Susurluk"ta tencere-tava... Ergenekon"da hava-civa!

Hasan Karakaya

Susurluk"tan hiç geçtiniz mi?.. Geçerken bir "dinlenme istasyonu"na uğrayıp da "bol köpüklü ayran"ından içtiniz mi?..
Şahsen ben; hemen her yıl Salihli"ye giderken Susurluk"ta mola verir ve mutlaka "ayran"ından içerim...
Gerçi, eskiden "kupa" türü "kulplu bardak"larla içerdik ayranı... Son yıllarda normal bardaklarla sunulur oldu ve köpüğü de biraz azaldı ama, yine de ayran içmeden gitmem....
Malûm; Susurluk dendi mi, akla "ayran" gelir... Malatya denildiğinde kayısı, Maraş dendiğinde dondurma, Antep dendiğinde baklava ve fıstığın akla gelmesi gibi...
Gelin, görün ki; "13 yıl"dan bu yana, yani 3 Kasım 1996"dan bu yana; Susurluk"un adı "ayran"ıyla değil, "kaza"sıyla anılır oldu... Biliyorum; Susurluk halkı, "kaza" ile anılmaktan son derece rahatsız... Ama, ne yaparsınız ki; bu kaza; "kızartma kokusunun mutfaktaki hanımın üzerine sinmesi" gibi, Susurluk"un üzerine sindi ve çıkması da mümkün görünmüyor!..
İşte bugün, yine "kaza" ile anılacak Susurluk...
Çünkü bugün "Susurluk kazası"nın 13. yıldönümü!..
4 BENZEMEZ AYNI OTOMOBİLDE!
Peki, ne olmuştu o gün?..
İzmir"den İstanbul"a doğru seyir halinde olan 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil, saat 19.15 civarında, Susurluk"un "Uşakyolu Mevkii"nde benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı "kamyon"a arkadan çarpmıştı!..
"3 kişinin öldüğü, 1 kişinin ağır yaralandığı" kaza; ilk bakışta, her zaman karşılaştığımız "sıradan bir olay" gibi görünüyordu.
Ne var ki;
"Otomobilin içindeki kişiler"in kimliği, olayın "sıradan bir kaza olmadığı" yönündeki şüpheleri kuvvetlendirecek nitelikteydi!..
Çünkü otomobilde;
İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden Mehmet Özbay adına düzenlenmiş sahte kimlik kartı çıkan Abdullah Çatlı, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak ve "Çatlı"nın sevgilisi" olduğu öne sürülen Gonca Us adlı bir hanım vardı!..
Hani, bugün;
"Birbiriyle hiç alâkaları olmayan insanları toplayıp, Ergenekon adlı örgüte dahil etmişler!..
Bir profesör ile generalin, bir yazar ile tetikçinin aynı örgütte işi ne?.. Elmalarla armutları toplayıp, aynı sepete koymuşlar!.."
Diyorlar ya; aslında "Susurluk"taki kazanın aktörleri"nin de "birbirleriyle ilişkili" olduğunu söylemek mümkün değil!..
Öyle ya;
"Aynı otomobil"de, "4 ayrı insan!"
Söyleyin Allah aşkına;
Hüseyin Kocadağ ile Abdullah Çatlı"nın veya Sedat Bucak"ın ne ilgisi olabilir?..
Ya da, Gonca Us"un o otomobilde işi ne?..
Demek oluyor ki;
İnsanlar, sadece "fikrî paralellik"te bir araya gelmiyor!.. Bazen, "çıkar ilişkileri" de bir araya getiriyor insanları!..
Yoksa, "4 benzemez" insanın aynı otomobilde ne işi olabilir ki?..
Demek ki, varmış!..
Susurluk"ta da varmış!..
Ergenekon"da da var!..
EYLEMLER, SÜREKLİ AYDINLIK İÇİN!
Uzatmayalım... Kazanın ardından, medyada yer alan "Siyasetçi-Polis-Mafya" üçgeni haberlerini ihbar kabul eden İstanbul DGM Başsavcılığı, olaydan sadece bir hafta sonra, yani 11 Kasım 1996"da, "Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" suçlamasıyla soruşturma başlattı...
Sonraki süreci biliyorsunuz...
Bugün, "Ergenekon Dâvâsı yargıda!.. Niye yargının kararını beklemeyip, sanıklara yargısız infaz uyguluyorsunuz?.. Sizin amacınız yargıyı etkilemek!" deyip, "Ergenekon Terör Örgütü" ile ilgili haberlerin yayınlanmasına karşı çıkanlar, o günlerde; bırakın "dâvâ açılması"nı, henüz "soruşturma" aşamasındayken "Susurluk kampanyası" başlatıp, eylem üzerine eylem yapıyordu!..
