Keşke siyasetçilerimiz, hayattayken, -ya da o kadar cesaretleri yoksa- ölümlerinden sonra yayımlanmak üzere olsa bile, hâtıralarını yayımlasalar… Bizde bu konuda yaygın bir gelenek yok.. Gerçi, hâtıralarda kişilerin hemen daima, kendilerini temize çıkaracak ve hatalarını gizleyecek veya sorumluluğu başkalarının üzerine atacak şekilde bir yön daima bulunur. Ama yine de, önemli ipuçları bulunur.
Demirel’in DYP’sinin Genel Başkan Yardımcılığı’nda siyasete giren Çiller, Turgut Özal’ın Nisan-1993’de vefatı ve Demirel’in Cumhurbaşkanı olmasıyla, DYP Genel Başkanı ve de TC’nin ilk kadın başbakanı olarak siyaset sahnesinde yükselmiş; Aralık-1995 Seçimleri’nden sonra da, Erbakan liderliğindeki Refah Partisi’yle koalisyon hükûmeti kurup Başbakan Yardımcısı olarak vazife alan önemli bir figürdür.
***
Çiller’in, 28 Şubat Dâvasına ilişkin olarak 103 sanığın yargılandığı Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 18 Temmuz günü ‘mağdur’ sıfatıyla verdiği ifadede ilginç tespitleri var. Bu uzuuun ifadenin can alıcı noktalarını aktaralım:
Çiller, '28 Şubat darbedir' (…) Belki alışılmış bir darbe değildir. Bu darbe içerisinde çeşitli unsurların, silahlı ve silahsız kuvvetlerin bulunduğu bir koalisyonun icraatıdır. Kimi medyamız içinde vardır. Kimi Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, kimi yargı üyeleri, kimi sendikalar, kimi sivil toplum örgütleri, kimi dış odaklar vardır. Korku, şiddet, baskı icra ederek, hükümeti yok etmekle sonlandırılmıştır’ diyordu.
***
Çiller’in, (27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra asılarak öldürülen 10 yıllık Başbakan Adnan Menderes’e işaretle) "Burada Türk tarihinin hâfızasına bir fotoğraf hançer gibi saplı kalmıştır. Bu fotoğraf siyasetçilerin bilincine de saplı kalmıştır. Bu fotoğraf ipe giden bir Başbakanın hüzünlü bakışıdır. Bu bütün topluma dehşet salmıştır. Bu süreç bir dehşet sürecinin üstüne inşa edilmiştir" şeklindeki sözleri, üzerinde bilhassa durulmayı gerektiriyor.
Çiller, "REFAHYOL hükümetinin, ‘Türkiye'nin uzlaşması için önemli bir fırsattı. Ülkenin devletle millet arasındaki çekişmesine, milletin bölünmüşlüğüne son verebilirdi’ tespiti de önemli..
Çiller: Sincan'da tanklar yürüyor. Aynı gün Cumhurbaşkanını ziyaret ediyorum ve Cumhurbaşkanı, 'Eee ne olacak, ziyan yok' diyor. Genelkurmay Başkanı bu olaydan haberi olmadığını söylüyor.
***
Dönemin Millî Güvenlik Kurulu toplantısında yaşadıklarını ise Çiller şöyle anlatıyor: "28 Şubat sürecindeki MGK'da da görünürde bir farklılık yok gibiydi. Ancak vücut dili farklıydı. Çeşitli el hareketleri, gülüşmeler, yüzlerdeki alaycı ifadeler, Başbakan Erbakan'ın boncuk boncuk terleyişi... Sözlü olarak belki bir şey bulamazsınız, ancak bambaşka bir şeydi."
‘MGK kararlarını neden imzaladıkları’sorusu üzerine ise Çiller, Erbakan'ın, ‘uzlaşmacı ve çok nazik bir kimse olduğunu’, o dönemde Genelkurmay Başkanı ve Jandarma Genel Komutanı’nın emekliye sevk edilmesi fikrine, Erbakan'ın, 'Aman ortam gerilmesin' diye sıcak bakmadığını söylüyor.
***
Çiller BÇG belgelerini kendisine İçişleri Bakanı Meral Akşener'in getirdiğini ve bunu Demirel’e götürdüklerini, onun ise işlem yapmak yerine teamüllere aykırı olarak Genelkurmay’a gönderdiğini belirtiyor. Çiller ayrıca, Meral Akşener'e bir komutanın hakaret içerikli ifadeler kullandığını hatırlatarak, "Üzücüdür, ama meseleler sadece bundan ibaret değildir. O dönem atmosfer böyleydi. Bunlar olduğu zaman Genelkurmay, tıpkı (Başbakan Erbakan’a TV ekranlarından ağır küfürler eden)O. Özbek Paşa meselesinde olduğu gibi, en ufak bir şey tepki vermedi. Hattâ küfür eden o paşa terfi ettirildi" diyor.
Çiller, dönemin Deniz Kuv. Kom. Güven Erkaya'nın "İrtica, PKK'dan daha tehlikelidir" ve "İrticanın kaynağı hükümettir"; sanıklardan Çevik Bir'in o dönemde ABD'de, "Demokrasiye balans ayarı yaptık" dediğini hatırlatıyor.
***
Evet, bugünlere kolay gelinmediğini göstermesi ve bugün gelinen merhalenin daha iyi anlaşılması için, o utanç verici dönemin hatırlanmasında fayda var. Keşke o dönemi merhûm Erbakan da bizzat anlatsaydı.
stargazete