Suriye’de neler oluyor?

Abdurrahman Dilipak

Yazarımız usta kalem Dilipak, tüm gözlerin üzerine döndüğü Halep operasyonunu yazdı. Bir araya gelen silahlı gruplar kimler? Rusya ve İran, Esedi terk mi ettiler yoksa Esed'mi bu ülkeleri terk etti? Nusayri'ler ne yapacak? Yönetim nasıl şekillenecek? ÖSO nerede duracak? İsrail, Abd ve emperyal devletler nasıl pozisyon alıyor? Bir çok sorunun cevabı bu yazıda...

Suriye, nâmıdiğer “Bilad-ı Şam”!
kadim uygarlık tarihinin merkezinde olan bir ülke.
Şam, Hz. Adem’in oğullarının arasındaki kavga sonucu ilk ölümün/cinayetin gerçekleştiği yer.
Kıyamet savaşına açılan kapı” anlamında El Bab da aslında bize tarihin sonunun da bu coğrafyada olacağı mesajını veriyor.
Bugünkü ülkenin sınırları, Sycos-Picot tarafından belirlendi.
Türkiye sınırı Ankara anlaşması ile, son Hatay bölgesi de yine Fransızlarla müzakere sonucu belirlendi.
Bilindiği gibi Hatay konusu, Fransa'nın Suriye'ye bağımsızlık vermesinin ardından 1936 yılında gündeme gelmiş, 1939’da Hatay’ın Türkiye'ye ilhakı ile sonuçlanmıştır.

Bölgedeki diğer devletlerin sınır, rejim ve iktidar yapıları İngilizler ve Fransızlar tarafından belirlendi. Onlar öyle istediği için kimi Emirlik, kimi Sultanlık, kimi kırallık, kimi Cumhuriyet, kimi sağ, kimi sol oldu. Bu taksimde Suriye, sol-sosyalist, milliyetçi laik bir Arap devleti olarak tanımlandı. Mezhebi olarak ise Nuseyri’ler yönetimde olması ön görüldü. Bugün de Suriye kendinden ibaret bir ülke değil. Suriye’de, kendileri dışında İngiltere ve Fransa yanında Türkiye, ABD, Rusya, İran, Irak, Lübnan’daki Hizbullah milisleri, İsrail ve Yemen’deki Husi unsurlar bulunuyor. ABD PYD ile birlikte hareket ediyor, Ruslar’ın Suriye Tartus’da ayrıca üsleri var. İran’ın askeri tesisleri bulunuyor.

Bu ülkelerin hepsinin istihbarat örgütleri, birlikte hareket ettikleri silahlı unsurlar da bulunuyor. Bunların en büyüğü ise PYD-YPG’nin de içinde yer aldığı, ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ana ağırlık merkezi Kürtlerden oluşsa da Arap, Süryani, Ermeni, İran kökenli rejim muhalif Halkın Mücahidi ve Türkmenlerden oluşan, başlangıçta IŞİD’e karşı mücadele için oluşturulmuş ortak bir operasyon gücü gibi gözükse de ABD’nin eğitip donattığı Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nin silahlı gücüdür.

Son harekette, Türkiye, Özgür Suriye Ordusu ve HTŞ Tahrir el-Şam birlikte hareket ediyor. ÖSO, Türkiye’nin eğitip donattığı, Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin Suriye içindeki haklarını savunan askeri kanadı ifade ediyor. HTŞ/ Tahrir el-Şam Koalisyonu Cephesi içinde bazı kaynaklara göre onlarca farklı gruptan oluşan bir koalisyondan, “ortak cephe”den söz ediyoruz. Siyasi hedefleri olan Paramiliter bir örgüt olarak bugün Halep’e karşı başlatılan operasyonda Türkiye, ÖSO ve HTŞ birlikte hareket ediyor. Aslında böyle bir hareket 1 yıldır konuşuluyordu. Bir aydır da ciddi hazırlıklar yapılıyordu. Ve sonunda harekat başladı. Burada ilginç olan Suriye güçleri hızla geri çekildi, Rusya sürece müdahale etmedi, ancak Suriye ordusu, geri çekildiği bölgelere SDG/YPG güçlerinin girmesi için yollar açtı ve onlar da kısa sürede ABD’nin sağladığı silah, mühimmat ve motorize güçlerin desteğinde “cephe”ye intikal ettiler.

