Suriyeli muhalif gruplardan Şam Cephesi’nin, Halep’in doğusundaki El Bab ilçesinde düzenlenen bir suikastı bahane ederek Hamza Tugayı’na yönelik topyekün saldırı başlatması, diğer grupların da devreye girmesiyle yeni bir boyut kazandı. Şam Cephesi ile ona desteğe gelen Ceyşül İslam adlı radikal örgüt, Hamza karargahlarını basmanın yanında diğer grupların da hakimiyet alanlarına göz dikti. Bunun üzerine harekete geçen Süleyman Şah ve Sultan Murat Tugayı da Hamza’ya destek vererek, Şam Cephesi ile Ceyşül İslam’a sert bir yanıt verdi. Şam Cephesi ile Ceyşül İslam, ilk günlerde aldıkları yerlerin birçoğundan çekilmek zorunda kaldı.
HTŞ harekete geçti
Muhaliflerin çatışmalarından yararlanan Heyet’i Tahrir Şam (HTŞ) militanları ise fırsattan istifade harekete geçti. Heyet-i Tahrir Şam, bir süredir Türkiye’nin Cilvegözü’nden sevkiyatları yavaşlatması ve ticareti Öncüpınar’a kaydırması nedeniyle sıkıntı yaşıyordu. Bölgedeki tüm ticareti kontrol altına almak isteyen HTŞ, Ceyşül İslam’ın İdlib kapısına dayanmasını bahane ederek önce Afrin kırsalına, ardından tanklar ve ağır zırhlılar eşliğinde Afrin kent merkezine girdi. Buradan Azez’e doğru ilerlemeye devam eden HTŞ’liler, Afrin ile Azez arasındaki Kefer Cenne Köyü’ne kadar gelerek Şam Cephesi ile çatışmaya girdi. HTŞ’nin çıkan çatışmalarda hem Ceyşül İslam’a hem de Şam Cephesi’ne ağır darbe vurduğu bildirildi.
Terk edildiler
Önce muhaliflerden ardından HTŞ’den ağır darbe yiyen Şam Cephesi ile Ceyşül İslam’ın ise pek çok noktayı terk ettiği öğrenildi. Ulusal Kurtuluş Cephesi içindeki 3. Kolordu’ya bağlı bu iki grup, aynı zamanda muhaliflerin en radikal unsurlarından oluşuyordu. Doğu Guta’dan çıkarılan militanlardan kurulu Ceyşül İslam, ilk zamanlarda El Bab’a yerleşmek istemiş fakat burada tutunamayınca Afrin’de kendine bir yer bulmuştu. Aileleriyle birlikte yaklaşık 10 bin kişiden oluşan bu grup, radikal unsurlardan oluşuyor. Hem Ceyşül İslam hem de Şam Cephesi, Türkiye ile Suriye Hükümeti’nin normalleşmesine karşı en sert muhalefeti yürütüyor ve uzlaşmaz bir tavır sergiliyor. İki grup da son çıkan çatışmalarda yine 3. Kolordu içinde bulunan diğer ortakları tarafından da terk edildi. Bu gruplar tarafsızlık ilan ederek çatışmalara girmedi.
HTŞ’nin kalmasına izin verilmeyecek
HTŞ’nin ilerleyişe devam etmesi ise bölgede endişe yarattı. HTŞ destekçisi hesaplar, HTŞ’nin bölgedeki gruplara yönelik taleplerini sıraladı. Bu talepler arasında Ceyşul İslam'ın tüm liderlerinin teslim olması, muhalif kontrolündeki tüm bölgelerin tek bir sistem altında birleşmesi, tüm askeri grupların Fethu'l Mubin operasyon odası çatısı altında birleşmesi, askeri grupların sivil yerleşimlerden çıkarak temas hatlarına gitmesi, yerel idarenin yerel halka teslimi, hiçbir grup, hükümet ve Türkiye'nin bölge üzerinde hakimiyeti olmaması ve Geçici Hükümet ve İtilaf Hükümeti'nin feshi gibi maddeler yer alıyor. Fakat bu taleplerin kabul edilmesi mümkün görülmüyor.
Bu arada Türkiye’nin HTŞ’ye yol verdiğine yönelik iddialar da ortaya atıldı. Aydınlık’ın ulaştığı askeri kaynaklar ise HTŞ ile uzlaşmanın mümkün olmadığını, HTŞ’nin bölgede kalmasına müsaade edilmeyeceğini ve kısa sürede dönmemeleri halinde gerekli müdahaleyi yapmak üzere hazırlıkların yapıldığını bildirdi.
