Suriye’deki halk devrimine nasıl bakıyorum

Abdurrahman Dilipak

Suriye’de Türkiye’nin desteklediği Bayırbucak Türkmenleri gibi Türkmen aşiretleri olduğu gibi, ÖSO ve diğer farklı etnisite ye mensup Arap, Çerkez ve her halktan Müslüman paramiliter grubların koalisyonu da var. Bunlar son olarak kendi grublarının adını bırakıp “Fethi Mübin koalisyonu” adını aldılar. Bunlar arasında en çok adı geçen grub ise, o da aynı zamanda kendi içinde bir koalisyon olan HTŞ olarak anılan grub. Tabi Türkiye açısından bir de DSÖ ve PYD unsurlarından oluşan Terör grublarına karşı, doğrudan Türkiye’den giden, Türkiye’ye bağlı unsurlar da var.

AB, ÖSO konusunda göçmenlerin Türkiye üzerinden batıya göçlerini önlemek için Suriye topraklarında Türkiye sınırında tampon bir bölge oluşturulması ve burada güvenliğin sağlanması konusunda destek verdi. Bu hikâye böyle başladı. Bölgede bir PKK/PYD/DSG sorunu vardı. Türkiye bu konuda bu imkanla onlar üzerinde baskı kurmaya çalıştı. Aslında sınırımıza sıfır km’de “Dostumuz, müttefikimiz, stratejik ortağımız ABD” himayesindeki PYD unsurlarına, top menzili içinde olmalarına rağmen, sürekli operasyon haberleri ile gündem meşgul edildiği, şehid haberleri törenleri ile toplumsal hassasiyetler canlı tutulmasına rağmen, onların oradaki varlığını sonlandırıcı bir operasyon yapıl(a)madı. Bu hikâye (!?) 47 yıllık bir hikâye. Uluslararası sistemin orada varlığını sürdürmesi için böyle bir kriz üretim merkezine ihtiyacı var. Biz de karşı taraf gibi bu “uluslararası sistemle birlikte hareket ettiğimiz” için, bu “kontrollü bunalım stratejisi” gereği kan akmaya devam ediyor. Çünkü bu çark, kan, gözyaşı ve çalınan alın terleri ile dönüyor.!? Bu kadar sözden bir şey anlamıyorsanız, zaten başka bir şey söylemeye de gerek yok. Biz AB’nin azad kabul etmez aday üyesiyiz. NATO’nun “ucuz asker” deposu olmayı kendimiz için hayat-memat meselesi olarak gören Rusya’nın stratejik ortağıyız. “Mavi Boncuk” siyaseti ile kendimizi siyasetin kazanova’sı olarak görüyoruz.. Siyaset erbabının hali genelde böyledir zaten!. Bize söylenmedi mi, “İnsanların çoğu hüsrandadır” diye? “Yedi kocalı Hürmüz” rolü oynar kimi de. Siyaset bu anlamda politiktir, biyolojik değil. Fahşa’da cinsiyet yoktur, aynı günahın eşit paydaşlarıdırlar. Akışkan ve değişken bir karakter gösterir. (Bakınız Zelensky ya da Clinton, Bill Gates, Schwab, Ghebreyesus ve Obama“Say say bitmez”.. Onların biyolojik cinsiyeti de artık politik cinsiyete dönüştü, Epstein büyüsü ile).

Suriye’de hikâye ÖSO, HTŞ ya da Paramiliter grub’ların oluşturduğu koalisyona verilen ad itibarı ile FETHİ MÜBİN, bu zaferin ayrılmaz bir parçası ama burada görülmeyen 3. Bir faktör var. Silahsız Halk. Aslında bir direniş hareketini devrime dönüştüren bu sacayağının 3. Ayağını oluşturtan silahsız halk oldu. Zaten cezaevlerinin boşaltılması, askeri karakollar ve polis karakollarındaki rejim karşıtlarının halka katılması ile, dışarıdan gelenlerle birlikte Şama yürüdüler.

Oysa ABD ve İsrail’in desteğinde bir Kürt devleti, Türkiye’nin desteklediği ÖSO ve Fethi Mübin koalisyonunun desteklediği bir Sünni bölge, Rusya, İran ve rejim güçlerinin desteklediği bir Şam ve Lazkiye merkezli Şii devlet olacaktı. Bu olmadı. Suriye bir bütün olarak yeni rejimin kontrolüne geçti. Kimsenin planı tutmadı. Onların evdeki hesapları çarşıya uymadı.

