Mısır'ın devlet başkanı konumundaki Yüksek Askeri Konsey Başkanı Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi, orduya iltifat eden devrimcilerin ensesinde boza pişirebileceğini sandı.
Hüsnü Mübarek'in devrilmesinin üzerinden 9 ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ devlet başkanı seçimi için takvim vermedi, 28 Kasım'da yapılması öngörülen kurucu meclis seçiminin içini de şimdiden boşalttı; hazırlanacak yeni anayasa için "askerler sivil mahkemelerde yargılanamaz, ordu bütçesi sivil otorite tarafından kontrol edilemez" gibi ilkeler vazetmeye kalktı, üstelik ordunun beğenmediği anayasa madde taslakları için veto hakkı istedi.
Belli ki kafasındaki düzen askeri vesayet düzeni.
Ve belli ki devrimcileri hafife aldı; onların doğrudan doğruya orduyla karşı karşıya gelmeyi göze alamayacaklarını düşündü.
Fakat, Cumartesi gününden beri Kahire, İskenderiye, Süveyş ve başka şehirlerde meydana gelen hadiseler gösteriyor ki, Hüsnü Mübarek yönetimine karşı ayaklanma sırasında halka ateş açmadığı için orduya iltifat eden devrimciler, iş devrimi korumaya gelince orduyla da sonuna kadar mücadele etmeye hazırlar.
"Devrimimizi çalmanıza izin vermeyeceğiz" diye haykıran kitleler Tantavi ve arkadaşlarını def olup gitmeye çağırıyor, Yüksek Askeri Konsey'in derhal feshedilip tamamen sivillerden oluşan geçici bir yönetimin kurulmasını talep ediyorlar.
Askeri idare bu talebe devrimcilerin kanını dökerek cevap veriyor, akan her damla kan devrimcilerin öfkesini büyütüyor, barışçı gösteriler şiddetleniyor, karakollardan dumanlar yükseliyor...
Mevcut ayaklanma daha bir şey değil.
İhvan-ı Müslimin daha 'tam kapasite' girmedi olaya.
Cuma günü Tahrir'de düzenlenen gösteride resmen yer aldı, ama ondan sonraki olaylara kurumsal olarak karışmadı.
Gösteri hakkını desteklediklerini açıkladı, devletin uyguladığı şiddeti eleştirdi, ama "Herkes meydanlara!" demedi daha.
Seçim sürecine halel gelmesinden endişe ediyor olsa gerek.
Tahrir'deki devrimcilerin bazı sözcüleri ise 'İnsanlar orduyu eleştirdikleri için askeri mahkemede yargılanıp hapse tıkılabiliyor, askerler demokratik bir hukuk devletinin kurulmasına imkân tanıyacaklarına dair işaretler vermiyorlar, sivil bir yönetim için doğru dürüst bir perspektifimiz yok, devlet başkanı seçiminin ne zaman yapılacağı belli olmadığı gibi üç aylık bir zaman dilimine yayılan parlamento seçiminin ne kadar sağlıklı olacağı da şüpheli; iktidarı elinde tutmak istediğini faş eden askerlerin kontrolü altındaki bir süreçten hayır gelmez; bu şartlar altında yapılacak seçimlerin canı cehenneme' diyorlar; 'Askerler yönetimi tamamen sivillere devretmeden evlerimize dönmeyiz. Gerekirse ölürüz burada.'
Kimilerine göre şimdi böyle bir restleşmenin zamanı değil.
Bunlar, "Yüksek Askeri Konsey yönetimi bu aşamada hangi sivillere devredecekler?" diye soruyor ve "Önce bir parlamento oluşsa, askeri vesayet düzeniyle nihai hesaplaşmaya ondan sonra girişilse daha iyi olur" diyorlar.
"Hemen şimdi" diyenlerin de "Seçimlerden sonra" diyenlerin de hakkı var.
İnşaallah ikisinin gayretleri birbirini besler, seçimler bu son hadiseler üzerine -icabında gecikmeli de olsa- daha sağlıklı bir zeminde gerçekleşir ve ordu haddini bilip kışlasına çekilir.
yenişafak