Cuma günü İran Konsolosluğu önünde yapılan ve Halep’te işlenen katliâmı protesto etmek için yapılan tezahüratta kullanılan bir sloganı, ‘Merg ber Lânetullah!.’ (Lânetullah’a ölüm olsun!.) ibaresini iki gün önceki yazıma başlık olarak almamdan dolayı bazıları rahatsız oldular.. Ki, o yazıda, o noktaya gelinmesinden derin üzüntü duyuluyor ve birilerinin, ‘mesajlarımız artık dünya Müslümanları arasında hiç yankı yapmıyor, niye?’ diye sormasının sebebini düşünmeleri, ‘bu noktaya niçin ve nasıl geldiklerinin hesabını yapması’ tavsiye ediliyor ve o protesto gösterisinde konuşma yapanlar da, bu durumu esefle karşılıyorlardı ve bu da yazıya yansıtılmaya çalışılmış ve içine düştükleri ‘güç zehirlenmesi’ veya ‘mezhebçi taassub’dan kurtulmaları temennisi dile getiriliyordu.
Şurası açık ki, ‘taqiyye’ konusunun yerli-yersiz kullanılması yüzünden diğer Müslümanların İran yönetiminin başında bulunanlara itimadları büyük çapta kayboldu.
Nasıl kaybolmasın ki.. Devlet planında yetkili kabul edilenler bir şey söylüyorlar, başkaları gelip, ‘Bizim devletle işimiz yok.. Biz, Şer’î makamdam yetki alıyoruz, devletten değil..’ deyiveriyorlar. Çünkü, İran’ı diplomaside, uluslararası hukuk açısından temsil eden en yüksek makam Cumhurbaşkanı’dır; ‘Veli’yy-i Faqih’ veya ‘İnkılab Rehberi’nin diplomaside karşılığı yoktur.
***
Kezâ diğer bir takım etkili ve yetkili askerî şefler de, ‘Tarihte hiç bir zaman olmadığı şekilde, taa Doğu Akdeniz’e kadar uzandık.. Bugün, Ortadoğu’nun Tahran, Bağdad, Şam, Beyrut ve San’a gibi beş büyük başkentini kontrol ediyoruz. Ve, Tayyib Erdoğan’ın Halifeci ve Yeni Osmanlıcı siyasetinin önüne de bir coğrafî set çekmiş olduk..’ diye bir güç gösterisinde bile bulunduklarında, bir itiraz gelişirse, yapılan izah, yine aynı minval üzeredir. Ama, öte yanda ise, ‘söylenmesi gereken, bir şekilde dile getirilmiştir’ deniliyor. Böylesine bir ikircikli tavrı görenler, kime ve nasıl itimat etsinler!.
***
Haleb’in Rusya ve İran’ın yardımıyla 5 yıl kadar sonra Esed güçlerinin eline geçmesi ve ‘İran Rehberi’nin işaretiyle oluşturulduğu itiraf olunan ‘Haşd-i Şa’bî’ /‘Halk Gönülleri’ denilen ve mezhebî taassubda tavan yapan silahlı grupların Halep’de sivil halka bile uyguladıkları korkunç cinayetler üzerine, Türkiye’de de İran aleyhine protestolar yükselmeye başlayınca, İran tarafından da daha bir tuhaf saldırılar yükselmeye başladı.
Nitekim, ‘stratejik yorumlar sitesi’ olarak bilinen ve hükûmet içinde resmen etkili değilse de etkisi bilinen Muhsin Rızaî’nin kontrolündeki yarı-resmî Tabnak’ın dünkü son yorumunda da Suriye’deki büyük oyunun asıl oyuncuları olan Amerika ve Rusya göz ardı edilerek, Erdoğan ağır şekilde suçlanıyordu.
İki ay kadar önce de Erdoğan’ı 1514’lerdeki Yavuz Selim’e gönderme yaparak ‘Çaldıran zihniyetli’ olarak niteleyen ve böylece kendi taraflarını da Şah İsmail konumuna yerleştiren bu site, 18 Aralık tarihli yazısında da ‘Erdoğan’ın sadece kandan beslenen saltanatı’ndan söz ediyor ve Erdoğan ‘Türkiye’nin hayâli sultanı’ ve Halifelik özentisi içinde ve Suriye’deki her çözüm yolunu tıkayan birisi olmakla suçlanıyor, ‘Sultanlık dönemi de Halifelik dönemi de bitti..’ deniliyordu..
***
Bu yorum hemen arkasından ise, ‘Dünya Müslümanlarının Veliyy-i Emr’i, Ul’ul Emri’ diye nitelenen S. Ali Khameneî’nin ülkenin önde gelen yöneticilerine yaptığı konuşma yer alıyordu.
Khameneî konuşmasında, ‘Bugün İslam dünyası büyük sıkıntıların pençesinde.. Bunun çözüm yolu da İslamî vahdettir.. Amerikancı sünnî ve şiiler müslümanları birbirinin boğazlarını sıkmaya çalışıyorlar. Bir makasın iki ağzı gibi.. Şiî ve sünnî bütün İslamî fırkalar ihtilaflardan kaçınmalı ve Hz. Peygamber (S)’i, Kur’an’ı ve Kâbe’yi vahdetin mihveri olarak kabul etmeliler..’ diyordu..
Bu ne perhiz, bu ne turşu dedirtircesine..
Tabiatıyla, kendi kurdurduğu Haşd-i Şa’bî’lerin Halep’te işlediği cinayetlerden söz edecek değildi ya..
stargazete