekte olduğunu düşündüğünden, o günün şartları açısından öyle bir kapatma kararı almıştır.."
*
Burada hatırlayalım ki, biz de bunu yıllardır söylüyor ve bazılarının masonluğa karşı çıkarken, "M. Kemal mason localarını kapatmıştı.." gibi bir iddiaya tutunmalarını bir mantık tutarsızlığı ve zavallılık olarak değerlendiriyorduk..
Esasen, M. Kemal"in özel doktorlarından M. Kemal Öke, (ki, Prof. M. Kemal Öke"nin dedesidir), hatırâtında, o günlerde özellikle de Karahisar m. vekili Gazi Yiğitbaş öncülüğündeki bazı kimseler tarafından Meclis"te ve matbuatta şiddetli tenkıdlere, eleştirilere konu edinilen farmason / mason locaları ile ilgili olarak, M. Kemal"in kendisini çağırıp, "masonluğun hedeflerini Cumhuriyet Halk Fırkası / partisi yerine getirmeye çalışıyor; mâdem ki tartışma konusu, bir hedef için iki ayrı vasıtaya gerek yok" dediğini, bunun üzerine mason derneklerini kapattıklarını söylemektedir..
Şimdi mason üstadı Remzi Sanver de, aynı mânaya uygun olarak konuşmaktadır.. Allah aşkına, bu mantık, mason localarını M. Kemal"in kapattırdığının delili olarak ileri sürülebilir mi? Sırf, tartışmaları yatıştırmak için başvurulmuş bir taktiğin sözkonusu olduğu, ap-açık ortada..
Masonlukla ve masonlarla hesablaşmaya çalışırken, "M. Kemal bile sizi kapatmıştı.." gibi laflara sığınan ve bu lafları, yarım asra yakın zamandır, nesilden nesle, dilden dile aktaran bazı müslüman kalemlerin, bundan sonra olsun, bu komik iddialara tutunmamaları umulur..
haksöz