UZANMIŞ BİR EL
David Kimche 14 Şubat 2008 Jerusalem Post
İsrail istihbaratı ile bağlantısı olan bizler için Prens Turki el-Faysal çok yakın/aileden bir isim.
Hatırlayabildiğimden çok daha fazla yıldır Suudi İstihbarat Servisine hükmediyor ve şüphesiz Arab İstihbarat mahfillerinin en önemli siması. Onun ismi hiç beklenmedik zamanlarda sık sık gündeme gelir. Dış İşleri Bakanı Prens Faysalın kardeşidir ve Kraliyet Ailesinin en önemli –ve saygın - isimlerinden birisidir.
İstihbarat alanında geçmişe sahip olan insanlar akıllarındakini konuşmaktan sıradan insanlara göre biraz daha fazla korkarlar. Belki de tüm eski Shin Bet, güvenlik servisimiz, başkanlarımızın şu an barış yanlısı oluşumların en önemli figürleri olmasının nedeni budur. 1984 yılında eşir alınanların gizemli koşullar altında öldürüldüğü “Kav 300” otobüsü olayına adı karışan Şin Bet başkanı şu an sol cenah Meretz Partisine oldukça yakın görüşlere sahip. Selefi Avraham Açituv, Yakov Peri ve efsanevi Amon Manot – güvenlik servisimizin saygıdeğer başları – hep birden komşularımızla barış yapmamız gerektiğine dair inançlarını seslendirdiler.
Şimdi bu listeye Prens Türki’yi de eklemeliyiz. Alnmanya’da eski Mossad komutanlarımızdan olan Yossi Alfer’in de katıldığı bir Ortadoğu konulu konferansa katıldı. İsrail ve Arap Ülkeleri arasındaki barış ele alındı. Bir Reuters Ajansı muhabiri kendisine İsrail halkına bir mesajı olup olmadığını sordu. Prensin cevabı şöyle idi;
“Arap Dünyası, Arap barış girişimi sayesinde, duruşunu İsrail’e karşı düşmanlıktan İsrail ile barış şekline getirmiştir ve elini İsrail’e barış için uzatmıştır. Bizler İsraillilerin elimizi tutmasını ve hem Arap dünyası hem de İsrail için faydalı olacak bu süreçte bize katılmasını beklemekteyiz. “
Gazeteciye İsrail’in ve Arapların su, tarım, bilim ve eğitimi içeren birçok konuda işbirliği yapabileceğini belirtti.
Alpher’e konferansta neler konuşulduğunu sordum. Mossad geleneğine uygun olarak çok fazla konuşmak istemedi fakat Prens Turki’nin İsrail ve Arap dünyasının beraber çalışabileceği olanaklar hususunda sürpriz bir şekilde oldukça istekli olduğunu ve elbette barış görüşmelerine değindi.
Fas Kralı II. Hasan hayatta olduğu günlerde bizlere şunu söylerdi: “Şu birleşime bir düşünsenize – Arap uluslarının serveti Yahudilerin aklı ile birleşmiş. Birlikte Ortadoğu’yu cennet bahçelerine çevirebiliriz!”
Bugün Arap dünyasında Prens Turki gibi düşünen birçok insan var fakat onlar görüşlerini açık açık söylemekten hala kaçınıyorlar. Bizler hala Arap dünyasının İsrail’e karşı düşmanlık besleyen tek bir yapıdan müteşekkil olduğu yönünde düşünmeye devam ediyoruz ve hala dünyanın geri kalanından daha fazla Arap medyasında bazı düşmanlıklar – daha ilerisi anti-Semitizm- vardır (sürpriz bir şekilde özellikle en aşırısı da Mısır basınında). İslamcılar bizlere Müslüman topraklarına el koymuş hainler olarak bakmakta ve medyada sürekli olarak anti-İsrail tezlere yer veriyor ve en aşağılık yalanları yayınlıyor.
Gelin şu gerçekle yüzleşelim; televizyon yapımcılarının gerçekleri çarpıtmalarına gerek yok. Tek yapmaları gereken Filistinlerin Batı Şeria’da ki kontrol noktalarında ve Gazze’de karşılaştıkları zorlukları ellerinden geldiğince yayınlamaları yeterlidir – elbette asıl nefretin kaynağı olan Sderot’a atılan roketler hakkında tek kelime etmeden.
