Suudi Arabistan, son günlerde İran'a karşı çıkışlar yaparken, Filistin'de uzlaşı sağlanması için de arabuluculuğa soyundu. Bu ani hareketlenmenin sebebi, 11 Eylül sonrası ABD'yle yaşanan krizin İran'ın güçlenmesi nedeniyle aşılması. Fakat, Suudilerin gücü İran'ı alt etmeye yetmez
Bir önceki gün Mekke'de Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın gözetiminde Fetih ve Hamas'ın en üst düzey heyetlerinin katılımıyla açılışı yapılan Filistin uzlaşı buluşması, Suudilerin siyasi ve diplomatik çalışmalarının yeni bir döneme girişini somutlaştırıyor.
Bu sürpriz Suudi hareketlenmesinin bazı sebepleri şunlar: İran nüfuzunun Arap bölgesinde genişlemesi, Tahran'ın Suudi Arabistan'ın güvenliğini ve dünyanın petrol rezervlerinin üçte birinin bulunduğu Körfez'deki Amerikan hegemonyasını tehdit edebilecek nükleer tersaneye sahip olmaya yaklaşması.
Suudi Arabistan'ın sabit stratejisi, kraliyetin bütünlüğünü ve Körfez'deki egemenliğini tehdit edebilecek bir güce izin verilmemesi ve güçlü koalisyon içinde bulunduğu ABD'yle anlaşmazlık yaşamamak yönündedir; ki bu, onun savaşlarına katılmak anlamına gelir.
ABD'ye her istediğini veriyor
Bu stratejiyi uygulamak için Suudi Arabistan Nasır yönetimindeki Mısır'la savaştı, Sovyetler'e karşı Soğuk Savaş'a girdi ve ilki Irak güçlerini Kuveyt'ten çıkarmak, ikincisi de Saddam'ı devirmek olmak üzere iki savaşa katıldı. Şimdi de, İran'a karşı beklenen ABD savaşına etkin biçimde katılmaya hazırlanıyor.
Bu ziyaretler, iki Irak savaşı öncesi gerçekleşen ziyaretleri hatırlattı.
Suudilerin yeni rolünün alenileşmesinin birkaç sebebi var. Birincisi, Mısır ve Suriye'nin etkinliğinin azalması. Hüsnü Mübarek yönetimindeki Mısır içe kapanmayı seçiyor. Suriye yönetimininse deneyimi sınırlı. Ayrıca Lübnan da, Hariri suikastı, Irak savaşında ABD'yle tam işbirliği yapmaması, Washington ve Suudi Arabistan'ın yeni düşmanı İran'la koalisyonu seçmesi sebebiyle, ABD ve İsrail'in kuşatması altında. Irak'ın iç savaşa boğulduğunu eklersek, Arap siyasetinin 2 bin yıldan fazla süredir üzerine kurulduğu eksenlerin felç olduğunu söylemek mümkün. Bu durum İran'ın hızlı şekilde doldurmaya çalıştığı bir siyasi boşluk oluşturdu.
İkinci sebepse, Suudi hükümetinin 11 Eylül olaylarının sonuçlarını 'eritmekteki' başarısı. Hatırlarsak, 11 Eylül saldırılarına 15 Suudi Arabistan vatandaşı katılmış ve soruşturmalarda da, iktidarla bağlantılı bazı hayır kurumlarının aşırı İslamcı cemaatlere mali yardım yaptığı ispatlanmıştı. Görünen o ki, Suudi Arabistan ABD'yle bir anlaşma imzaladı ve bu anlaşma gereği 'İslami terörle' mücadeleye katılmayı, eğitim yöntemlerini değiştirmeyi, cihada teşvik eden her şeyin ortadan kaldırılmasını, aşırılıkçıların kovulmasıyla camilerin zapt altına alınmasını, bağışlar ve Suudi bankalarındaki para hareketleri üzerinde sıkı kontrol uygulanmasını taahhüt etti. Dahası iki üssünü son Irak savaşında ABD'ye açtı.
Üçüncü sebep petrol fiyatlarının yükselmesi ve Suudi Arabistan'ın gelirinin üç kat artması. Yıllık gelirin 200 milyar doları aşması, Suudi hükümetine, borç veren bir devletten memurlarının maaşını ödemek için kredi arayan bir devlete dönüşmesinden sonra içeride ve dışarıda 'para gücünü' kazandırdı.
