ÖNCE SON GELİŞMELERLE İLGİLİ BİRKAÇ NOT: Esed gitti. Şam bir gecede teslim alındı. Şimdi soru şu: İsrail Golan’dan ve aşağıda Kuneytera’dan girdi. Hedefi belli, Davud koridoru için Ürdün sınırındaki Amerikan üssüne kadar bölgeyi ele geçirmek. ABD üssü Kule 22, Suriye tarafındaki Tenef üssü ile bağlantılı bir üs.. Tenef üssü tam Ürdün, Irak, Suriye sınırlarının kesişme noktasında. Tenef’ ile “Kule 22” arası 22 Km. Burada 200 civarında ABD askeri bulunuyor.
Bu noktaya İsrail’in ilerlemesi ancak, ABD, Ürdün ve Irak’ın sessiz kalması ya da destek vermesi ile mümkün. Bu senaryonun gerçek olması için DSG ve PYD’nin, buraya kadar ilerleyip burada İsrail güçleri ile buluşmasıyla mümkün. Yine Kuneytera’daki Dürzilerin İsrail’le iş birliği ile mümkün olabilir. Bugün SMO ile İsrail’in çatışma noktaları, Golan, Batı Şeria ve Kuneytera olarak gözüküyor. Çünkü “Fethi Mübin” güçleri de Kudüs üzerinden Gazze’ye yol açmak, bölgedeki Filistinlilerle kucaklaşmak isteyecektir.
Şimdi cevabını arayan acil sorular şunlar: Esad nerede ve ne yapacak? Lazkiye ne olacak? PYD hem Münbiç de, hem Hama ve Humusun doğusunda SMO, FM ve yeni katılan yerel sivil direnişçilerle baş edebilecek mi? O kadar militan ile, kontrollerindeki o kadar geniş alanı ellerinde tutabilecekler mi? Eğer Türkiye içeride Kürtlerle bir uzlaşma sağlarsa ya da bu uzlaşma bölgedeki PYD unsurlarının hem Türkiye ve hem de Suriye’de silah bırakmalarına sebep olacaksa, bu İsrail’in planını suya düşürür. PYD, hem Türkiye’ye karşı, hem SMO’suna karşı, hem Irak, hem Ürdün’den gelecek saldırılara karşı, sadece İsrail ve ABD’nin desteği ile ayakla kalması mümkün değil. Hatta İsrail’le birlikte hareket etmesi PYD’nin Kürtler nazarında da onlar açısından utanca dönüşecektir.
Öte yandan Türkiye’deki göçmenleri güvenli dönüşü ve Suriye topraklarındaki Türkiye’nin askeri ve idari güçlerinin geri dönüşü için süreç ne zaman başlatılacak? Türkiye’nin PYD unsurları ile hesaplaşması ve Suriye Geçici hükümeti ile ilişkisinin çerçevesinin belirlenmesi bugün için acil bir gündem maddesi. Artık Astana süreci filan yok. Türkiye hem ABD, hem İngiltere, hem NATO, hem BOP, hem Rusya, hem D8, hem Bölgesel İşbirliği Konferansı üzerinden kilit bir role sahip. Artık, gelinen noktada Filistin devleti öncelikli bir konu değil. Yeni Suriye’nin sınırlarının belirlenmesi, Ürdün’ün sınırlarının belirlenmesi açısından da önem arz ediyor. Burada tabi, bir de Rusya’nın Tartus’taki askeri üssünün geleceği de Rusya ile ilişkilerin geleceği açısından acil ve önemli bir konu. Türkiye, Irak ve Suriye’deki Kürtlerin de bu yeni durum karşısında herkesin kendi pozisyonunu yeniden gözden geçirmesi gerek. İsrail’in ABD’nin, İngilizlerin, Rusların ipi ile kuyuya inenlerin vay haline!. Görelim Mevlam neyler! Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Bakarsınız eğer Ürdün, İsrail’in yanında duracak olursa, Esed’in başına gelen Hüseyinin de başına gelir. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder.
