‘Suyunuz çekilirse, o akan tatlı suyu kim getirebilir size?’ Halbuki kâinatın ritmindeki ahengin mükemmelliğini, suyun, hayatın ta kendisi olduğunu asırlar önce kâinatı ve suyu yaratan söylemiş: “Hayatı olan her şeyi biz sudan yaptık.” demiş. Ve meydan okurcasına sormuş: “De ki: Söyleyin bana: şayet suyunuz çekilir, yerin dibine giderse, o akan tatlı suyu kim getirebilir size?” Bu sorunun cevabını yine Yüce Yaratıcı veriyor ve şöyle buyuruyor:
“Ölü diyarlara hayat vermek ve yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su vermek için gökten tertemiz suyu biz indirmekteyiz.” Ayetlerden anlaşılıyor ki, suların vanası Allah’ın elinde. Gelmesi ve gitmesi Onun emrine bağlı. Tatlı ve susuzluğu gideren deniz ile, tuzlu ve acı denizi yaratan, aralarına bir perde koyup birbirine karışmasını önleyen de O’dur.Öyleyse insanlık alemi olarak haddimizi bilmemiz lazım. Ya dünya sularının %2,5’u da tatlı olmasaydı, hepsi tuzlu olsaydı, bizim halimiz ne olurdu? Bunu düşünüp te şükretmemiz gerekmez mi? Bir kıtlık ve kuraklık felaketiyle karşı karşıya kaldığımız zaman, yanlışlarımızı, isyanlarımızı gözden geçirip, tevbe istiğfar edip Allah’a iltica etme zamanıdır. Her halde kuraklık dönemlerinde yağmur duasına çıkmanın, yağmur namazı kılmanın anlamı ve hikmeti de bu olsa gerek. Çünkü her şeyin sahibi Allah. Her şeyin dizgini O’nun elinde, her şeyin anahtarı O’nun yanında. Galiba biz Onu yeterince anamadığımız ve verdiği nimetlerden dolayı gereken şükrü ifa etmediğimiz içindir ki bu gün ve daha sonraki günlerde biz tatlı ve temiz sulara hasret kalacağız. Çünkü Kur’an’da Yüce Rabbimiz bizi uyarmış: “Eğer verdiğim nimetlere şükrederseniz artırırım; şükretmez de nakörlük yaparsanız, unutmayın ki benim azabım çok şiddetlidir.”
Tarih boyu Allah, insanoğlunu, yaramazlıkları yüzünden türlü türlü felaketlerle uyarmış ve uyarmaya devam ediyor. Kimi zaman dünyayı sulara kaplatarak, -Nuh’un (a.s) tufanı gibi- Kimi zaman da dünyanın sularını kurutarak. Galiba bu gün de aynı şeyi yapıyor. Kim bilsin belki bizi, namazsızlık ve duasızlık gafletinden kurtarmak, kendisine ait nimetlerle beslendiğimizi unutanlara kendisini hatırlatmak istiyor. Aslında insanoğlu Allah’ı sadece susuz kaldığı zaman değil, her zaman hatırlamalı, su gibi ne kadar önemli nimetler verdiğini düşünmeli, nimetin içinde, o nimeti vereni görmeli ve ona şükür ve teşekkürlerini sunmalıdır. Sevgili Peygamberimizin ahlakı ve sünneti bu idi. O, her su içtikten sonra: “Bütün hamdler, övgüler tatlı suyu yaratan, rahmetiyle susuzluğumuzu gideren, içme suyumuzu günahlarımız yüzünden acı ve tuzlu yapmayan Allah’a layıktır.” derdi.
Büyüklerimizden biri:
Besmeleyi çekmeden, bardağı sağ eline almadan, ayakta suyu kafasına diken ve bir nefeste bitiren çocuğuna şöyle demiş: Oğlum suyu tavuk gibi değil, adam gibi iç. Bu suyun sahibi biz değiliz. Her şeyin olduğu gibi, suların sahibi de Allah. Bardağı sağ eline al. Besmeleyi çek. Besmeleyi çekmek, malın sahibinden izin almak demektir.
Otur ve suyu iki veya üç nefesde iç. İçtikten sonra da suyu tertemiz yaratıp istifadene sunan Zât’a teşekkür et, yani yukarıdaki duayı oku. İşte suyu adam gibi içmek budur.
Vakit