14 Ocak Cumartesi akşamı Üsküdar Kültür Merkezi’nde Prof. Necdet Subaşı’nın verdiği konferanstan bir kesit, önceki yazıda kısaca aktarılmıştı. İki saat kadar süren o konferanstan bazı noktalara da bu sütunun elverdiğince -özetlemeye çalışarak- değinmenin faydalı olur, herhalde..
***
Necdet Hoca’nın konuşmasının başında, Türkiye’de ‘Tarikat ve Cemaatler’i ele alırken, ‘sosyolojik açıdan bir cemaat konumunda olan kemalist cemaatler de tartışılmazsa, sağlıklı bir sonuç alınamayacağı’nı söylemesine katılmamak mümkün mü? (Ki, bu sütunda 3 Aralık 2016 günü yayınlanan ‘Resmî İdeoloji Tarikatı Bağlıları..’ başlıkla yazıda da, Türkiye’de devlete el koyan en etkili tarikat’ın kemalizm tarikatı olduğuna değinildiğini bu vesileyle hatırlayabiliriz.)
Necdet Hoca, devlet mekanizmasını ele geçirmiş olan laik kesimin, inancının şuûrunda olan Müslümanlara en ağır saldırılarına rağmen, Müslümanların genel olarak devleti temelden dışlayan bir yaklaşıma genelde sıcak bakmadıklarına örnek olarak Sebil-ur’Reşad, Büyük Doğu, Diriliş gibi yayınların ve Süleymancılık, Nurculuk, Millî Görüş gibi cereyanların -ve bilhassa merhum Erbakan gibi siyasîlerin- ‘Müslüman halkın tepkilerini sistem içinde tutmaya büyük çabalar harcadığı’na ve bu yolda bir çok taktikler geliştirdiğine değindikten sonra özellikle Seyyid Kutub, Mevdudî, Ali Şeriatî gibi Müslüman düşünürlerin kitaplarının açtığı yeni ufukların da etkisiyle 1970’li yıllarda Pakistan, İran ve Afganistan’daki sosyal gelişmelerin de etkisiyle, artık, devleti tamamen dışlayan bir fikrî cereyanın etkin olmaya başladığına, İslamî terimler çerçevesinde yeni bir tefekkür akımının geliştiğine işaret ediyordu.
Necdet Hoca bu arada, Batı dünyasından beslenmenin getirdiği bir yanlışlıkla kendi inanç ve kültür dünyamızı, Namık Kemalve Ali Suavi örneğinde olduğu üzere Batı terminolojisiyle, bize yabancı bir kültür atmosferinin diliyle anlatmaya kalkışmanın yanlışına düşüldüğüne ve böylece toplumdan kopulduğuna da dikkati çekiyordu.
***
Necdet Hoca’nın tespitlerinden dikkati çeken bir diğer konu da, ‘Tarikat’ların, insana gidebileceği bir takım yolları gösterirken, Cemaat’lerin toplumdan insan çalma organizasyonuna dönüştüğünü ve geçmişte kapı komşumuz olan tarikat ehli insanlarla da bir problem yaşanmazken, ‘Cemaat’ler sâyesinde insanların yabancılaştıklarını, devşirildiklerini ve dahası, artık dinî konuların konuşulmaktan kaçınıldığını, evlerde bile farklı kodlamalara gidildiğini, sekülerleşmenin kemalistlerce bir nimet gibi sunulmasına zemin hazırlandığını söylemesiydi.
***
Çare mi?
Hem Necdet Subaşı Hoca, hem de ilahiyatçı ve sosyolog müzakereciler ilginç tespitlerle çözüm yollarını da göstermeye çalıştılar.
Meselelerimizi zamanında ve ertelemeden konuşmak..
Menemen Hadisesini, cinayetleriyle dehşet saçan Hizbullah denilen hareketi, Aczmendîler Hareketi’ni ve F. Gülen Cemaati’ni zamanında konuşamadık.. Keza, ‘Tekke ve Zaviyeler’in kapatılmasından sonra kadîm geleneklerinden kopan Tarikat ve Cemaatlerin siyasî partiler gibi yapılanmalara kaydıklarını, ‘emr-i bi’l mâruf’ ölçüsünün yerine dergiler- TV kanalları aracılığıyla görünür olmak ve taraftar kazanmak eğilimine kapıldıklarını konuşmadık, hâlâ da konuşamıyoruz. Aynı şekilde din istismarına tavır koymayı ve Cemaat ve Tarikatların nereden beslendikleri, bu tip beslenmelerin Hz. Peygamber’in hayatında bir örneğinin olup olmadığını konuşmayı da Müslümanlar ağırdan aldılar. Bu yüzden de bugün FETÖ diye karşı çıkıyoruz ama yarınlarda başka FETÖ’lerin çıkıp çıkmayacağını düşünemiyoruz.
Hedef de, böylece İslam’ı, yorucu bir din durumuna düşürmek.. Buna fırsat vermemek de müslümanların elinde..
Tabiatiyle Diyanet’le ilgili değerlendirme ve tespitler de vardı.. Ama bunlar bu kurumun giderek daha itibarlı hale geldiği eksenindeydi.
Evet, iki saatlik bir konferansta dile getirilen görüşler içinde, özet olarak bunlar daha bir dikkat çekisiydi.
stargazete