Bu iş bu noktada bir zaferdir. İsrail, Golan ve Cebel-i Dürz’de tampon bölgeyi ele geçirdi bir de Şeyh dağını. Bu bölgeler BM’nin kontrolündeydi. Bundan sonra ne olursa olsun, kim gelirse gelsin, Esed rejiminin gitmesi bile bir kazanımdır. Mahkumların kurtarılması bile bir kazanımdır. Bundan sonra olacaklar toplumun liyakati, yeni yöneticilerin aklı, cesareti, dürüstlüklerine bağlı Allah’ın yardımı ile ilgili bir konudur. Esed kadar zalim birinin gelmesi, çok büyük cahillik, ahmaklık, korkaklık ve zalimlikle mümkündür.

Yeni yönetimin çok işi var. İçinde hainler, münafıklar, ajanlar da olacaktır. Dünden bugüne darbeler dönemini, filan da düşünün, bugüne kadar bakın, 15 Temmuz’u hatırlayın bizde de bunlar yaşanmadı mı? Şeytan tatile çıkacak değil. Bugünden yarına her şey yoluna girecek değil. Biz bu kadar tecrübeliyiz böyle oluyor, onlar dün bir bugün iki.. Hepimizin yardımcı olması gerek. Biz tecrübelerimizi aktarmak zorundayız. Dolayısı ile “Esed gitti, Suriye bitti” diyenlere katılmıyorum! “Esed gitti, İsrail 300 Stratejik noktayı vurdu, Hazine boşaltıldı, devlet soyuldu”. Evet bunlar doğru. Bunlar Esed’in elinde kalması daha mı iyi olacaktı. Bu silahlar halkı ezmek için kullanılıyordu. Bunlar halkın parası, ülkenin kaynakları sömürülerek elde edildi. Onlar sağlam bir şekilde ele geçirilse elbette daha iyi olurdu, ama olmadı. Bu bir riskti ve bu riski göze almak gerekirdi.

Düşünün bizim içimizdeki hainler, alçaklar, siyasi emellerini, uluslararası sistemin emelleri ile tevhid eden, şahsi menfaatlerini bu sistemin, finans kapitalin, Mafyanın çıkarları ile tevhid eden, soyguncu çeteler yok mu? Bunların zihniyet ikizler her yerde vardır. Bu ahlaksızlar her yerde her zaman ve aynı şekilde çalıp-çırparak, rüşvetle, tehditle, şantajla, ihaleye fesat karıştırarak halkın servetini bir şekilde yurt dışına kaçırmıyoılar mı? Bu paralar gitti. Yarın o ülkede o ülkenin MASAK’ı ya da başka bir finansal dolandırıcı bu paraya çöküp el koyarsa (öyle ya bu haram para kimseye saadet sağlamaz. Geldiği gibi gider. Gitmezse de, uyuşturucu bağımlısı ile para, kendine sahip olanı kendine bağımlı kılar), üzülecek miyiz, sevinecek miyiz? Bize geri dönmedikten sonra o para, bir zalimden bir başka zalimin hesabına geçer. Ya da İsrail’in yaptığı gibi vurur, yıkar gider.

Bu arada ben hiçbir ülkenin mutlak anlamda yandaşı olmadım. Her yönetim topluluğuna karşı da mesafeliyim. Yani Suriye’ci, Suriye yönetimi’nin yandaşı ya da karşıtı filan da olacak değilim. Hayırlı iş yapanların duacısı ve yardımcısı olacağım. Yanlış adamın doğru sözüne evet, doğru adamın yanlış sözüne de işine de hayır. Bir topluluğa olan düşmanlığım beni onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli, muhabbetim de onların yanlışı görmeme mâni olmamalı. Yeri geldiğinde, uyarıları dikkate almıyorlarsa, onları ilk eleştirecek olanlardan biri de ben olacağım. “Ben Müslümanlardanım” elhamdülillah. Müslümanlığım hiç kimsenin meşru hakkına tehdit anlamı taşımayacaktır inşallah!..