Son sebepse, 11 Eylül krizinin kontrol altına alınması sonrası Suudi-ABD koalisyonunun güçlenmesi ve iki tarafın artan İran nüfuzuyla mücadele etmekte anlaşmasıyla, Suudi hükümetinin iç reform hareketini bastırması. Reform yanlıları, gelirlerin adilce dağıtılmasını, insan haklarına saygı gösterilmesini, yargının bağımsızlaştırılmasını, seçim yapılmasını, anayasal sistem kurulmasını ve mali denetim yapılmasını talep ediyordu.
Suudi hükümeti 11 Eylül sonrasında siyasi reform ve özgürlük isteyen Amerikan medya kampanyalarından şikâyet ediyordu. Fakat ABD'nin yukarıda söz edilen ödünlerle hoşnut edilmesi sonrası bu kampanyalar durdu, ABD ve medyası reformcuların tutuklanmasını göz ardı etmeye başladı.
Şu an Suudilerin hedeflere ulaşıp ulaşamayacağı ve diğer bölgesel güçlerin bu role bakışı merak ediliyor. Bu rolün iki temel testten geçeceği söylenebilir. İlki Filistin'de ulusal uzlaşı sağlanmasını amaçlayan Mekke buluşması. İkincisi, Riyad'ın Arap Birliği zirvesine ev sahipliği yapmasında görülecek.
Suudi Arabistan, Mekke buluşmasına ev sahipliği yaparak şunları gerçekleştirmek istiyor: Hamas'ı İran ve Suriye'den uzaklaştırmak ve işgal topraklarındaki şartları, Filistin Yönetimi Başkanı Abbas ve İsrail Başbakanı Olmert'in katılacağı, ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın başkanlığını yapacağı üçlü zirvenin başarı elde etmesine destek olacak biçimde hazırlamak.
ABD, Mısır ve Ürdün'ün yanı sıra ve gözlemci sıfatıyla da olsa İsrail'in de katılmasını sağlayacak biçimde, altı Körfez ülkesini içine alan 'ılımlılar koalisyonunu' güçlendirmek istiyor. Bu hedefin Filistin içindeki ve Filistin'in İsrail'le yaşadığı gerginliklerin gölgesinde gerçekleşmesi mümkün değil. Zira Rice'la iki kez bir araya gelen Arap dışişleri bakanları, İran'a yönelik siyasi, ekonomik ve askeri çalışmaya katılmayı Arap-İsrail çekişmesinin yüzeysel de olsa çözülmesi şartına bağladı.
Irak'la karşılaştırmak hatalı
Suudiler tehlike dolu bir kumar oynuyor. Zira 1980 ve 1990'larda etkin bir rol oynayan Suudi Arabistan 21. yüzyılda başka bir ülke. Arap şartları da değişti. Suudi Arabistan geçmişte taraf değildi. Irak'ın özgürleştirilmesi söylemi altında Saddam'la mücadeleye girdiğinde arkasında Suriye, Mısır ve zengin Körfez ülkeleri vardı. Şimdi tablo tamamen farklı.
Saddam'ınki gibi tecrit edilmiş bir rejimle mücadele, güçlü nükleer tersaneye, Çin, Hindistan ve Rusya'yla sağlam uluslararası, Suriye, Hizbullah ve Hamas'la da sağlam bölgesel koalisyonlar içindeki güçlü İran'la mücadele etmekle karşılaştırıldığında epey kolay görünüyor.
Suudi hükümeti, İran'ı Irak ve Lübnan'daki müttefiklerini finanse etmekten alıkoyacak şekilde petrol fiyatlarını düşürmekle ve Irak'taki Sünni milislere Şii milislerle mücadelede para ve silah desteği vermekle tehdit ediyor. Fakat İran da Suudi liderliğindeki ılımlı Arap koalisyonuna karşı kartlara sahip. Bunların en belirgini, Körfez ve özellikle de Suudi Arabistan'daki Şii azınlıklar. Bu azınlıklar baskı altında ve çoğu İran kökenli. İran tahrip yaratabilme konusunda iyi bir deneyime sahip; İran'a karşı koymanın kolay olacağını düşünenler açısından öldürücü bir durum söz konusu.
Suudi Arabistan'ın temel sorunu şu: Hamas ve Suriye'yi İran'dan uzaklaştırabilir ama müttefiki ABD'yi İsrail'den uzaklaştıramaz. Veya Filistinlilere uyguladığı terörü azaltamaz. Bu terör en son, ılımlılar koalisyonuna ve bu koalisyonun başını çeken Suudilere meydan okurcasına Mescid-i Aksa'nın altındaki kazıları genişletmeye kalkıştı.
ABDULBARİ ATWAN
(Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 8 Şubat 2007-Radikal)