Fakat medyaya rağmen İsrail’e karşı olan tutumlarda bir değişim söz konusu ve bunu göz ardı etmek aptallık olacaktır. Bu değişim özellikle de Körfez ülkelerinde açıkça ortaya çıkmakta, diğerler Arap ülkelerine oranla çok daha farklı bir tutum sergilemekteler. Artan bir şekilde İsrail ve İsrailliler bu ülkelerde çok daha fazla kabul görmekteler. Arap barış girişimi ki tüm Arap ülkeleri katılım gösterdi, bu değişimin önemli bir ifadesidir, özellikle de mülteciler için karşılıklı bir anlaşma çağrısı, Tıpkı Prens Faysal’ın Annapolis’e katılımında olduğu gibi.
Tony Blair The Jerusalem Post’un editörüne verdiği röportajında bu değişimin altını şöyle çizmişti: “Arap liderler, özellikle de genç nesiller, İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümünü kendi [modern] vizyonlarının diğerlerinin [İslamcı] vizyonlarından daha üstün olduğunu kanıtlamanın önemli bir parçası olarak görüyorlar. Fakat diğer vizyon halen Arap sokaklarında daha fazla güçlü.”
Bizler, aslında çok da farkında olmadan, Filistinlilerle olan müzakerelerimizde çok önemli bir aşamaya girdik. Görünen o ki en asli hassas konular çoktan çözümlenmiş. Fakat arabulucular bu müzakerelerin sonuçlarını açıklamayarak halkları karanlıkta bırakmakla oldukça yerinde hareket ediyorlar. Yeri gelip de her şey hazır olduğunda ve iki taraf üzerinde anlaştığında, yeni bir seçim ile veya bir yasa haline getirilebilirse bir referandum ile sonuçlar halklara açıklanacak. Böylece Şahlar değil halklar önerilen anlaşmanın kabul edilip edilmeyeceğine karar verecekler.
Hem İsraillileri hem de Filistinlileri kaplamış olan şüpheciliğe rağmen müzakereciler tarafından bir sonuca varılması olasılığı insanların farkına varabildiğinden çok daha yakın. Hem İsrailli hem de Filistinli yöneticiler başarılı olabilmek için ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Amerikalılar üzerine düşeni yapmalıdırlar. Dış İşleri Bakanı Rice’ın kısa bir süre içerisinde bizi ziyaret etmesinin ve Bush’un bu baharda tekrar Kudüs’ü ziyaret edecek olmasının nedeni de budur. Fakat en önemlisi Arap ülkeleri Abbas’a verdikleri desteği artırarak ve Hamas’ı da süreci sabote etmemesi için baskılayarak barışa tam olarak katkı sağlayacaklarını göstermelidirler. Yeni bir intihar bombası (istişhad, çev.) eylemi zinciri veya Kassam saldırılarındaki artış kesin olarak IDF’in (İsrail Güvenlik Güçleri=[terörist organizasyon], çev.) çok güçlü bir karşılık vermesine neden olacak ve barış görüşmelerine son verecektir.
Arap Devletleri gelecek hafta ve aylarda çok hayati bir rol oynayacaklar. Onların daha katılımcı olmaları konusunda bastırmalıyız. Onların barış girişimini onlarla tartışıyor olmalıyız. Onlara ulaşmak için yollar aradığımızdan emin olmalıyız. Prens Türki, Kralın böyle yapması için onayı olmadan asla o mesajı Reuters muhabirine veremezdi.
“İsraillilerin elimizi tutmalarını bekliyoruz” diyordu. Çok yakın bir zaman önce Suudilerden böyle bir mesajın gelmesinin imkânsız olduğu bir dönem vardı. Fakat şimdi bu masada ve bunu kabul edip hemen hızlıca yol almalıyız. Ve en önemlisi diğerlerinden (Filistinlilerden, çev.) “fırsat kaçırmak için hiçbir fırsatı kaçırmama” ilkesini öğrenmek istemeyiz.
Çeviri; Yusuf Huseyn Aslan
Tevhid Haber