… VE ŞİMDİ OLAYIN TARİHİ ARKA PLANI VE GELECEĞİNE İLİŞKİN FIRSAT VE RİSKLERİNE BİR GÖZATMAK GEREKİRSE, (aslında bugünkü yazım, dünkü yazımın devamı mahiyetinde olacak) Evet biz, NATO’nun “Hristiyan Kulübü”nün, İsrail’i ilk tanıyanlardan Cezayir’i son tanıyanlardan tek Müslüman üyesiyiz. NATO’nun “Ucuz asker deposu”, sıçrama tahtası, üssü, savaş paratöneri, vekalet savaşı için gönüllü bir müttefikiyiz. Batılıların gözünde, AB’nin kapısında yarım asra yakın kapıda bekleyen “uysal koyun”unuz. Şimdilerde zaten “BOP” ile, ABD, İngiltere ile dost, müttefik, stratejik ortağız. BM garantili Kushner / Dahlan senaryo ile hayata geçirilmeye çalışılan “Kukla Filistin devleti” için garantör olmaya gönüllüyüz!
Laikçiler, “Erdoğan Hilafeti geri getirecek” diye korkarken, sessiz sedasız ülkemizi Siyonist HABAT’a açıverdik. İstanbul’da İslam ülkeleri Hahamlar Birliği kuruluverdi sessiz sadasız. Şimdi Karay Birliği, Hazara ve Nuhi Yasalar çerçevesinde Musevi Birliği gündemde. F.G. İbrahimi ittifak’ı gerçekleştirecekti, o olmadı, onu Suudilere ve BAE kaptırdık. Tabi sırada bir de Gök Oğuz, yani Gagavuz Hristiyan Türk birliği var. Zaten Mustafa Kemal bunun ilk adımını atıp “Türk Ortadoks Patrikliği”ni kurmamış mı idi! Biz ne “Osmanlı Milletler Topluluğu”nu kurabildik, ne “Müslüman Halklar Birliği”ni kurabildik. Şimdi İsrail’i kuran Rothchildlerin desteklediği 2. İsrail, 3. Musevi Birliğini ihya ve İnşa için adamlara destek veriyoruz. Tek sorun İsrail’le ticaret değil anlayacağınız. “Türk Tipi Laiklik” diğer dinlere karışmıyor, sadece İslam karşıtlığı üzerinde kurgulanmıştı çünkü. Batıdan gelen Hristiyan tarikatların okullarına kimse bir şey diyor mu?
Bizde batı hayranlığı Lale devri ile başladı. Tanzimatla devam etti. Derken İttihat terakki de “3 tarzı siyaset”i tartışıyorduk: Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak: (Çağdaşlaşma) / Batılılaşma” başlıkları altında. Cumhuriyetle zaten İslamlaşma bir kenara itildi, Türkleşmenin işi boşaltıldı, zorunlu olarak Batılılaştırıldık. Agob Dilaçar dilimizi açtı, Lazaro Franco Türklüğümüzü belirledi, Moiz Kohen “Tekinalp” adını aldı, “Türk’ün yeni Amentüsü”nü yazdı. Çükü artık “Türkün dini Kemalizm”di.(Tabi Laiklik söz konusu Kemalizm olunca işletilemezdi) Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi, TDK, TTK bunun için kurulmuştu. Dil, Tarih, Coğrafya kitapları yeniden yazıldı. Yeni Medeniyet rotamız “Yunan Medeniyet Tarihi” olduğu için okullara Yunan tarihi ders olarak konuldu. İslam irtica, Müslüman Mürteci olarak tanımlandı.
Dinde Reform yapıyoruz diye, ezanı, ibadet dilini değiştirdik, yetmedi Behçet Kemal Çağlar hızını alamadı Mustafa Kamal için bir de Mevlid yazdı.. Bugünlere geldik. Bundan sonra ne olacak ne yapacağız? 1.ve 2. Dünya savaşlarından sonra kurulan devletçiklerinin çoğunun sınırlarını kendileri çizdiler, rejimlerini kendileri belirlediler ve yöneticilerini, kendileri işbirliği yapan aşiretlerinin çocuklarından seçtiler.. Burada 10 ülkenin hesabı var. Şüphesiz onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hükmü vardır ve galib olacak olan Onun hükmüdür. Bir Sadabad Paktı ve Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında, 8 Temmuz 1937 tarihinde Tahran’da Sadabat Sarayı'nda imzalanan. Dörtlü saldırmazlık paktı sınır anlaşmazlıklarının çözülmesi, barış, iş birliği ve bağımsızlıkların kanıtlanması için gerek duyulan paktın arkasında, katılan ülkeleri yönlendiren ülke İngiltere idi. Bir de CENTO vardı. (Central Treaty Organization); “Merkezi Antlaşma Teşkilatı”; önceki adı ile Bağdat Paktı (1955-1959), Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere arasında, SSCB’nin Ortadoğu'da nüfuz kurmasını önlemeye yönelik karşılıklı güvenlik ve savunma örgütü. Tabi İngiltere’siz olmuyor.
