Suriye Buhranı’nın 5 yıl süreceğini kimse tahmin edemezdi, herhalde.
Bugün gelinen noktada ise artık, bu buhranı sona erdirecek çare olarak, neredeyse, ‘Yangını söndürecek son çare, yangının kendisidir; yanacak bir şey kalmayınca, yangın kendi kendine sönecektir.’ gibi bir noktaya gelinmiş bulunuluyor.
Bu arada, bu buhranın başından beri oyunun asıl oyuncuları, müslüman coğrafyalarını 100 yıl öncelerde parça-parça etmiş olan emperyalist güç odakları idi. Tabiatiyle, en başta da B. Amerika, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya ve emperyalist odakların maddî açıdan güçlü sayılan diğer devletleri. Sionist İsrail rejimi ise bu buhrandan en büyük faydayı sağlamaya çalışıyor tabiatiyle...
Bu arada, bu buhrana yıllar boyu sessiz kalan Rusya, son 6 aydır, devreye züccaciye dükkanına giren bir fil gibi girdi. Amerikan emperyalizminin bu durum için Rusya’yla uzlaştığı ihtimalleri de sözkonusu.
***
Bugün Rusya, Suriye’de inisiyatifi ele almış gözüküyor.. Bu durum, gerçekten de Amerikan emperyalizmine rağmen midir, yoksa bir kapalı uzlaşma ile mi bunu kestirmek zor..
Ancak bilinen bir husus varsa, o da, B. Amerika’nın 8 ay sonra yapılacak Başkanlık seçimleri dolayısiyle, bir kararsızlık döneminde olmasından Rusya’nın alabildiğince istifade ettiği gerçeği..
Ayrıca, Papa Françesko’nun, Putin’den‚ ‘Suriye’deki hıristiyanları kurtarması için yardım istemesi’ni ve Rus Ortodoks Kilisesi lideri Krill’in de, ‘Putin’in Suriye’ye askerî müdahalesinin oradaki hıristiyanları kurtarmak için olduğu gerekçesiyle caiz ve gerekli olduğu’na dair fetvalar vermesini hatırdan çıkarmamalıyız.
Bütün gelişmeler içinde görülen odur ki, bütün devletler Suriye siyasetlerini değiştirdiler ve her gün de değiştirmekteler, yarınlarda neler yapacakları da kestirilemiyor. Ve onlar, bu buhranın aslî oyuncuları..
Siyasetleri değişmeyen iki ülke ise İran ve Türkiye...
Suriye Buhranı’nda aslî oyuncu olmadıkları halde, aslî oyuncu gibi ya da o rolü üstlenmeye çalışan iki ülke olan İran ve Türkiye ise Suriye Buhranı’nda siyasetlerini baştan beri değiştirmediler.
İran, Esed rejimini, Baas Partisi’ni ayakta tutmak için taa baştan vargücüyle devreye girdi, Suriye’ye Lübnan Hizbul.. örgütünün binlerce savaşçısını soktu.. (Lübnan Hizbull lideri Nasrullah, şimdilerde, ‘İran adına savaşmıyoruz’ dese de, ‘İran Rehberi’nin emrine göre hareket ettiklerini’ defalarca açıkladığını unutmamışsa, birilerini kandırmak istiyor demektir.) İran ayrıca, kendi içinden ve Irak’tan binlerce milis gücünü ve askerî danışman adı altında en seçkin generallerini de gönderdi, Suriye’ye.. Ki, onlardan onlarcası da orada hayatını kaybetti. Ve sonunda, etkisiz kalacağını görünce Rusya’nın devreye girmesi için General Qaasem Suleymanî’yi Putin’e gönderip onu ikna ettiğini de gururla açıkladı.
***
Türkiye ise taa baştan beri; NATO’nun Suriye’ye kara ordusuyla girmesi yolundaki teşviklerine itibar etmedi, savaştan kaçan milyonların, Suriye içinde oluşturulacak tampon bölgelerde barındırılmasını ve o bölgeler üzerinde uçuş yasağı getirilmesini önerdi ve muhalifelere de ancak eğit-donat şeklinde yardım yapabileceğini ama bu ülkeye muharib/ savaşçı asker göndermeyeceğini açıklamıştı.
Türkiye’nin bu teklifini, başlangıçta kabul etmeyen Amerika’nın o zamanki Dışbakanı ve şimdi Demokrat Parti’nin Başkan adayı olacağına ve seçileceğine de güçlü ihtimal verilen Hillary Clinton, şimdilerde o teklife, ‘Doğru bir öneriydi’ diye yaklaşıyor. Hattâ Almanya Başbakanı Merkel de o öneriye sıcak bakıyor şimdilerde.
Evet, Suriye Buhranı’nda siyasetini ta baştan beri tutarlı şekilde sürdüren Türkiye, bu tavrını değiştirmemelidir. Son günlerde bir kısım kimselerin, Amerika ve Rusya’nın ve diğerlerinin yaptığı gibi siyaset değişikliklerine bakarak Türkiye’nin de siyaset değişikliği yapmasını istemelerinin yanlışlığı görülmelidir.
stargazete