SURİYE, İRAN VE ve ORTADOĞU'DAKİ GÜÇ DENGELERİ
VELFECR ÖZEL
George Friedman
ABD birlikleri, 2011 sonu itibarı ile Irak'tan çekilmelerini tamamlama süreci içerisindeler. Bu çekilme ile birlikte İran, bölgede marjinal bir güç olmaktan dominant güç olmaya doğru gidiyor. Buna karşın ABD ve İsrail, bazı karşı-eylemlerde bulunuyorlar. Acaba bu karşı-eylemler, bölgeyi istikrara kavuşturacak mı ya da İran, tepkisinde ne kadar ileri gidecek?
İran, ABD'nin tamamen çekilmesi durumunda yapacaklarının hazırlıklarını tamamlıyor. Her ne kadar İran'ın, Irak'ı hâkimiyeti altına alacağını söylemek mantıklı olmasa da, İran, Bağdat üzerinde büyük bir etkiye sahip olacaktır. O kadar ki İran'ın karşı olduğu Irak teşebbüsleri, hemen bloke edilebilecek ve bu etki, çekilme sonlandığında daha da artacaktır. Iraklı politikacılar, İran'a olan yakınlıklarının ve Amerika'ya olan uzaklıklarının hesabını vermeli.
Bu şartlarda İran'a direnmek, etkisiz ve tehlikeli olacaktır. Bazıları Kürtler gibi- Amerikalılardan garanti aldıklarını ve Kürt petrol şirketlerine yapılan Amerikan yatırımlarının, bu bağlılığa duyulan saygıyı ifade ettiğine inanıyorlar. Fakat haritaya bir bakarsak, bunun, Amerika için ne kadar zor olduğunu görürüz. Bağdat rejimi, Sünni liderleri tutukladı; Şia ise, gereğinden fazla coşkulu direnişin bedelini biliyor.
Suriye'deki durum, bunların hepsini karışık hale getiriyor. 1970'ten bu yana Suriye'yi, Aleviler yönetti. Aleviler, ülke nüfusunun %7'sini oluşturuyordu ve ülkenin çoğunluğu müslümandı. Yeni alevi hükümeti, Nasırî bir doğaya sahipti; yani seküler, sosyalist ve ordu etrafında kurulmuş. İslam, bir siyasi güç olarak yükselmeye başlayınca, Suriyeliler, kendilerini Mısır'daki Sadat rejiminde kopardılar ve İran'ı bir siper olarak gördüler. İran ise Suriye'ye, Lübnan'daki Şiî fundamentalistlere karşı bağışıklık kazandırdı. Ayrıca İranlılar, Suriye'ye, Lübnan'daki maceralarında da destek oldu ve daha da önemlisi Suriye'deki Sünni nüfusun bastırılmasına yardımcı oldu.
Suriye ve İran, özellikle Lübnan'da müttefik oldular. Humeyni devriminden sonra İran, İslam dünyasındaki etkisini, radikal Şiî güçleri destekleyerek arttırmaya çalıştı. Hizbullah, bunlardan biriydi. Suriye, 1975'te, Hıristiyanların yararına Lübnan'a girdi ve Filistin Kurtuluş Örgütüne karşı oldu. Suriye, Lübnan'ı tarihsel olarak kendisinin bir parçası olarak görüyordu ve Lübnan üzerindeki etkisini arttırmak istiyordu. İran kanalıyla, Hizbullah, Suriye2nin Lübnan'daki gücünün bir aracı oldu.
İran ve Suriye, bu yüzden, bugüne kadar devam eden bir ittifak kurdular. Bugün, Suudiler, Türkler ve Amerikalılar, Esad rejimine düşman olmuşken, İran ise, rejime destek veren tek ülke olarak kaldı.
Bunun önemli bir sebebi var. Ayaklanmalardan önce, Suriye'nin, İran ve onun yandaşlarıyla olan ilişkileri değişkendi. Hizbullah gibi önemli grupların finansal sponsoru olarak Esad rejimi, Lübnan'daki Hizbullah'ın gücünü kontrol etti ve Suriyeliler, Lübnan'da hâkim güç oldular. Ayaklanmalar, Esad'ın savunmaya geçmesine sebep oldu. Kendisini Sünni Müslüman dünyanın içerisinde izole bulan Suriye, İran'a daha çok yanaştı. Ve İran ile Irak, Suriye'yi dışarıdan destekleyen iki ülke oldular.
Şu ana kadar Esad, düşmanlarına karşı direndi. Her ne kadar Sünnilerin çoğu ordudan kaçsa da, ordu da önemli bir deformasyon olmadı çünkü kilit noktalar, Aleviler tarafından kontrol ediliyordu. Libya'daki olaylar, Suriye liderini güç durumda bıraktı. Ordu bir araya geldi. Silahsız, ya da iyi silahlanamamış bir grup sivil, böylesi bir orduyu yenemez. Esad'ın düşüşünü görmek isteyenler, önce orduyu bölmeliler.
Eğer Esat rejimi düşmezse, bundan İran karlı çıkar. Eğer Irak, İran'ın etkisi altına girerse ve Esad rejimi devam ederse, İran, Afganistan'dan Akdeniz'e kadar olan bölgeyi etkisi altına almış olur. Bunu başarmak için İran, silahlı güçlerini kullanmak zorunda değil, Esad'ın yaşaması yeterli olacaktır. Fakat İran'a minnettar bir Suriye, İran birliklerinin, batıya doğru konuşlandırılması ihtimalini doğurabilir. Bu ihtimal bile tek başına büyük yankı uyandırır.
Böyle bir etki alanının olduğunu düşünelim. Bu alan, Suudi ve Ürdün'ün kuzey sınırına ve Türkiye'nin güney sınırına bitişik olur. Tabi İran'ın, bu alanı nasıl kullanacağı belli değil. Fakat problem, İran etkisi altında, stratejik bölgeyi kontrol edebilecek bir blokun yaratılmasıdır.
Unutulmamalıdır ki, sadece militan yandaşlar değil, İran'ın kendi güvenlik güçleri de işe yarar. Her ne kadar, Amerika'nın silahlı yapıları ile baş edecek kadar güçlü değilse de sorun şu ki, İran ile Lübnan arasında bir Amerikan gücü yok. İran'ın, bu alana yeterli silahlı güç getirmesi, Suudiler için büyük tehdit oluşturabilir. İran'ın amacı, riski öylesine arttırmaktır ki Suudiler, direnmektense ortaklığı tercih etsinler. Haritanın değiştirilmesi, bunun başarılmasına yardımcı olabilir.
Bu, bu durumdan korkanların ABD, İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye- bu projeyi felce uğratma çabalarını beraberinde getirir. Şuanda, bu projeyi engellemenin yeri Irak değil, Suriye'dir. Ve kilit hamle ise, Esad'ın devrilmesi için her yolun denenmesidir."
George Friedman, "gölge CIA" adıyla da anılan Stratfor'un Başkanı. Stratfor ise Amerika'nın en etkili think-tank'lerinden (düşünce kuruluşu) biri
"Gelecek 100 yıl" "Amerikan Gizli Savaşının Gelecek 20 Yılı" "İstihbarat Eşiği ve Savaşın Geleceği" adlı kitapların yazarı olan George Friedman, Amerika'da özel bir istihbarat kurumunun başkanlığını yapmaktadır.
The Next 100 Years, The Next Decade, America's Secret War, The Intelligence Edge, and The Future of War.[1]