Bundan sonra neler olacak ona bakalım. Şüphesiz ki, herkesin bir planı var ve Allah’ın da bir hükmü var. Galib olacak olan O’nun hükmüdür. O’nun bize yardımı için elimize, dilimize, belimize sahip olalım. Daha akıllı, daha dürüst ve daha cesur olalım.

Görünen o ki, İsrail Suriye’deki rejimi kendi ile hesaplaşmaya çağırıyor. Suriye’nin stratejik 300’den fazla hedefini vurdu. İki gün önce de Tartus’a saldırdı ve Tartus Limanını vurdu. Daha önce de Lazkiye limanına saldırmıştı. Golan’ı ve Cebel-i Dürz’ü işgal etti. ABD’deki Siyonistler, şimdi İç savaş döneminde Suriye’den ayrılanları bulup, onları eğit-donata aldılar ve Suriye’ye Diasporanın dönüşü ile birlikte geldikleri bölgelere göndermeye hazırlanıyorlar. Aynı lobi, İsrail hükümetini, FKÖ içindeki Dahlanist’leri silahlandırıp eğitip donatarak, FKÖ içindeki ve batı Şeria’daki yerleşim bölgelerindeki ve kamplardaki İslami unsurları yakalamaları için bir operasyon gücü oluşturmaya davet ediyor. Gazzeli’lerin bir kısmını Suriye’ye göndermek için bir planı hayata geçirmek için de çalışan bir grub var. Bu başarılırsa, Gazze’deki radikal İslami grublar’a karşı da FKÖ içindeki Dahlanist oprerasyon grublarının görevlendirilmesi söz konusu olacak. Bakın, dikkat, İsrailin Suriyede Cebel-i Dürz’deki işgal ettiği bölgede, Chabat, hemen kendi merkezini açtı bile.

Suriye’de daha oluşmakta olan yönetim konusunda birileri üzerinden bir takım konuları tartışmak yerine, önce bu büyük tehlikeye dikkat çekmek gerek. Sanırım bazı konularda karar vermek, kim kimdir görmek için henüz çok erkek. Lehde ve aleyhte konuşan Trollere ve onları yöneten algı yöneticilerinin kışkırtma ve propagandalarına karşı ihtiyatlı olalım. Elbette Suriye’deki rejim, mevzuat, yargı, siyaset ve bürokrasi çok önemli. Ve bunlar oluşturulurken mutlaka yanlış işler, yanlış adamlar da göreve gelecektir. Bizde yok mu bunlar. Önemli olan bunları tesbit edip zamanında ayıklayabilmek.

Suriye’de yeni dönemde de Golani çevresinde, ÖSO ya da koalisyon ortakları içinde Esed’in zihniyet ikizi birileri ve onların, (bizdeki Papatya’lara benzeyen) Yasemin’leri de olabilir. (İnşallah Suriye’de birileri, bu sözlerimden dolayı bizim AKP’liler gibi, beni mahkemeye vermeye kalkışmaz!?). Bunlara karşı dikkatli olunmazsa, yarın onlar, İstanbul sözleşmesi, Lanzarote talepleri ile gelip bu Halk devrimi’nin içini boşaltabilirler. Şeytanın Suriyeli kardeşlerimizi de Allah’la aldatma planı boşa çıkartılır. Biz yine de “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri” konusunda kendi nefsimizi ve çevremizi sürekli gözden geçirelim. Ve de din ve devlet, örgüt ve cemaat büyüklerini İlah ve Rab edinmeyelim.

Bir de şu konu çok önemli. Biri yanlış bir geçmişe sahip olabilir. O daha sonra iyi biri olabilir. Bakınız Halid b. Velid örneği. Ya da iyi bir kişi de sapıtabilir. Bütün bunlar titiz bir takip gerektiren konular. Biz sözü dinleyecek, yanlışına karşı çıkacağız, bir işe bakın aynı şekilde davranacağız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Bu derdin devası burada gizlidir. Bu ahlakla ahlaklanırsak, Allah bizi korur. Mekke dönemi Müslümanlarının hemen hepsi, daha önce farklı bir dünyanın insanları idi. Firavun sarayında, Musa’lar, Harunlar, Haacer’ler, Asiye’ler, Maşite’ler vardır. Peygamber evinde gemiye binmeyip helak olanlar olduğu gibi.

Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.