Tarımın da canına okumak!..
Mutlaka yapılması gerektiği hususunda herkesin ittifak ettiği bir iş vardı.
Herkes, bu işin nasıl olsa birileri tarafından yapıldığını düşünüyor ve dolayısıyla mutlaka yapılması gerektiğini düşündüğü işin yapıldığı kanaatiyle, rahat uyuyordu.
Ama herkesin mutlaka yapılması gerektiğini düşündüğü iş, ilgili herkes nasıl olsa başkaları yapıyordur diye düşündüğünden, kimse tarafından yapılmıyordu...
Bu, bildiğiniz gibi, bir tekerlemedir. Ve normal şartlar altında bu tekerlemenin hayatta karşılığının olmaması ya da illa ki olacaksa, ancak bir istisna olarak vukubulması gerekir.
Peki bizde öyle mi acaba?
Sözgelimi tarım hususunda, bu tekerlemenin geçerli olup olmadığına, şöyle bir bakalım:
Bir ülkenin tarım hususunda kendi kendine yeter olması ve bu halin mümkün olduğu kadar devam ettirilmesi; bu hususta bir aksaklık sözkonusu olabilecekse eğer, gereken bütün tedbirlerin alınması, mutlaka yapılması gereken işler cümlesindendir..
Bu halin gerekliliği üzerinde kimsenin şüphesi yoktur.
Bu ülkenin tarlaları, buralarda faaliyet gösteren üreticileri, istihsal edilen ürünün ticaretini yapan tüccarlar filan ve tabii ki bütün bunları gözetleyen, kontrol eden ve gerektiği hallerde müdahele eden birileri vardır. Olmalıdır yani.
Bu ülkede tabii olarak bir hükümet ve bu hükümetin tarım hususundaki işleri çekip çevirmek için çalışan bir Tarım Bakanlığı var. Tarım Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren çeşitli genel müdürlükler ve müdürlükler de var.
Bunların ve tabii ki ilgili başka başka kurumların, bu ülkede neler üretildiği, ne kadar üretildiği; bunların ne kadarının dışarı satıldığı, ülkemize ne kadar gerektiği, bu konuda bir açık olup olmadığı; açık varsa şayet, bunun nasıl halledileceği... gibi konularda bilgi sahibi olması gerekir.
Sadece bilgi sahibi olmak da yetmez tabii, aynı zamanda aksiyon sahibi de olması gerekir.
Peki öyle mi?..
Teorik olandan bahsetmiyorum tabii.
Tarımda kendi kendine yeten, dünyanın 7 ülkesinden birisi olduğumuza dair nutukların atıldığı yıllar, ne kadar geride kaldı ki?.. Bir asır mı?.. Hayır belki bir-iki on yıl, o da en fazla.
Ne oldu peki? Ne değişti?
Nüfusumuz mu beklenmedik bir şekilde arttı? Erozyon ya da benzeri çeşitli sebeplerle topraklarımızı mı kaybettik?..
Tarım ürünleri hususunda Avrupa, ABD ve dünyanın diğer ülkeleri için verimli bir pazar haline getirildiğimiz, bir vakıa.
Peki ama öteden beri bir tarım ülkesi olduğu söylenip duran bir ülke, tarım hususunda başkalarına Pazar olacak bir duruma nasıl getirilebildi?
Emperyalist zihniyetin, ülkemizi hemen her açıdan bir Pazar haline getirme hususunda canla başla çalıştığını biliyoruz elbette. Ama bütün bunlar olup biter ve ülkemiz, tarım hususunda da verimli bir pazar haline getirilirken, yöneticilerimiz ne işle iştigal ediyorlardı acaba?..
Tarım ülkesi Türkiye"nin, başka ülkelerin tarım pazarı haline gelmesi sürecinde, sanayi ve teknoloji konusunda akıl almaz adımlar mı attık ki, tarımla uğraşan nüfusu mümkün olduğu kadar aşağıya çekme projelerinin uygulanmasına "tamam" diyebildik?
Reel sektörün zaten canına okumuş durumdayız. Şimdi, tarımın da canına okuyup, ülkemizi tam bir açık pazar haline getirmeye doğru gidiyoruz...
Peki ama doğru mu yapıyoruz acaba?..
milli gazete