Sykes-Picot’tan, Lozan’a... Türkiye’yi CHP’ye mi böldürtecekler?

Hasan Karakaya

Herhalde farkındasınızdır.. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, özellikle son zamanlarda “çok önemli mesajlar” veriyor... Bu mesajlar, daha çok “ABD ve Avrupa’ya göndermeler”de bulunan mesajlar.

Meselâ; Estonya-Letonya gezilerinin ardından uçakta gazetecilere söylediği ve 26 Ekim günkü gazetelerde yer alan “Kobani” ile ilgili şu sözleri:

l “Oyun içerisinde oyun. Bu tuzağı veya tezgahı kuran başka bir mantık var. PYD’nin mantalitesinin bu kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum. Muhtemelen daha üst bir akıl var.”

l “Sınırlarımızda oynanan oyun sıradan, basit, rastgele bir oyun değil... 1295 kilometrede bu oyun oynanıyor. Bunun 950 kilometresi Suriye sınırımız, diğeri Irak sınırımız. Bunlar yeni başlamadı.”

Ve yine meselâ; Fransa’nın başkenti Paris’teki, kısa adı “IFRI” olan Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’de sarfettiği şu sözler:

“Bu yıl 1. Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıldönümü... Yüz yıl önce, 1.  Dünya Savaşı’nın ardından, Ortadoğu’da çizilen sınırlar, oluşturulan senaryolar, yapılan tasarımlar, şu anda adeta dikişlerini patlatarak küresel sorunlara dönüşüyor.”

Dün  de, Bezmialem Vakıf Üniversitesi’nin akademik yıl açılışında konuştu CumhurbaşkanıTayyip Erdoğan ve orada da; hem ABD’ye, hem Avrupa’ya şu “mesajı” verdi:

l “Ne içerideki ihanet şebekelerine ne de dışarıdan gelen algı operasyonlarına Türkiye boyun eğecek, eyvallah edecek bir ülke değildir... Kim ne yazarsa yazsın, kim hangi iftirayı atarsa atsın, hangi ihaneti yaparsa yapsın biz iç politikamızı da dış  politikamızı da milletimizle birlikte kendimiz belirleriz.”

l “Sevr Anlaşması’nı yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz... İçeride ya da dışarıda Türkiye’ye bunun dışında farklı bir gözle bakanlar varsa, bakış açılarını değiştirsinler.”

Bütün bunlar, “son derece önemli mesajlar, son derece önemli tespitlter ve son derece önemli uyarılardır!”

Kime söylüyor bunları?..

Elbette ABD’ye ve Avrupa’ya!..

Demek istiyor ki;

“Türkiye ile oynamayın!.. Çünkü biz, oynadığınız oyunun farkındayız!”

NEDİR SYKES-PICOT?

Erdoğan’ın bu “uyarı”ları, elbette“adresine” ulaşıyordur... Ulaşıyordur ki; “Türkiye’nin içi ve sınırları ile oynamak” için her yolu deniyorlar, herkesi kullanıyorlar ve “hedef”lerine ulaşmaya çalışıyorlar!..

Peki, “hedef”leri ne?..

Elbette “Lozan Antlaşması”nı yeniden dayatmak!.. 

Elbette Sykes-Picot Anlaşması”nı yeniden uygulamaya koymak!..

Nedir bu “Sykes-Picot Anlaşması?..

Bu anlaşma, adını; 

Fransa’nın Beyrut Konsolosu George Picot ve İngiliz diplomat Hugh Sykes’ten almaktadır. 

1. Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916’da Kut’ül Ammare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve “Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarının paylaşılmasını” öngören, “gizli bir antlaşma”dır.

1915’te Arabistan Yarımadası’nı ele geçiren İngiltere, Osmanlı’ya karşı ayaklanan MekkeliŞerif Hüseyin’i destekleyerek Irak ve Filistin toprakları üzerinde “kendisine bağımlı bir Arap devleti” kuracaktı... Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır’daki İngiliz Yüksek Komutanı McMahonarasında böyle bir antlaşma gizli olarak imzalanmıştı. Fransa böyle bir plana karşı çıkıp İngiltere’ye baskı yaparak yeni bir antlaşma yapılmasını istedi. 

Rusya’nın onayı ile imzalanan bu antlaşmaya göre;

l 1. Rusya’ya: Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmı,

l 2. Fransa’ya: Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları,

l 3. İngiltere’ye: Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir.

l 4. Fransa ile İngiltere’nin elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacak,

l 5. İskenderun serbest liman olacak,

l 6. Filistin’de, kutsal yerleşim yeri olması sebebiyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.

1917 Devrimi’nden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.

Batı ülkleri, acaba bu “gizli anlaşma”yı yeniden yürürlüğe koymak mı istemektedir?.. Yoksa,“Lozan’da alamadıklarını” almaya mı çalışmaktadır?..