Barikatlar kaldırılıyor
Gazetemizin baskıya gittiği saatlerde sahadan gelen son bilgilere göre de HTŞ ile 3. Kolordu’dan bazı militanlar arasında ateşkes görüşmeleri yapıldı. Bu arada Cinderes’te iki grup arasında bir de esir takası yapıldı. HTŞ’nin, Afrin’de bazı sokaklar ile valilik yolunu kapattığı barikatları kaldırdığı bildirildi. Suriyeli muhalif lider Abdurrahman Mustafa sosyal medya hesabından, “Afrin Suriye Geçici Hükümeti’nin yönetimi altındadır. Diğer askeri yapılar Afrin’den çıkmışlardır. Tüm sivil ve askeri kurumlarımız hizmetlerini sürdürmektedir. Güvenlik güçlerimiz vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini korumaya devam edecek ve herhangi bir güvenlik boşluğuna izin vermeyecektir.” paylaşımı yaptı.
“Suriye Geçici Hükümeti Savunma Bakanlığı Sözcüsü” ise “Afrin şehrinin tüm silahlı gruplardan arınmış olduğunu ve şehirde güvenlik ve emniyeti sağlayanların askeri ve sivil polis mensupları olduğunu teyit ediyoruz.” duyurusunda bulundu.
Ne olmuştu?
Muhammed Abdüllatif Ghannoum adlı bir medya çalışanı ile hamile eşinin 7 Ekim gecesi El Bab’da vurularak öldürülmelerinin ardından kentte yaygın protestolar başlamıştı. Daha sonra Ghannoum ve hamile eşini öldüren üç zanlının yakalandığı duyurulmuştu. Şam Cephesi’nden yapılan açıklamada, zanlıların Hamza Tugayı'ndan Akram el-Ugil, Muhammed el-Mukhir ve Ebu Yakub el-Azawi adlı militanlar olduğu ileri sürülmüştü. Bunun üzerine Şam Cephesi, Hamza Tugayı’na topyekün bir saldırı başlatma kararı aldığını duyurmuştu.
Muhaliflerin önde gelen isimlerinden Muhyeddin Lala ise suikast konusunda Rûdaw’a verdiği demeçte, Ankara ve Şam ilişkilerinin normalleşmesine karşı çıkanların tasfiye edildiğini söylemiş ve şu ifadeleri kullanmıştı: “Son zamanlarda, Suriye'nin kuzeyinde, Suriye ile varılmak istenen uzlaşmaya karşı bir hareketlilik olduğunu biliyoruz. Türk istihbaratı, devrimci aktivistler ve devrimci fikirlere sahip kişiler hakkında bilgi toplamaya başladı. Olası anlaşmaya karşı oldukları için ‘ortadan kaldırılmalarına’ karar verildi.”
Geçen ay da Türkiye ile Suriye arasındaki uzlaşı arayışlarının yükselmesiyle birlikte Ahrar El Şarkiye grubu, “Suriye Milli Ordusu” ile tüm ilişkilerini kestiğini duyurmuştu.
‘Muhalif çatılar kartondan’
Muhaliflere ait “Suriye Haber” adlı Telegram kanalından “HTŞ Afrin’e nasıl ilerledi” başlığıyla dikkat çeken bir analiz yayınlandı. Analizde şu ifadelere yer verildi:
“Suriye Milli Ordusu bölgelerinde grupların çokluğu nedeniyle birkaç kilometrede bir kurulan kontrol noktaları ve geçenlerden haraç alınması, halkı bezdirmiş bulunmakta. Otoriter bir idarenin bulunmayışı ve her grubun kendi bölgesini kontrol altında tutma hırsı nedeniyle mütemadiyen yaşanan iç çatışmalar, bölgede istikrarın sağlanmasının önündeki en büyük engel olarak duruyor.
“Geçici Hükümet, Suriye Milli Ordusu, Suriye Alimler Birliği gibi çatı yapıların kartondan yapılar oldukları ve bir otorite sağlayamadıkları için altlarında bulunan asker ve taraftarlarına sözlerini geçiremedikleri de bu olaylarla daha net şekilde ortaya çıkmıştır. Devrimin başından beri direnişçilerle direniş topraklarında ve kendi yurtlarında olmaları gerekirken Türkiye’ye taşınıp orada saha hakkında fetvalar yayınlamaktan başka bir işlevi olmayan Suriye Alimler Birliği’nin son gelişmelerle ilgili yayınladığı beyanın da hiçbir karşılık bulmaması, bu durumu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
“Bunun karşısında disiplin, koordinasyon, komutaya itaat gibi konularda oldukça ileri bir seviyede olan Heyet-i Tahrir Şam yapısını yakından gören Türkiye, muhtemelen ÖSO yapılarının bu halleriyle nereye kadar devam edeceği sorusunu sormuş veya devam edemeyeceği kanaatine varmış olmalı ki; yaşanan gelişmelere görünürde bir tepki göstermemiştir.”(Ajanslar)