Bir de 21 Temmuz 1964’de kurulan RCD’miz vardı. Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği (Regional Cooperation for Development), Türkiye, İran ve Pakistan arasında “bölgesel iş birliğini güçlendirmek” için kurulan uluslararası bir örgüt. 1985'te RCD'nin bir uzantısı olarak Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) kuruldu. SSCB'nin yıkılmasıyla diğer Türk Devletleri’nin de dahil olduğu ekonomik örgüttür. Bu örgütlerinin hemen hepsinin içinde gizli bir İngiltere ve gizli bir Amerika vardır. Batı Haçlı seferlerinden önce de dini, askeri ve siyasi sebeplerle hep bölge ile ilgilenegelmiştir.
Bugün de Suriye’deki rejim değişikliğinin hemen ardından, bu bozguncu takımı barış, ekonomik işbirliği maskesini takıp, ıslah edici, yol gösterici, yardımcı olmak maksadıyla (!?) duruma vaziyet etmek isteyecektir. Bu konuda Türkiye hem NATO hem BOP çerçevesinde burada kilit bir rol oynayacaktır.
Netenyahu aylar öncesinde, bölgedeki bütün ülkelerin sınır, rejim ve iktidar yapılarında radikal değişiklikler olacağını söylemişti. Lübnan bunun ilk adımı idi.
Şimdi gündemde parçalanmış bir Suriye var. Hem bölmek isteyecekler, hem de barış ve işbirliği için kendileri masada olacak(!?).. Planda bir Kürt devleti var. İsrail Fırat’ın doğusundan başlayıp, Güney Suriye’den, Ürdün sınırı boyunca ilerleyip bölgede kurulacak Dürzi Özerk bölgesi ile de birleşerek Golan’dan Akdeniz’e uzanacak, İsrail’in desteklediği, Filistin’den sonra İsrail sınırlarında ikinci bir bariyer olmak üzere bir Kürt devleti projesi var. Bu Kürt devleti Birleşik Kürdistan için Irak Kürdistanı ile birleşip sınırlarını İran’a kadar genişletip, orada PJAK ile birleştirme senaryoları var.
Tabi bu Kürdistan aynı zamanda Suriye’deki bütün gayri Müslüm dini topluluklar, ideolojik politik topluluklar, Ermeni, Süryani, Ezdi gibi etnik grubları da içinde barındıracak. Dürziler, Arap, Kürd ve Fars Yahudileri’nin de en azından bir bölümünün yeni Kürdistan’da aktif olmaları söz konusu olacak. Türk CHABAT’ı ve AGARTHAsı da herhalde KÜRT bölgesinde de aktif olacaktır. Lazkiye ve Tartus Nuseyri’ler de kalır mı onu göreceğiz. Türkiye sınırında Selefi-Sufi karışık, sürekli tartışmaların yaşanacağı, ılımlı İslam konusunda Dahlanist’lerin yeni kurulacak Filistin devletinde de örgütlenmeye çalışılacak Neo İslamcıların da örgütleneceği bir Şeriat devleti hayali var İsrail’in. ABD, AB, İngiltere, İsrail’in varlık ve güvenliğine yönelik tehdit oluşturacak, batının çıkarları için risk oluşturacak hiçbir oluşuma destek olmadıkları gibi izin de vermek istemeyeceklerdi.