CURZON, LOZAN’DA NE DEDİ?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın; “Sınırlarımızda oynanan oyun sıradan, basit, rastgele bir oyun değildir... 1295 kilometrede bu oyun oynanıyor” sözleri ve bütün çabalara rağmen“Türkiye’nin AB üyeliğine alınmaması”, bana Hasan Pulur’un 17 Aralık 1997 tarihindeMilliyet’te yazdığı “Avrupa, Avrupa duyma sesimizi!” başlıklı şu yazısını hatırlattı:

“Avrupalı, bizi niçin almaz?

Sıralayın sıraladığınız kadar, enflasyon deyin, işsizlik deyin, Kıbrıs deyin, Ege Denizi veYunanistan ilişkileri deyin, insan hakları deyin, Güneydoğu sorunu deyin, hepsinde isabet kaydedersiniz...

Ama temelde yatan ‘kültür’dür, yaşam tarzıdır, bu tarzı yaratan değerlerdir. Bunların başında da‘din’ gelir... Korkmadan, çekinmeden, saklamadan söylemeliyiz, biz bu yukarıda sıraladıklarımızlaAvrupalı değiliz... Bunu da asla bir eksiklik kabul ederek söylemiyoruz, ama biz buyuz.

Avrupalı zaman zaman bunu ağzından kaçırıyor, medeniyet farklarından, Hıristiyankültüründen söz ediyor...

Türkiye’yi almamak için gösterdikleri bahaneler, aslında masanın cilasıdır, biraz kazıyınca altından ‘haç’ çıkıyor. Kültür farkı, medeniyet farkı dedikleri de bu...

Bu ikiyüzlülük, kendilerinden olanları bile isyan ettiriyor... Aba altından, sopa gösterenlere, insan hakları, Güneydoğu barışı gibi laflara, onlar da isyan ediyor. Geçenlerde ‘İndependent’ yazarıRupert Coruwell şöyle yazıyordu:

‘Diplomatik nezaketi bir yana bırakıp, Türkiye’ye doğruyu söyleyin!’

Ne söylesinler?

‘Lozan’ın intikamını alıyoruz!’ mu desinler?

İsmet Paşa, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’dan aldığı ‘bir dersi’ şöyle anlatır:

‘Lord Curzon, memnun değiliz, Lozan muahedesinin müzakeresinden, diyordu. Hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Harap bir memleket alıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. Bu parayı almak için gelip önümüzde diz çökeceksiniz. Cebime attıklarımın hepsini çıkaracağım size, diyordu. Hepsini vereceğim size...’

İsmet Paşa, küstah İngilize şu karşılığı verdiğini söyler:

‘Gelirsek, vermeyin!’”

ERDOĞAN, OYUNUN FARKINDA!

İsmet Paşa’nın Lord Curzon’a bu sözleri söyleyip-söylemediği bilinmez ama, belli ki; Curzon’un bugünkü takipçileri; 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan ve “balmumu mühürlü orijinali” o günden bu yana “Fransa Dışişleri Bakanlığı Arşivleri”nde bulunanLozan Anlaşması’nın “vaktinin geldiğini” düşünüyor olmalılar!..

Ne var ki;

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin “hiç de umdukları gibi olmadığını” gördüler!..

Bütün bu “oyun” ve “plan”lardan haberi olan Erdoğan, dün dedi ki;

l “Ne içerideki ihanet şebekelerine ne de dışarıdan gelen algı operasyonlarına Türkiye boyun eğecek, eyvallah edecek bir ülke değildir...”

l “Bir asır sonra buradan tüm dünyaya bir kez daha hatırlatmak isterim, biz, Serv Anlaşması’nı yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz. İçeride ya da dışarıda Türkiye’ye bunun dışında farklı bir gözle bakanlar varsa, bakış açılarını değiştirsinler. Biz, kendi gündemimizi kendimiz belirleriz. Biz satranç oyuncusunun ustalığıyla tarihten, ecdattan, medeniyetimizden aldığımız tecrübeyle politikalarımızı biz, kendimiz belirleriz. Asparagasla, yalan haberlerle, algı operasyonlarıyla Türkiye’ye istikamet çizmeye çalışanların hevesleri kursaklarında kalır ve kalacak. Eğer şu andaki ileri demokratik standartlara sahip ülkeler bizim maruz kaldığımız tehditlere maruz kalsaydılar inanın manzaraları çok çok farklı olurdu.”

CHP’YE Mİ BÖLDÜRTECEKLER?