Herhalde hatırlatmaya gerek yok;
Av. Engin Cinmen"in lokomotiflik görevi üstlendiği eylemlerde, hemen her gece ışıklar yakılıp, söndürülüyordu.
Amaç, gayet masumdu!..
Öyle ya;
"Sürekli aydınlık" istiyorsan, "bir dakika karanlığa" razı olacaksın!..
Eylemin adı da, buydu zaten;
"Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık!"
Televizyonlar, hemen her gece bir "semt"ten canlı yayın yapıyor, insanların öbek öbek toplanıp "tencere-tava çalmaları"nı ekranlara getiriyordu!..
Getiriyordu çünkü;
Susurluk"ta "deşifre" olan "derin devlet" ortaya çıkarılsın ve bu "kirli ilişki"ler son bulsun isteniyordu...
Çok enteresandır;
O günlerde bu "canlı yayın"ları kampanya haline dönüştürenlerden biri de, "Kanal 7"nin Anahaber Sunucusu Ahmet Hakan Coşkun"du!..
"Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" eylemlerini adım adım takip ettiriyor, "tencere-tava" seslerini ve "ışıkların yanıp-sönmesi"ni sürekli ekranlara getiriyordu!..
Çünkü, "çete"lere karşıydı!..
Devlette "illegal yapılanma" istemiyordu!..
SUSURLUK"A KARŞI, ERGENEKON"A YANDAŞ!
Ne enteresan değil mi;
O günlerde, "Derin Devlet ortaya çıkarılsın" eylemlerine "olağanüstü destek" veren Ahmet Hakan, bugün "Cuntaya Hayır!.. Darbeciler Yargılansın" diyerek eylem düzenleyenlere kafa tutuyor!..
Soruyor;
"28 Şubat"ta neredeydiniz?"
Çarpıtmanın bu kadarına da yuh!..
Zaten, Özgür Der de, dün yaptığı yazılı açıklamada Ahmet Hakan"a cevap verip, diyordu ki;
"Türkiye dönekliğin iyi para ettiği, her kesimin döneklerinin itibar gördüğü, el üstünde tutulduğu bir ülke.
Hangi cenahta olursa olsun sisteme muhalif pozisyonunu terk eden, dönen, vazgeçen ama burada bırakmayıp geçmişine söven, içinden geldiği örgütü, çevreyi, kesimi karalamada sınır tanımayan tipleri bu düzen çok seviyor.
Kendilerine sınırsız imkanlar bahşedip, beklemedikleri fırsatlar sunuyor.
Sen yeter ki geçmişinden utandığını tekrarlamaya, geçmişte taşıdığın inançları, değerleri aşağılamaya, dün beraber olduklarına sövmeye devam et!
Ahmet Hakan Coşkun da uzunca bir zamandır bunu yapıyor. Taşındığı yeni mahallede kendisinden beklendiği üzere içinden geldiği camiaya ilişkin kaleme aldığı yazılarda fütursuzca, edepsizce karalıyor, hakaret ediyor, saldırıyor.
(...)
Bu süreçte kimlerin bedel ödediği, kimlerin de nüfuz parlatıp, siyasi irtibatlarını ihalelere yoğunlaştırdığı da ortadadır!
Sonuç itibariyle; olan-bitene şaşırıyor muyuz, hayır!
Bu süreçlerin böyle ilerlediğini biliyoruz.
"Genelkurmay bülteni"nde yazmak, Oktay Ekşi"yle mesai arkadaşı olmak, Ertuğrul Özkök tarafından kollanan yazar olmak böyle bir şey, ne de olsa!
Kızıyor muyuz, yok hayır kızmıyoruz da!
Sadece acıyoruz!
Geçmişte Müslümanlar arasında olmuş, birtakım duyarlılıklar taşımış birinin bu kadar zavallı pozisyona düşmesine gerçekten çok üzülüyoruz!"
Kısaca ifade etmek gerekirse;
Dün, "Çevik Bir"den köşe-bucak kaçan"lar, bugün "Çevik Bir"e niye posta koymadınız?" diye soruyorsa, böyle bir mantık sahibine ancak acınır!..
Çünkü, hesap sorduğu kitle;
Dün de, bugün de "Çevik Bir"e hesap sormak"tan kaçınmamış, tam aksine Çevik Bir"in de bulunduğu bir saatte, hem de "Genelkurmay Karargâhı" önünde "eylem" koymuştur!..
O eylemin bizzat şahidiyim!..
SUSURLUK GÖVDE, ERGENEKON KÖK!
Her neyse... Gelelim Susurluk"a!..