İlginç olan Rusya’nın ve İran’ın sessizliği, ABD’nin PYD üzerinden Suriye’nin yanında Türkiye’nin de içinde yer aldığı koalisyona karşı pozisyon alması. Böyle bir durumda, İsrail’in İşgal altındaki topraklardan doğuya doğru harekete geçmesi sürpriz olmayacaktır. İsrail zaten Lübnan sınırını kuzeyde Litani ırmağına kadar genişletti. Siyonist liderler henüz İsrail devleti kurulmadan sınırlarını su havzalarına ve dağ silsilesi/tepelere göre çizmeye ve Litani Nehrini de bu sınırlar içine almayı hedeflemişlerdi. Litani ve Golan tepeleri onlar için önemli idi.

Suriye’deki karışıklığı fırsat bilip, Golan tepelerinden girip Batı Şeria’ya doğru ilerlemek isteyeceklerdir. Golan tepelerinden Şam 50 km gibi bir şey, İsrail Şam’la komşu olacak bu plana göre. Şam’da yiğit bir yönetim olursa, İsrail’in başına bela olur. Eğer uydu bir yönetim olursa İsrail Şam’ın başına bela olur ve Şam yönetimini “Şamar oğlanı”da döndürür. Onun için bu hareketi bir de bu gözle görmek gerek. Bakın bu Litani konusu bugünün meselesi değil. Lübnan toprakları içerisinde bulunan Litani Nehri konusu 11 Ağustos 2006’de yine tartışılmıştı. Kuzeyde Litani, Güneyde Şarm el Şeyh yani Sina’nın sahiline kadar uzayan bir coğrafyadan söz ediyoruz.

Golan tepelerinin en geniş yeri 50 km’ye yakın, oradan güneye doğru Suriye topraklarından aşağı doğru inip, daralarak Amman’a 25-30 km mesafeden aşağıya Batı Şeria’ya kadar uzanacak bir bölge İsrail’in işgal tehdidi ile karşı karşıya. ABD’nin İsrail’e atamayı düşündüğü Siyonist büyükelçi, İsrail’e zaten bu bölgeyi kışkırtan bir açıklama yapmıştı bugünden. Yani, bundan sonra ortalama 30 km eninde, 160 km uzunluğunda Ürdün, Suriye, Lübnan topraklarından işgal edilecek bir bölgeden söz ediyoruz. Suriye’yi konuşurken, İsrail, Lübnan, Ürdün’ü birlikte düşünmek ve konuşmak gerek. Bununla birlikte Türkiye ve Mısırı da düşünmek gerek. Bu bölge ile ilgili planı olan her güç, bu ülkeleri sınır, iktidar yapıları ve rejimlerini de düşünmeleri gerekir. Burada başta adlarını zikrettiğim 10 ülkenin bu bölge ile ilgili hesaplarını da göz önüne bulundurduğunuzda Suriye’deki hareketin ÖSO ve HTŞ ile başlayıp biten bir hareket olmadığını hesaba katmak gerek.

Litani’yi bundan sonra daha sık duyacaksınız. Ben-Gurion’a göre “Yahudilerin kadim Anavatanı Litani'ye kadar uzanıyor. Güney sınırı da Sina yarımadası”. Bu konu aynı zamanda İsrail için askeri açıdan stratejik bir öneme sahip. 1955’de de bu konu gündeme gelmiş ve ABD’nin “Johnston Planı”na göre Litani Nehri’nin yönü değiştirilerek Litani sularının Gazze Şeridi'ne akıtılarak, nehir vadisinin yeşillendirilmesi için değerlendirilmesi gündeme gelmişti. Hatta bu plana göre Gazze’de yaşayanlar, Sina’ya doğru göç ettirilerek, orada mecburi iskana tabi tutulacaklardı.