Ankara sürekli “Kalıcı bir ateşkes”ten söz ediyor ama, bunun şartları, nasıl olacağı ve sonrasında ne olacağı konusunda bir şey söylemiyorlar. Emine hanımda Doha’da aynı şeyleri tekrarladı. Başkenti doğu Kadim Sur içi Kudüs yerine yeni Kudüs’ün doğusunda bir yer olacak olan Kukla Filistin devletinin çözüm değil çözümsüzlük olduğunu birileri anlamak istemiyor. Türkiye HTŞ’yi terör devleti ilan ettiğine göre, yarın bakalım ne olacak. Zaten HTŞ bir koalisyondu ve “Fethi Mübin” 40’a yakın paramiliter örgütten oluşuyordu. Şam düştükten sonra artık HTŞ filan kalmayacaktır. Zaten geçici hükümet kuruldu ve hatta bakanlıklara atama da yapıldı. ÖSO ve Fethi Mübin komuta merkezi herhalde seçimler yapılıp Meclis ve hükümet kurulana kadar görevini devredecek ve sonrasında da yeni bir yapı kurulacaktır. Bu örgütlerde ya birleşerek siyasi partiye ya da STK ya dönüşecektir.
Sahi, İsrail ya da Şam bizim neyimiz olur?. Bizim orada ne işimiz var onu bilmiyoruz ya, Rusya’nın, ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın orada ne işi var. PYD’ye o silahları kim, niçin verdi. O tünelleri hangi parayla ve niçin kazmışlardı! İsrail niye bu bölge ile bu kadar yakından ilgileniyor?.
Bu arada bizim “göçmen düşmanları” rahatladı mı biraz. O göçmen düşmanlarının çoğu “Yurtlarından çıkartılanlar ve yolda kalanlar, yetim ve dullar”ın korunmasını farz-ı kifaye olarak bize emrediyor ve Yetimlere sahip çıkmayanların namazlarının bile kabul edilmeyeceği uyarısı yapılıyor. Korkmayın onlar için harcadıklarınızın karşılığı size kat kat fazlası ile geri verilecek. Şimdi siz kaybettiğiniz ucuz işgücünü nasıl telafi edeceksiniz onu düşünün. Çünkü göçmenler, sizi kovmanıza gerek kalmadan evlerine dönüyorlar, hem de hasretle, yıkılmış, yağmalanmış evlerine.. Şimdi onlar evlerindeki köpekler ve sokak köpekleri için eylem yapmaya devam etsinler. Tabi burada artık Suriye rejimi değil, İran’ın ne yapacağı önemli. İran’ın yanlış bir adımı kendi içinde ciddi sorunlara yol açabilir. Suriye İsrail ve Lübnan’ın, Yemen’in geleceği açısından da çok önemli. Burada Rusya ve Amerika faktörü de çok önemli. Suriye’de yeni Merkezi hükümetin kurulmasının ardından yabancı ülkelerin askeri varlıkları da tartışma konusu olacak ve Tabi PYD ve DSG’nın varlığı da aynı şekilde öncelikli bir konu olacak. Gelişmeleri takip edeceğiz. Bu günlükte bu kadar. Selam ve dua ile.
NOT: Şimdi Suriye’de yeni yönetimi bakalım önce kimler tanıyacak. ÜRDÜN’e dikkat. Eğer Ürdün İsrail'le birlikte Suriye topraklarının işgaline destek verecek olursa, Esed’in başına gelen Abdullah’ın da başına gelebilir. Suriye’deki bu rüzgâr Ürdün’de Fırtına’ya, Arap yarımadası’nda Tufan’a dönüşebilir. Özgürlük Pandemisine dikkat! Bu süreç Balkanları, Kafkasları ve Türkiye’yi de karıştırabilir. İnkarcıları, Pedefolik Satanist Siyonistleri dost, müttefik, stratejik ortak edinmeyelim. Onlara yardım etmeyin sonra rüzgarınız kesilir. Zalimlere yardım ederseniz, onları yakacak ateş size de dokunur. Karıncaların, rüzgâr, kuşların, mazlumların, yetimlerin, yurtlarından çıkartılanların, yaşlıların duası sizinle olsun! Dikkat: TARİH UYANIYOR! DİKKAT: YAPIP YAPMADIKLARIMIZLA İMTİHAN EDİLİYORUZ