Susurluk"ta ortaya çıkarılan "Siyasetçi-Polis-Mafya" ilişkisi, yıllar sonra "Ergenekon İddianamesi"ne de konu olmuştur.
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, iddianamede, Ergenekon için "Susurluk"la sadece buz dağının görünen yüzü aydınlatılmış" diye yazmıştı.
İddianameye göre Veli Küçük, Susurluk"taki arabadan bir çantayı "Drej Ali"ye aldırıyor.
Savcı;
"Küçük, Susurluk"un tam merkezindeydi" diyor.
İddianamenin 47. sayfasında, bu tesbitle ilgili bazı bölümler şöyle:
"Susurluk"ta meydana gelen bir trafik kazası ile ülkemizdeki bu kanlı örgütün kapıları kısmen de olsa aralanmıştır. Fakat örgütün o dönemdeki etkinliği ve gücü nedeniyle yeterince derinleştirilememiş, sadece buz dağının görünen yüzü aydınlatılmış ve örgüt amaçları doğrultusunda karanlık eylemlerine devam etmiştir."
Demek ki neymiş;
Susurluk, "Buzdağının görünen kısmı"ymış!..
Bu durumda;
Ergenekon Terör Örgütü de, herhalde "görünmeyen kısmı" oluyor ki, şimdi yapılan, "cuntanın kökenine inmek"tir!..
DÖNEKLİĞİN SEBEBİ NE?
Gelin, görün ki;
"Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" eylemleri ve "tencere-tava çırpmalar"la Susurluk"ta ortaya çıkan "derin çete"nin üzerine gidilmesini isteyen çevreler, şimdi "büyük bir döneklik" örneği sergileyip, neredeyse "darbecilere dokunmayın" çığlıkları atıyor!..
"Ergenekon"un avukatlığı"nı yapanlar mı ararsınız, "Hükümeti Devirme Plânı"nın metninin "Bozuk Türkçe" ile yazıldığına veya altındaki "imza"nın "ıslak" veya "nemli" olduğuna takılanlar mı ararsınız, hemen hepsi bu sinemada!..
Oysa, Savcı Zekeriya Öz, teşhisi koymuş:
"Ergenekon, Susurluk"un görünmeyen yüzüdür!"
Yani; Susurluk gövde veya dal ise, Ergenekon onun köküdür!..
Hâl böyle iken;
"Susurluk"taki Derin Devlet"e savaş açıp, "Ergenekon Derin Devleti" önünde elpençe divan durmak veya iki büklüm olmak, acaba neyin ifadesidir!..
Neredesiniz "aydınlık"çılar!..
Neredesiniz "tencere-tava"cılar!..
Neredesiniz "ışık"çılar!..
Buyrun, işte aydınlandı, bütün karanlıklar!..
Peki, siz hangi "mağara"ya gizlendiniz?..
Sizi gidi "yarasa"lar sizi!..
==============
Ölü gömücüleri!
"Demirel"in emanetçisi" olmak dışında hiçbir özelliği olmayan, "taş üzerine taş koymak" gibi bir icraatı bulunmayan Hüsamettin Cindoruk, sonunda "Demokrat Parti"nin başına oturdu!..
O Demokrat Parti ki; "Yeter!.. Söz Milletin" diyen bir "dâvâ"nın adıydı!.. Hiç şüphe yok ki, bundan böyle "Ergenekon"un hizmetinde" olacak; "Ergenekon sözcülüğü" yapmak için, "Ergenekon Partisi" ile yarışacaktır!..
Olayı derinliğine tahlil etmeye, ANAP"la birleşmeyi, "kim, ne için istedi" diye sormaya hiç gerek yok... "DP çatısı" altında toplananların kimliklerine bakarsanız, "DP"nin akıbeti"ni zaten görürsünüz!..
Hüsamettin Cindoruk, malûm.. Demokrat Parti çizgisini devam ettiren Adalet Partisi"nden, sonra DYP"de yer aldı... Bir ara, "28 Şubatçıların kurdurduğu Demokrat Türkiye Partisi"ne genel başkan" oldu...
Şu anda bu partiler "siyasî mevta" durumunda!..
Mesut Yılmaz"a gelince..
O da; Rahmetli Turgut Özal"ın kurduğu ve iktidarlara taşıdığı ANAP"ı; "hovarda mirasyedi" gibi küçülte küçülte "mezar"a gömdü!..
Sizin anlayacağınız; Cindoruk da, Yılmaz da, bir "ölü gömücüsü"dür!..
Öyle anlaşılıyor ki; "gömülme" sırası "Demokrat Parti"ye gelmiştir!..
Yazık!.. Menderes"in emeklerine de yazık, Özal"ın emeklerine de!..