Suriye Üzerine Yazmak...

Suriye üzerine yazmak ve konuşmak gerçekten çok zor bir hale geldi.

Suriye ile ilgili değerlendirmelerde bulunmak istemememe rağmen , özellikle medyanın tutumunu gördüğümde istemeden de olsa kalemi elime alma ihtiyacı duyuyorum. Suriye konusunda İslami camianın iki keskin cepheye dönüşmesi ise, hadisenin başka bir boyutunu oluşturuyor. Cepheleşmenin arttığı bu atmosferde yanlış anlaşılmak ve yaftalanmaksa işin cabası...

Hama'daki son gelişmeleri , özellikle muhafazakar basın '' katliam'' olarak manşetine taşıdı. 1982 yılında Hama'da yaşanan büyük katliamın tekerrür edebileceği vurgusu yapıldı.

Hama'daki olaylarla ilgili haberlerde ,sadece, tankların Ramazan'ın ilk günü şehre girerek evleri topa tuttuğu yazıldı. Fakat şehrin girişlerini barikatlarla kapatan , orduyla çatışmak için hazırlrk yapan silahlı gruplardan ve bu silahlı grupların kimlerden emir aldığından hiç bahsedilmedi.

Suriye muhalefeti ve özellikle de İhvan , rejim karşıtı gösterilerin barışçıl olmasını isterken ve muhalefetin bu aşamada hiçbir şekilde silaha sarılmasını tasvip etmezken ; ' Özellikle tekfirci ve ne idüğü belirsiz gruplar neden ısrarla silahlı mücadeleyi tercih etmektedirler?' sorusu hiçbir zaman muhafazakar basında yer bulmadı.

Kimlerden destek aldıkları az-çok bilinen bu silahlı muhalifler( çeteler) , yaptıkları hamlelerle Baas güçlerini özellikle Hama'da daha çok yanlış yapmaya sevkettiler.

Bu olayların sonucunda ise ; medya organları, devlet adamlarının ve siyasilerin Beşar Esad aleyhindeki sert açıklamalarını Türkiye gündeminin ilk sırasına oturttu. Bu açıklamalar bazı köşe yazarlarını kesmedi. Muhafazakar basının bazı isimleri , Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahalede bulunmasını birkez daha talep ettiler. Bazı yazarlar , 'Tayyip Erdoğan niye konuşmuyor' diye sordu. Yani Erdoğan'ın da Esad'a sert çıkmasını istediler. Hatta bir internet sitesi , Asi nehrine atılan cesetleri gösterdiği videonun başlığını ; '' Erdoğan bu görüntülere daha fazla dayanabilir mi? '' şeklinde atarak, Başbakan'ı Suriye'ye karşı kışkırttı.

Bu arada söz konusu video ayrı bir tartışma konusu ... Videoda görüldüğü kadarıyla sivil giyimli eli silahlı kişiler , bir arabanın kasasına doldurdukları erkek cesetlerini Asi Nehri'ne '' Allahu Ekber '' nidalarıyla atıyorlar. Bu görüntüleri her iki kesim de kendi propagandası için kullanıyor. Tekbir getirmelerine bakıldığında, bu şahısların silahlı muhalifler olması ihtimali güç kazanıyor.

Yeni Akit'te köşesi olan bir arkadaş, Türkiyeli yetkililerin Suriye yönetimini kınamasının ardından , Suriye rejiminin Türkiye'den intikam almak için PKK'yı kullanabileceğini yazıyor. Arkadaşın hedefi belli , Ankara ile Şam'ı tamamen birbirine düşürmek ve ordumuzu Suriye'nin içine sokmak.

Bir internet sitesinin yöneticisi olan kardeşimiz ise ,'' Halbuki insanlığımız ve dinimiz bize Hüseyinler ölmesin diye gerektiğinde DEVLETLERİN BİLE FEDA EDİLMESİNİ ÖNERİYOR.'' diye yazabiliyor. Böylece Türkiye ve İran devletlerinin Suriyeli muhalifler ölmesin diye gerekirse kendilerini feda etmelerini istiyor. Eğer gerçekten fıkıhta ve uluslararası siyasette böyle bir kaide olsaydı , ' İran ve Türkiye'nin ilk önce Bosna Hersek'te daha sonra da Irak'ta kendilerini feda etmeleri gerekirdi.' diye düşünemiyor.

Diğer taraftan Sayın Bülent Arınç twitter hesabında İran'a imalı göndermeler yapıyor.

Biz de bu duygusal ortamda Suriye üzerine yazmanın ve konuşmanın zorluğunu yaşıyoruz.

Tabi bu arada muhafazakar basında Suriye'de yaşanan gelişmeleri adaletli ve çok boyutlu bir şekilde değerlendiren kalemler de var. Bunların başında Zaman'dan Ali Bulaç ve Yeni Şafak'tan Akif Emre geliyor.

Tekrar Hama'ya dönecek olursak ; Sayın Mustafa Özcan Yeni Akit'te yayınlanan bir yazısında , Said Havva'nın Mekke'de Fethullah Gülen'le seneler önce yaptığı bir görüşmede ; buradaki katliamın heyecanlı ve söz dinlemez gençlerin yüzünden ( onların zamansız kıyamlarından) kaynaklandığını ve bundan pişman olduklarını itiraf ettiğini yazmıştı.

Malesef tarih tekerrür ediyor . Şimdi de heyecanlı selefi gençler Şeyh Adnan Arur'un önderliğinde ( veya onun kışkırtmasıyla ) Hama'yı yeni bir maceranın içine atıyor.

Biz , kimseden Esad'ın safında yer almasını istemiyoruz. Bazılarının sandığı gibi biz de Esad'ın safında değiliz. Bizler sadece Suriye üzerinden oynanan siyasi oyunun farkına varılmasını , tek bir ağaca değil ormanın tamamına bakılmasını ; duygusallık , mezhebi taassup ve ilkesizlikten sıyrılınmasını istiyoruz. Tüm diktatörler ve tağuti rejimler gibi zamanı gelince Baas rejimi de tarihin çöplüğüne atılacaktır. Unutmayalım ki, zamanı gelmeden bir rejimi yıkmaya çalışmak , dağları yerinden oynatmaktan daha zordur.

Kemal Kemahlı

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı
Abdurrahman Dilipak: Gelin yeniden iman edelim