Suriye meselesinde belli bir noktaya gelindi.. Artık Suriye, Esad sonrasına hazırlanıyor..
Suriye'den sonra sıra kimde sorusu, en çok sorulan soruların başında yer alıyor..
İlk akla gelen iki ülkeden biri Ürdün, diğeri Suudi Arabistan..
Her iki ülkede birden eşzamanlı olaylar başlayabilir..
Ürdün, Suudi Arabistan'ın yanında duracak olursa, iki ülke aynı kaderi paylaşacaktır.
Ürdün, Suudi Arabistan'dan ayrı dursa da fazla bir şey değişmeyecek.
Ancak, eğer Ürdün, meşruti monarşiye geçerse ve Esad sonrası Suriye ile birleşme konusunda tek taraflı olarak bir inisiyatif başlatırsa, bu Ürdün için bir şansa dönüşebilir..
Bu birlik, sadece Ürdün-Suriye federasyonu olarak düşünülmemeli. Mutlaka Filistin de bu federasyonda yer almalı.. Zamanla Mısır'ın katılımına da açık olmalı..
Suudi Arabistan'da olaylar başlarsa, ülke birkaç parçaya bölünmeden durmaz.. Arap Yarımadası'nda sınırları değişmeyecek bir Irak bir de Lübnan olur herhalde..
Hatta Nuseyriler ve Suriye Hıristiyanlarının bir bölümü ile Rus üssünün bulunduğu bölge, ayrı bir kanton şeklinde Lübnan'a da bağlanabilir..
Körfez ülkeleri sınırına yakın Suudi Arabistan'a bağlı Arap aşiretleri, dağılan Suudi Arabistan'dan kopup Körfez ülkeleri ile birleşebilir.. Ve bu Körfez ülkeleri de kendi aralarında birlikler kurabilirler.. Aynı durum Umman ve Yemen için de söz konusu.. Kuveyt ve Ürdün bu işten ciddi bir şekilde kazançlı çıkabilir..
Ürdün eğer krizi iyi yönetecek olursa, Suudiler'den ayrılacak olan Medine'nin üst yakası ile birleşebilir..
Suudiler'den ayrılacak parçalar arasında bir Şii topluluğu da bağımsızlık ilan edebilir..
Şeyh ailesinin kontrolündeki Mekke-Medine bölgesi de Suudi Arabistan'dan ayrılarak beynelmilel bir statüye kavuşabilir.. Ve tabii Mekke ve Medine ile birlikte Taif ve Cidde de bu yapıya dahil olabilir.. Bu oyunda, kimse yenilecek ata oynamak istemeyecektir..
Arap Yarımadası'ndaki ülkelerin çoğunun kullanım süreleri dolmuş gözüküyor.. Sınırları, yönetim kadrosu ve rejimi itibarı ile yeni bir yapılanma kaçınılmaz gibi.
Bu bölge üzerinde iktisadi ve siyasi hesapları olan çevreler de bu durumu görüyorlar..
Yarın işler kontrol dışına çıkarsa, krizi yönetmek çok daha zor olabilir. Onun için kontrollü bir bunalım stratejisi ile bu süreç iradi olarak yönetilmek istenebilir.. Bir de bölgede etki gücü yüksek ülkelerin, bu rejimleri son bir kez daha kullanmaları da ihtimal dahilinde..
Bölgede zaten tırmanan bir Şii-Sünni gerilimi var.. Suudiler'in tutukladığı Şii molla konusu ülkede ciddi bir gerilime sebep olmuş durumda.. Zaten Irak, Suriye konusunda ve Körfez'de bu konuda bir gerilim söz konusu. Yemen üzerinden Husiler'in saldırıları da uzun süredir devam ediyor..
Demem o ki; El Kaide'nin de devreye girmesi ile İran ve Suudi Arabistan arasında, Sünni-Şii çatışması ile desteklenen bir kriz patlak verebilir ve bu kriz askeri bir çatışmaya dönüştürülebilir..
İster misiniz, bu işe bir de Mehdilik tartışması eklensin.. İran zaten Mehdi bekliyor. ABD'nin "Amerikano bir Mehdi" ile süreci tetiklemesi sonucu işler iyiden iyiye içinden çıkılmaz bir hâl alabilir..
Şii bir Mehdi'yi Sünnilerin kolay kolay kabul etmeleri mümkün değil. Sünni ve Şia'yı batıl ilan eden bir Mehdi'ye de Şiiler tabi olmazlar.
Keşke İslâm Konferansı, Mekke ve Medine'nin bundan sonraki statüsü konusunda bir çalışma başlatsa ve bir temas grubu oluştursa da, hiç olmazsa bu konuda bir mesafe kat edilse..
Suudiler de Kâbe çevresindeki yıkımı durdursalar da, Sünni dünyada giderek yükselen öfkeyi biraz olsun düşürebilseler.. Tabii, öfke ve ihtirasları gözlerini görmez etmemişse.
Ne Şii, ne Sünni ne de Selefi, kimse Suudiler'e dua etmiyor.. Suudiler'in bunu görmeleri gerek.
Suudiler, Mısır yönetimine karşı duruşları ile de Arap baharının yaşandığı ülkeler nezdinde çok da saygın bir konumda değiller. Yani Türk'ü de, Arap'ı da Suudiler'den memnun değil..
Suudi yönetiminin göstereceği zekâ ve performans, sonucu değiştirmeye yetmeyebilir, ama işin kan, can, iktisat ve zaman maliyetini en aza indirebilir..
Arap Yarımadası'ndaki ülkeler gerçeği görmek ve kabullenmek zorundadırlar.
1. ve 2. Dünya Savaşı yıllarındaki uluslararası güç dengeleri üzerinde ve o günkü barış ve güvenlik politikaları çerçevesinde oluşturulan bölgedeki siyasi dengelerin, 21. YY'ın değişen dengelerine rağmen varlıklarını sürdürmeleri mümkün değildir.. 19. YY, kavram ve kurumları ile birlikte miadını doldurdu.. Sırasını bekleyen Arap ülkelerinin bu gerçeği görmeleri gerek artık.
Selâm ve dua ile..
yeniakit