Şurası açık ve net:

Gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, gerek Ahmet Davutoğlu’nun başında bulunduğu Hükümet, ABD ve Avrupa’dan gelecek “dayatma”lara asla boyun eğmezler ve “Türkiye’nin bölünmesi”ne şiddetle karşı çıkarlar... Son zamanlarda dile getirilen “uyarı”lar ve “adrese teslim mesajlar” da, “Türkiye’yi böldürtmeme” kararlılığının bir ifadesidir!..

Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Davutoğlu Hükümeti, bu “sınır oyunları”na direniyor ve bundan sonra da direneceklerse, ABD ve Avrupa ne yapacak?..

Geçenlerde, “doğuştan CHP’li” bir “aydın” ile görüştüm... Artık, şu noktaya gelmiş: “Bu CHP’den bir cacık olmaz!”

Hemen arkasından ekledi:

“Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu; canları pahasına Türkiye’nin bütünlüğünü savunur, Türkiye’nin sınırları ile oynatmazlar ve Türkiye’yi asla böldürtmezler ama, Amerika ve Avrupa; korkarım ki, bu hesabı CHP üzerinden görür, Türkiye’yi CHP’ye böldürtürler!.

Bir şekilde CHP’yi iktidara getirebilirlerse, Türkiye’yi böldürüp, 100 yıllık hesaplarını görmüş, Lozan’da yapamadıklarını CHP’ye yaptırmış olurlar!..

Unutmayalım ki;

Barış içinde geçen her gün, aynı zamanda savaşa hazırlık sürecidir!..

ABD ve Avrupa ile 100 yıldır barış içinde yaşadığımıza bakmayın!.. Adamlar, 100 yıldır Türkiye ile savaşıyor!.. Korkarım ki; galibiyetlerini de, CHP’yi iktidara getirmekle ilân edecekler!”

Dehşet bir tespit...

Ne yalan söyleyeyim; bu tespitleri tüylerim ürpererek dinlesem ve ilk anda bir “komplo teorisi”olarak görsem de; gerek “Erdoğan’a yönelik saldırılar” gerek “Kobani bahanesiyle başlatılan isyan girişimleri” ve Paralel Yapı’nın bitmek-tükenmek bilmeyen “darbe girişimleri”nde, “Ordu göreve!” diyecek kadar “gözü dönmüşlük” noktasına gelmesi, ortada,“uluslararası bir plân” olduğunu görmeye yetiyor, artıyor bile!.

Sahi; CHP iktidara getirilir mi?.. Getirilirse, “Türkiye bölünür” mü?..

Ciddi ciddi düşünmek ve “Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bir kaset operasyonuyla CHP’nin başına getirilmesi”ni ve “en büyük desteği Paralel Yapı’dan alması”nı geniş çaplı sorgulamak lâzım...

Erdoğan, boşuna; “İçerideki ihanet şebekelerinden, dışarıdaki algı operasyonları”ndan söz etmiyor!..

Bunları iyi duymalı ve çok uyanık olmalıyız!

Yoksa, elin oğlu pusuda! 

 ********************************************************************

Masum iseler niye tutukladınız... Suçlu iseler niye serbest bıraktınız?

Ben bu işi anlamadım... 

Geçmişte “farklı şeyler” söylemiş olsak da; bugün ortaya çıktı ki; gerek Ergenekon’da, gerekBalyoz’da, “general”lerin içeri alınması, “Paralel’in etkin olduğu” bir operasyondur... “Üst düzey askerleri” içeri aldıracaklar, sonra da “Hükümet’i indirecekler”di!..

Haa, Ergenekon yapılanması ve Balyoz’un amacı “darbe” değil miydi?.. Elbette “darbe girişimleri”ydi!..

Ne var ki, başaramadılar!..

Evet, başaramadılar ve içeri alındılar... 

Bunda da, “Paralel’in parmağı” olduğu, bugün daha net çıkıyor ortaya!..

İyi de; Paralel’in içeri aldırdığı ve yıllarca hapis yatırttığı bu adamlar, yine “Paralel’in etkin olduğu Anayasa Mahkemesi” tarafından niye serbest bırakıldı, niye “yeniden yargılanmaları”istendi!..

Dün, “Balyozcuların yeniden yargılaması” yapıldı ve duruşmada “tanık” olarak ifade veren eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Jandarma Komutanı Aytaç Yalman, ağız birliği etmişçesine dediler ki; “Darbe plânı yapıldığına dair bir duyum almadık!.. Haberimiz yok!”

Yani, “Görmedik”, “Duymadık”, “Bilmiyoruz!”

Demek oluyor ki;

Bu “darbe girişimi”nin de üstü örtülecek!..

İyi ama; generalleri “hem tutuklatan, hem serbest bıraktıran” Paralelciler’in amacı ne?.. 

Hükümet’e karşı, bu defa da “asker”i mi kışkırtmak istiyorlar?..

Anlayamadım!..

yeniakit