Bu planın asıl adı “Jordan Valley Unified Water Plan”. Planın asıl maksadı İsrail’in su kaynaklarına erişimi ile ilgili bir plan. Bu “Ürdün Vadisi Birleşik Su Planı” kısaca “Johnston Planı" olarak da bilinir. Bu Plan, BM, ABD ve CIA’nın ortak planı. Bu projenin açıklanan yanı kadar açıklanmayan bölümleri de vardı, o gizli kısımları daha sonra açıklandı.. Bu fikir 1953 - 1955 yılları arasında bir stratejik plan olarak tartışıldı. Projenin editörü ABD Özel Temsilcisi Eric Johnston’du. “Yakın Doğu'daki Filistin Mültecileri için BM Yardım ve İmar Ajansı (UNRWA)” tarafından da destekleniyordu. Model olarak ABD “Tennessee Vadisi” eyaleti şehir planı’na göre modellenen plan, İsrail’e kıyısı olan ülkelerinin (İsrail, Ürdün, Lübnan ve Suriye) teknik su komiteleri tarafından fon desteği sağlanarak su kaynaklarının korunması, desteklenmesi gerekçesi ile işbirliği başlığı altında müzakere edilerek, bu hükümetlerin onayı alınsa da, Plan Arap Birliği tarafından Planın arkasındaki kötü niyet fark edilerek reddedildi. Ancak buna rağmen İsrail ve Ürdün plana uyma taahhüdünde bulundu. Ve ABD, BM üzerinden bu iki ülkeye ciddi anlamda fon desteği sağlayarak mevcut su kaynaklarının korunması için danışmanlık ve rehberlik yaptı. Aslında Litani Gazze projesi ve Gazze’nin Sina’ya tehciri planı o zamana dayanır. İsrail 1948’de kuruldu ve 5 yıl sonra bu konu güdeme geldi. Aşağıdaki haritaya baktığınızda zaman içinde işgal altındaki toprakta yaşayan Filistinlilerin istatiksel olarak ve coğrafi olarak nasıl eritildiğini göreceksiniz. Şimdi de o kalan nüfusu, yeni işgal ettikleri topraklara sürmek ve Kushner/ Dahlan senaryosu ile kukla bir Filistin devleti kurarak, onları kendileri için bir koruma kalkanı ve ucuz işgücü olarak kullanmak istiyorlar. Hesaplarına göre Türkiye’yi de bu kirli plana garantör yapmak istiyorlar.

Bakın Suriye’ye bakarken Gazze’yi ya da Lübnan’ı görmezden gelmeyin, Türkiye’ye Şama bakarken Golan’ı görmezden gelmeyin. Unutmayın, bunlardan birini kaybederseniz, diğerlerini de kaybedersiniz. Gözümüze Şam’ı yaklaştırırken, arkasında Kudüs’ü görmezden gelmeyelim. Şam bir ara İstasyondur. Şam’ı kurtarmakla sorun bitmiyor. Çok çok daha büyük bir mücadeleye hazır olmanız gerekiyor. Bunu görmemek için kör olmak gerek. Yani, “Esed gidecek, bu iş bitecek, Türkiye’deki göçmenler evlerine dönecek” diye düşünüyorsanız, işin aslında haberiniz yok demektir. Tabii, konunun mevcud media’nın aktardığı sıcak cephe haberlerinden, politik beyanlardan ibaret sanıyorsanız, yanılırsınız.

Suriye Fragman, sonra olacaklar için henüz başlamadık!. Önce Şam’da ne oluyor onu görelim. Bizler tarihin yaşanan tanıkları’yız. İnsanlık tarihinin başladığı ve son bulacağı bir coğrafyada yaşıyoruz. Yaşadığımız zamana ve mekâna, olaylara, kişilere karşı adil şahidler olalım. Bizlerin Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Görevimiz, insanları Hakka ve hayra çağırmak. Bir kavme olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli. Haklı olmak, başkasına haksızlık etme hakkı vermez çünkü.

ÖSO ve HTŞ beklenenden daha hızlı ilerliyor!?. Rejim PYD’nin önünü açarak iki tarafı karşı karşıya getirme çabasında. Rusya ve İran doğrudan bütün cephelerde birden savaşa girmek istemiyor. İsrail ise süreci kendi lehine değerlendirme çabasında. Son gelen bilgilere göre Şam’da ve rejim güçleri arasında çatışmalar var.

Haberleri zaten değişik kaynaklardan izliyorsunuz. Ben bugün haberlere konu olmayan bir arka planı, derin gerçeği dikkatlerinize sunmak istedim. Selam ve dua ile.

Not: HTŞ Tahrir el-Şam / Şam Kurtuluş Heyeti, Dini karakterli Paramiliter bir örgüt. 28 Ocak 2017'de Cebhe Fetih el-Şam (nam-ı diğer el-Nusra Cephesi), Ensar-ud din Cephesi, Ceyşu's-Sünne, Liva El-Hak ve Nureddin Zengi Hareketi grupları arasında bir ittifak oluşturuldu, daha sonra buna diğer gruplar katıldı. Açıklamanın ardından ek gruplar ve kişiler katıldı.